ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  => Kürt Yahudiler
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
SEBETAYCILAR

Ünlülerimiz ŞOK

Türkiye'de hepimizin tanıdığı Yahudi Ünlüler kimler? İşte cevabı...

 

Kim bu Sabetaycılar?.. Ya da diğer bir deyişle dönmeler?.. 1400 ve 1500’lü yıllarda özellikle İspanya’da baskı ve işkenceden kaçıp Osmanlı’ya sığınan, toprağımızı vatan sayan ve yüzyıllar boyu özgürce yaşayan Yahudiler! Bir bölümü bu süreçte dillerini, dinlerini, kültürlerini koruyor. Ama görüntüde Müslüman oluyorlar. İşte bu yüzden

 

onlara “dönme” deniyor…
Sabetaycıların adetlerini ve Türkiye'deki en ünlü Sabetaycıları sizler için araştırdık...

 
 

 
Sabatayizmin kurucusu Sabatay Sevi'dir... Ona inanan Yahudilere
 göre o bir Mesih. Sabetayizm de Yahudi Mistisizmine ya da başka
 bir deyişle Kabbala’ya dayanan gizli bir inanç… Gizliliğin
 sürdürülmesi amacıyla bu inanca inananlar “Müslüman gibi” 
görünürler ve Müslüman isimleri alırlar.

  
 
Onların da Tanrı inancı tam. Ancak peygamber olarak Sebatay 
Sevi’yi görüyorlar…
Aralarına katilleri almıyorlar.
Zina kesinlikle yasak.

 
 
 
Yalan şahitlik, birbirini ele vermek iyi karşılanmıyor.
Her gün gizlice mezamir okuyorlar.
Her ayın doğuşunu izleyip, ay ile güneşin yüz yüze bakmaları
 İçin dua ediyorlar.

 
 
 
Oğullarını sünnet ediyorlar.
Türklerin gözlerini örterek gizlenmek için Müslüman adetlerine 
dikkat ediyorlar.En önemlisi ise kendi aralarında evleniyorlar,
 asla bir müslümanla evlilik sözleşmesi yapmıyorlar

 
 
Hepsinin gizli Yahudi adları vardır ve birbirlerine "şalom aleyke"
 diye yahudi selamı veriyorlar.
Ölülerini Türk mezarlığına gömmüyorlar.
Gizli mabedleri var ve Mezheplerinin sırrı ancak evlenince 
kendilerine bildiriliyor…

 
 
Peki Türkiye’de kaç Sabetaycı yaşıyor? Türkiye'de Sabetaycı 
olduğunu söyleyerek 1969 yılında resmi makamlara Musevi
 olmak üzere başvuran bir kişi bulunmaktadır: Ilgaz Zorlu… 
Resmi rakam bu nedenle bir kişidir.

 
 
Gayri resmi rakamlara gelince… Türkiye’de bu konu 
üzerine pek çok araştırma yapan ve yayınlayan en 
önemli kişi Yalçın Küçük oldu Küçük isimlerden yola 
çıkarak kimlerin Sabetaycı olduğunu “deşifre” etti.

 
 
İSMAİL CEM

 
 
HÜLYA AVŞAR

 
 
KEMAL DERVİŞ

 
 
CEM BOYNER
 
 
 
BEHİCE BORAN
 
 
 
MAZHAR ALANSON
 
 
 
GÜLBEN ERGEN
 
 
 
DİNÇ BİLGİN 
 
TANSU ÇİLLER
 
 
 
YAŞAR KEMAL
 
 
 
SAMİ KOHEN
 
 
 
DENİZ AKKAYA
 
 
 
NAİM TALU
 
 


ALTAN ERBULAK

 

 
 
YUNUS NADİ

 
SEDAT SİMAVİ

 
YILMAZ ERDOĞAN

 
AYŞE ARMAN

 
SERTAP ERENER
“Işık Lisesi öğrencisi Sertap Erener, Sabatayist basının dünyaca
 meşhur ettiği bir şarkıcıdır.”
 
 
ÇEVİK BİR
 
 
RAHŞAN ECEVİT 


Yalçın Küçük: 'Derin Devlet, içimizdeki 
İsrail'dir', 

 

Prof. Yalçın Küçük, Hülya Avşar'dan Kemal Derviş'e, Masonlar ve Büyük Kulüp'ten MİT'e, magazinden kürt meselesine yine çok ilginç açıklamalar yaptı. işte Yeni Harman dergisinin söyleşisi:

 

Hocam bu kez isterseniz magazinle başlayalım.Boşandı boşanacak derken Türkiye'ye sorun olan Hülya Avşar'ın boşanmasının arkasından aile öyle bir dağıldı ki toplamak mümkün görünmüyor.Bir yanda Kaya Çilingiroğtu diğer ilişkisinden baba olacağını söylüyor bir yandan birlikte çocuk yapacağız deniyor öte yandan da Hülya Avşar'ın Cenajans Grey'in eski sahibi Nail Keçeli'yle birlikte olduğu iddiaları ortalığa döküldü. Hülya Avşar boşanmayı zor mu bekledi yoksa aslında bir çok şey devam ediyordu da evlilik mi örtüyordu?

Türkiye'de, eski aydın kesimi kastediyorum, magazini bir küçümseme var, pek de anlamıyorum. Çünkü, hem burunlarının ucuyla itiyor görünüyorlar ve hem de burunlarını içinden çıkarmıyorlar. Halbuki magazin şimdi bu tekeliyet düzeninin, imam-hatip okullarıyla birlikte iki koludur, ahtapot'tan ikisidir, demek istiyorum. Bilgisizleştirmede ve sürüleştirmede silahlardan birisi imam-hatip okulları ise diğeri magazin'dir.En azından Doğu'lu bir yanı var.

Nasıl?

Farisi "mağaza" sözcüğünden gelir, biz "mağaza" diyorduk, "manifatura mağazası" yaygındı, çeşit çeşit malların depolandığı yerdir. Batı'da gazetecilikte çeşitli ve küçük küçük haberlerin verildiği sayfa oldu ve sonra bu hale geldi. Şimdi Türkay Şoray'ın veya Mustafa Denizli'nin sübyan kızlarının her gece kiminle olduklarını haber veren ve bu arada her amellerinin mana ve ehemmiyetini tebarüz ettirdikleri sayfaların adı'dır. Beni ilgilendiriyor.

Neden?

Sabetay Sevi, kendi din mensuplarına, Türk-Müslümanlar ile cinsel ilişkiyi yasaklamıştı, bunlara bakıyorum. Bakıyorum, el hak, sabetayistlerimiz sadece sabetayistlerimizte cinsel ilişkide bulunuyorlar. Evlenmeleri de böyledir.

Tabii sıkıntı çektikleri oluyor, bu sıkıntıyı en çok Mehmet Ali Erbil'de teşhis edebiliyoruz. Sıkıntıda olanlar, ithal malı yenge istimal ediyorlar amma, dışarıda Mehmet Ali'yi kim şaapsın; amma diğer Mehmet Ali, Birand, dış gezilerini iyi kullandı ve oğlu veya kızına bir yabancı partöner bulabildi, ismail Cem ipekçi ise fırsatı kaçırmadı, bakan olmuşken, hem kızını ve hem oğlunu, yabancılarla evlendiriverdi, damadının Kürt Yahudisi ve gelinin Latin Amerikalı bir sabetayist olma ihtimali yüksektir.

Bu arada meraklılarına not, "kazaz" bir Yahudi soyadıdır ve tam karşılığı "ipekçi" olmaktadır; sabetayizmi seçenler "ipekçi" oldular ve Yahudiler "kazaz" soyadında kaldılar. Ancak Atina'dan koca ithal eden manken Kazaz'ın, nerde kaldığından emin değilim, önce kaldığı, Kenan Doğulu, Antep kökenli bir ibrani asıllıdır. Yahudi Kazaz Ailesi, Antep'te çoktular.

Kıssadan hisse mi; bu medya, sabetayist olmayan hiç kimseye magazin açmaz, bu, bir. Bu ülkede, on sekiz yaşında güzel bir Türk-Müslüman kız, pahalı fahişe bile olamaz, bu, ikidir. Demek ki fahişeliğin rantı dahi, sabetayistlerdedir, bu öç, bunlan geçiş dersleri saymak yerindedir.

Gürkan Bey, ben beş taş oynamıyorum, ortaya bir bilim çıkarıyorum. a-Kemal Derviş'in babası, bir yabancı ile evliydi. b-Kemal Derviş'in kız kardeşi Zeynep, bir yabancı ile evlidir.c-Kemal Derviş'in kendisi Kemal, bir Amerikalı Yahudi ile evlidir. Bunun dışında "yakın" oldukları ve bunlardan bazılarını, transfer fiyatı olarak, Deniz Baykal saylav yapmıştı, sabetayisttirler. Demek ki Sevi'nin yatak emirleri, Yakubiler dışında, işlemektedir. Demek ki K. Derviş, hem yatakhanesinde ve hem politikasında Yahudiliğin emirlerini icra etmektedir. Son görevi de son gezisi de, ki bu gezide. Bülent Eczacıbaşı ve gizlice Deniz Baykal ile görüştü, dünya yahudi partisi çerçevesindedir.

Ben oyle yapmıyorum, magazinden de bilim ve politika çıkarıyorum.Her düzen Tanrı'lara dayanır. "illa" Allah'ını yitirmiş Türkiye magazinden tanrıcılıklar yaratıp idare etmeye çalışıyor. Ben de sürekli bu tanrıcıkları ve daha doğrusu putçukları kırıyorum. Deşifre ediyorum, kastı, gizli örgütü, tekeliyeti, çirkinliği, beceriksizliği ve ahlak dışılığı gösteriyorum. Yıkmak budur Fransızca söyleyecek olursam dechirer, deşifre etmek, dechiffrer'tir. Demekki şifreleri çözerek yıkıyorum.

Allah'larından korkmadıkları için benden korkuyorlar.

En çok korkanlarda "böyük" gazeteler ve ve "en böyük" gazetecilerdir.

Bu putcuklar, bu tanrıcıklar, böyük gazetecilerin hem icatları ve hem yataklarıdırlar, orada tüketi yortar; bunlar veya onlar, yatak oburudurlar. Bu zavallılar, kend oyuncaklarına tapınıyorlar ve bu yolla hem halkı sürüleştirmeye çalışıyorlar ve hem de halkın bunlara tapınmalarını istiyorlar. Tatmin olduklarından emin değilim, bu etoburlar, tatmin olmayı bilmiyorlar Zorluyorlar ve buna oligarşik diktatorya diyoruz.

Şu gazeteye bakın, "Hürriyet", sur manşet dedikleri bir hal var. Hürriyet'in üzerine bir Hilmi Paşa kelamı ve bir de "Kürtaj randevusunu Kaya iptal ettirdi" haberi var. Demek ki, Genelkurmay Başkanı'nın "kendimizi savunursak borsa bile düşer" hitabeti ile Kaya iptal ettirdi" haberi var. Demek ki, Generkurmay başkanı'nın "kendimizi savunursak borsa bile düşer" hitabeti ile Kaya'nın kürtajı eskiden çocuk düşürmesi diyorduk, aynı önemdedir ve Hürriyet adın­dan daha üst-önemdedir. Memleketin en böyük meselesi, Genelkurmay Başkanı'nın borsayı düşürmemesi ve Kaya'nın da çocuk düşürmemesi veya düşürmesi'dir. Bu pek vahim bir tablodur.

Bu nedenle magazini küçümser görünenleri, bunamış olarak görüyorum. Demans halindeler. Aslına bakılırsa, sümüklü böcek oldular, kabuklarına çekildiler. Küçümsemelerini doğal buluyorum.

Genelkurmay Başkanı Hilmi Paşa Hazretleri'nin bu talihsiz mülakatını, sorunuz olursa, daha sonra ele almayı planlıyorum, burada, Hilmi Paşa, iç hizmet kanununun dışına çıkmaktadır. Çünkü, iç hizmet yasasına göre, borsa, Genelkurmay Başkam'nın ilgi alanına girmemektedir, dışındadır. Borsa, dalgalı bir denizde küçük bir kayık misali iner-çıkar ve mühim değildir. Ama komutan başkadır ve borsa bambaşkadır, bu çürük ekonomi için olmak genelkurmay
başkanlarının hassasiyetleri arasında olmamak gerekmektedir. Bu denizde küçük kayık hareketleri de genelkurmay başkanlarını ilgilendirmezler.Daha ciddi meseleler var.

Komutanlar, her aklına geleni söylerse, devlet olmaktan çıkarız. Devlet'de kuvvet ve görev ayrımı vardır ve bunlar hizmet yasaları ile belirleniyor.

Hocam, bir yanlışlık olmasın, Kaya'nın değil Feraye'nin kürtajı...

Gürkan Bey, biraz önceki ön-sohbetimizde, düşecek olanın da "Kaya" olduğunu söylüyordunuz, bir kaya düşecekmiş, diğer kaya yakalamış, mesele bu değil mi?; Kaya'dan Kaya gelmiş, "Kaya the third", tam düşecek iken, ikinci Kaya kurtarmış, yanlış yapmıyorum.

Kaya'ları, kayalara çarpacağız, şimdi basına dönüyoruz.

Bu arada Aydın Doğan-Ertuğrul Özkök çiftine büyük bir teşekkür borcumuz var, ne gazetecilik, eskiden çocuk düşürmeler gizli olurdu, ayıp sayılırdı, eksik olmasınlar, AKP "fahişe devrimi" yapmıştı, fahişeliği tarif olarak ilga etmişti, D-Ö de, "ayıpsızJık devrimi" yaptılar. Doğan-Özkök, bizi, kürtaj meselesinde, sur manchette, bilgilendirdiler. Demek ki çok önemli, yeni kızın hamileliğini öğrendiğimize göre Kaya ile bu kadının hangi gün hangi gece mercimeği fırına verdiklerini de öğrenmiş oluyoruz. Ne yazık, Aydın Doğan-Ertuğrul Özkök, bu hamileliğin hangi pozisyon icabı vücut bulduğunu bize söylemiyorlar, söyleseler daha heyecanlı olurdu ve dahi öğrenmiş olurduk. Kemal Tahir türkçesiyle, mümkünatı yok, bizi müthiş merakta bırakıyorlar.
Ama burada müthiş bir sürpriz var..

Nedir hocam?

Köylü bunlar, diyoruz, Kaya'yla bu kız köylüdürler. Çünkü cinsel ilişkiden dolayı istenmeyen hamilelik artık ancak köylülerde olmaktadır. Şimdi "ünlü çapkın" Kaya bir daha beceriksiz çıkmıştır ve ayrıca köylü çıkmıştır. Bir kez de polisler çarşaflardan sperm toplamıştı...

Tek müziğimiz, artık türküdür.

Tek dilimiz, argo'dur.

Tek ücretimiz, asgari ücret'tir.

Tek grevimiz kalmadı ve köylerde grev yoktur, artık işçilerimiz "efendimiz" oldular.

Tek ahlakımız, ahlaksızlıktır.

Tek halimiz, utanmamak'tır.

Demek ki hem, kaya gibi, Avrupa'ya girdik ve hem de Hilmi Paşa'nın dediği gibi birinci sınıf devlet" olduk.

Ve böylece "efendimiz" olduk, Mustafa Kemal Paşa. "köylü efendimizdir" demişti, izinden gidiyoruz, hep birfikte köylü olduk.

Köydeki köylünün "anasını belliyoruz", ve "ananı al git lan" diyoruz, şehirleri köy yapıyoruz.

Peki bununla ne kazanacaklar hocam?


 

Çok kazanacaklar, arak tarifler yok, bütün tarifleri yıkıyoruz, şehir tarif demektir. köylüde ise tarif yoktur, bunu yapıyoruz. Sürüleştiriyoruz. Bu birinci sınıf devlet arak sürülerin omuzunda durabilmektedir. Bizans'ta sürüler, hipodromda, gladyatörlerin birbirini öldürmelerini seyrederek kendilerinden geçiyorlardı ve şimdi sürüler, bir avuç insanın birbirini düzmesiyle düzene bağlanıyorlar. Doğan-Özkök de önce görüp bizi, kimin kimi şaaptığı konusunda en önce haberdar ediyorlar.


 

Bakın O Hanımefendi, Hulya Hanımefendi, bu arada, yine bir büyük ifşaatta bulunuyor, "ben aşiret kılayım, aşiretlerde erkekler, 3-4 evlilik yapıyorlar" diyor. Müthiş, ama Hulya Avşar'ın aşiret kızı olma tezi, mutlaka "Türk Tarih Tezi" kadar doğrudur, buna göre bütün kavimler Türkler'den ve Hulya da aşiretten çıkmışlar, demek ki "Hulya Aşiret Savı", Türk Tarih Tezi'nden daha eksikli değildir. Öyle değil mi, ilk defa, aşiretinden bir ferdini ve bir tek akrabasını bilmediğimiz bir aşiret kızına rastlıyoruz, aynen tarih tezi'dir.


 

Belleğim beni yanıltmıyorsa, bir ara bu kızı güzellik kraliçesi yapmışlardı, o vücutla ve o yüzle, o boyla, o popoyla, en güzel seçmişlerdi, demek aşiretten saymışlardı. Hulya'dan söz ediyorum. Bir de şunu söyleyebiliyorum. Hülya güzelse ben de Sharon Stone'um; devamla, sonra evli çıkmıştı, söylememiş, evliliğini de bilmiyoruz, tarih sırrı misali saklıyor, kızı mı kardeşi mi onu da bilmiyoruz, ama net bir gecekondu kızı'dır, biliyoruz. Amma ve lakin sezarın hakkını sezara vermek yerindedir, koç misli erkeklerin beğendiklerini tahmin edebiliyoruz. Öyleyse ve özetle, bu hülyamızın, bir "Tarih Tezi" olduğundan eminim.


 

İzin verir misiniz, Gürkan Dostum, magazin şimdilik yeterlidir, biraz bilim yapalım.


 

Lütfen!..


 

Benim katkıda bulunduğum "sabetayizm" disiplini, artık önemli bir bilim'dir. Bir, sabetayist, evde judaizmi uygulayan caddede müslüman görünen olarak tarif edilmektedir. Ancak sabetayistler bazı islami kuralları da uyguluyorlar, bunlardan birisi çok-evliliktir. Gürkan Dostum, sabetayizm'de esas "al hulya'dan haberi" ilkesidir, sabetayist aşirette çok evlilik var, Hulya bunu kast etmiş olmaktadır.


 

Bilerek "Hulya" diyorum, ikincisi, tekrarlayabilirim, benim Hülya üzerinde sabetayizm araştırması yapmamın nedeni, çok önceden "Kaya usturuplu zina yapıyor" vecizesi olmuştu ki tekrarlıyor. Bu da Sevi'nin emirlerinden birisidir, zina ile ilgili "usturuplu" sözü sabetayizmde var, Sevi ve izleyicileri Yahudiliği reforme ediyorlardı, Sabetayistler'de "usturuplu zina" ve "evlilik dışı çocuk" mubahtır. Hem Sevi ve özellikle yerine geçmek isteyen izmir'den maruf bir Yahudi ki "Derviş Efendi" adını almıştı, Kemal Derviş'in ve Derviş Ailesi'nin büyük dedesidir, onamastique'de "epynom" da diyoruz, bu aileye, Derviş'ten
gayri "eriş", deriş, "bükey", pekdeğer soyadlarıyla da rastlıyoruz, free-love doktirinini savundular. Sabetayistleri-miz, evlilik dışı çocukları, "kendi" ço­cukları kadar benimsiyorlar, bir "ku­rum" sayıyorlar ve hiç reklam yapmı­yorlar. Bunu, hem endogami'nin sa­kıncalarını azaltmak ve hem de aşiret­ten yoksul ve gürbüz genç erkeklerin Türk-müslüman kadınlarla cinsel ilişki kurmalarının önüne geçmek üzere sistematize ediyorlar. Gürkan Dos­tum, şimdilik bu kadar, disiplinimiz de­rin olmakla, bu konuyu burada bırakıyorum, önemli bir literatür var.


 

Şimdi reklam çağındayız.


 

Sabetayizm Yahudiliğin reformist yanıdır diyorsunuz ama öte yandan bu tip ahlak dışı davranışları da Sabetayizmle formüle ediyorsunuz. Hem re­formist hem de ahlak dışı bir dinsel alam. İkisini aynı kefede nasıl tutacağız?


 

Hayır, ben aynı kefeye koymuyorum. Sabetayizm Yahudiliği reforme etmeye çalışmıştır. Pek çok ritüellerini kaldırmış ve bayramları azaltmıştır.


 

Benim söylediğim şudur; şimdi tekeller ahlaki açıdan çökmüş bir Türkiye'ye muhtaçdırlar. Televizyonlar, diziler, eğlence sanayi, Hürriyet Gazetesi ve diğerleri, ahlaksızlığı yayıyorlar. Benim söylediğim işte budur. Buna eklediğim ise şudur; televizyonlarda, dizilerde, reklam sektöründe, magazinde, manken tayfasında, çok çok büyük ölçüde, sabetayistler var. Tekelleri altına aldılar.


 

Ünlü, "kimin eli kimin cebinde" darb-ı meseli işte şimdi bu tanrıcıklar için geçerlidir.


 

Ama kabul edelim iki melek var, birisi Hulya ve diğeri ise Gamze'dir. Hürriyet Gazetesi'nin Gamze'nin bekaretini savunması her türlü takdirin üstündedir. Yalanı yok, fantazisi yok, esrarı hiç yok, bir Gamzemiz var ve artık iftiharla "ne mutlu Türküm" diyebiliyoruz.


 

Bundan bir sonuç çıkıyor; komü­nizm, kapitalizmin temeli saydığı için evlilik kurumunu yıkmak istiyordu. Pek yıkamadı, şimdi sabetayizm, Türkiye'de, komünizm'in yapamadığını yapıyor ve evlilik kurumunu yıkıyor. Ay­rıca, küçük bir not, tekeliyet düzeni de kapitalizmi kemiriyor ve burada evlilik kurumuna ihtiyaç yoktur. Batı da ve Amerika'da milyonlarla sürdü­rülen işsizlik, ve bu nedenle de, insanların iş için büyük deplasmanlara razı olması da evlilik kurumunu yıkmaktadır.


 

Peki neden "Hulya" diyorsunuz?


 

Çok güzel bir "mezar taşları" kolleksiyonum oldu, arşiv demektir. Benim dışımda başka bir kimsede olduğunu sanmıyorum. Ölüm ilanlarındaki isimleri arşiv yapıyorum. Bende var, Yahudilerimiz ölüyorlar, ilanları var, burada isim olarak "Julya" veya "Julia" çoktur, bizdekilerin büyük çoğunluğu ise sefarad olup Ladino konuşuyorlar, "J" karekterini "H" okuyor ve söylüyoruz, "sefarad", İbrani'de İspanyol demektir, "Jose" yazıyoruz ve "Hose" diyoruz. Demek ki "Hulya", bizim Yahudilerimizin de ismidir."Julya" yazıyor ve "Hulya" çığırıyoruz. Nitekim dizilerin birinde Ulgen soyadlı birisi hep "Hulya" çağırıyor..


 

Bu arada not diyorum, diziler, