ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  => Osman Gazi
  => Orhan Gazi
  => I.Murat Hüdavendigar
  => Yıldırım Bayezid
  => Mehmet Çelebi
  => MuratHan II
  => Bayezid (Beyazıt) Han II
  => Kanuni Sultan Süleyman
  => Yavuz Sultan Selim (Selim Han I)
  => Selim Han II (Sarı Selim)
  => Sultan Üçüncü Murat Han (Murat Han III)
  => Mehmed (Mehmet) Han III
  => Ahmet Han I
  => Mustafa Han I
  => Osman Han II (Genç Osman)
  => Murad (Murat) Han IV
  => Sultan İbrahim
  => Mehmed Han IV (Avcı) ve Köprülüler Devri
  => Süleyman Han II
  => Ahmed Han II (Sultan 2. Ahmet)
  => Mustafa Han II
  => Ahmet Han III
  => Mahmut Han I
  => Osman Han III
  => Mustafa Han III
  => Abdülhamit Han I
  => Selim Han III
  => Mustafa Han IV
  => Mahmut Han II
  => Ziyaretçilerimiz
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Yıldırım Bayezid

Yıldırım Bayezid (Beyazıt) Devri (1389 -1402)

Murad Hüdavendigar Gazi'nin ölümü üzerine, düşmanı kovalamakta olan büyük şehzadeleri Yıldırım Beyazıt Han, ordunun konak yerine gelip tahta geçti. Öte yandan her yana bölük bölük askerler yollanarak düşman ülkeleri yağma ettirildi. Ordugah, sayısız tutsak ve ganimetlerle dolup taştı.

Rumeli sınırları sağlamlaştırılıp güven altına alındıktan sonra yeni sultan Anadolu'ya dönüp Anadolu beyleri (Tavaif-i Mülûk) elinde bulunan Aydın, Saruhan ve Menteşe sancaklarını Osmanlı topraklarına katıp ülkesini genişletti. Rumeli Beylerbeyisi Timurtaş Paşa da Kratova madeni ile o çevrede bulunan öteki madenleri ele geçirip sayısız ganimet malları ile hükümdarın yanına döndü.

Hıristiyan hükümdarların birleşmesi konusunda Karamanoğlu'nun eli olduğu ve belki de başlıca kışkırtıcısı bulunduğu kesin olarak bilidiğinden cezası verilmek amacı ile Osmanlı Bayrağı dalgalandırılıp yola çıkıldı; Germiyan, Teke ve Hamit toprakları, sahipleri ellerinden alındıdı. Karamanların elinde bulunan Konya, Akşehir ve Niğde şehirleri Osmanlı ülkesine katıldı. Karaman Oğlu'na, Larende ve Taşeli kasabaları bırakıldı.

Eflak Hakimi, vermekle yükümlü bulunduğu vergiyi yollamakta geç davrandığından Yıldırım Bayezid Han H. 793/M. 1391 yılında bunun üzerine yürüyüp ordusunu bozguna uğrattı ve vermekte olduğu eski vergiyi iki katına çıkardı.

Karamanoğlu Alaeddin Bey, Sultan Yıldırım Beyazıt Han'ın Rumeli yakasına geçmesinden yararlanarak Osmanlı ülkesine saldırınca Yıldırım Han, hızla Anadolu'ya geri dönüp yapılan savaşta tam bir zafer elde etmiş ve Karaman Oğlu ortadan kaldırılmıştır.

Sivas ve Tokat bölgeleri de Tatar kabilelerinden olan Kadı Burhaneddin'in elinden alındı.

Eflak Hakimi'nin ayaklanmasının, Kastamonu hükümdarı bulunan Isfendiyar Oğlu'nun kışkırtması ile meydana geldiği anlaşıldığında Sultan Yıldırım Beyazıt, haddini bildirmek için o tarafa yönelince Isfendiyar Oğlu Sinop'a kaçtı. Sinop Kalesi’nin kendisine bırakılmasını istenilince Kastamonu ve Küreinühas (Bakır Küresi) Osmanlı ülkesine katılmakla yetinildi. Ele geçirilen bu yeni yerlere şehzadeler ve komutanlar gönderildi.

Osmanlılara karşı olmak üzere Venedik, Fransa ve öteki Avrupa hükümdarlarının Selanik kıyılarına çok sayıda asker çıkardıkları duyuldu. Sultan Bayezid Han, H. 796/M. 1394 yılında hızla oraya ordu sürerek gelen düşman ordusunu kılıçtan geçirdi ve Selanik ile Yenişehir kalelerini aldı.

H. 797/M. 1395 yılında Edirne'de asker toplanıp İstanbul surları kuşatıldı ise de Macar Kralı, Osmanlı Padişahını bu işten caydırmak için 100.000 den çok bir müttefikler ordusu teşkili ile Niğbolu kalesini kuşatınca, zorunlu olarak İstanbul kuşatması kaldırılıp o yana gidildi ve düşman ordusu bozguna uğratıldı.

İstanbul'un yeniden kuşatılması amacıyla Göksu Mesiresi'nin üst yakasında "Güzelcehisar" denen "Anadoluhisarı" yapıldı Bunun üzerine Bizans Kralı, her yıl 10.000 altın vergi vermek ve İstanbul şehri içinde bir İslam mahallesi kurulup kadı ve imam atanmak koşulları ile aman dileyip durum gereği olarak bu istek kabul edilip barış yapıldı. Bundan sonra bölük bölük ordu düzülüp Tırhala ve Atina şehirleri Bizanslılardan, Divriği, Kemah ve Behisni bölgeleri Türk sahipleri elinden alınıp Osmanlı topraklarına katıldı.

Tarihlerde uzun uzun anlatıldığı üzere 15 - 20 yıldan beri Semerkand taraflarında ortaya çıkıp Müslüman ülkeleri karıştıran Timurlenk, o bölgelerdeki hükümdarları yenilgiye uğratıp büyük bir topluluk ve ordu düzüp Irak'ın Arap ve İran bölgeleri ile Azerbaycan'ı ele geçirdi.

Bağdad Padişahı olan Sultan Ahmet Celayir ve Tebriz Hükümdarı bulunan Kara Yusuf, Timur'un yıkıcı gücünden korkarak sultan Bayezid'e sığındılar. Öte yandan Yıldırım'ın memleketlerini ele geçirdiği Anadolu Beyleri de Timur'a sığınıp Osmanlı Sultanlarından şikayette bulundular. Timur’un adamlarından olup Azerbaycan bölgelerinde hüküm süren Taharten üzerine Yıldırım Beyazıt Han saldırarak kadınlarını ve çoluk çocuğunu tutsak etmekle bu yüzden ve iki tarafta bulunan sığıntı beylerin kışkırtmaları ile ortaya çıkan olaylar, haberleşmeler   ve   mektuplaşmalar,   azarlamalar,   mağrur  Timur'un Osmanlı ülkesine girişi ile sonuçlandı.

Kan dökücü Timur H. 803/M. 1400 yılında Anadolu'ya yönelip Sivas şehrini yakıp yıktı. Ahalisine türlü eziyetler ettikten sonra Şam ve Halep bölgesine geçti. Buraları korumak için Suriye'ye gelen Mısır Hükümdarını yenilgiye uğratıp her zamanki adeti üzere oraları da yağma ve türlü zulüm ve işkenceler yaptı.

Ertesi yıl sonunda, abartısız 200.000 den çok Timur askeri ile 120.000 kişilik Bayezid Han ordusu, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda8 büyük bir savaşa tutuştular. Osmanlı ordusu tam bir bozguna uğradı ve sultan Beyazıt Han tutsak edildi. Sultan Yıldırım Bayezid Han, tutsaklığının sekizinci ayında ve saltanatının onüçüncü yılında 43 yaşında iken (Akşehir'de) öldü.

------------------
Kaynak: Netayic-ül Vukuat, TTK Yayınları
Hazırlayan: Evşen Taşkum
 

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36508 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol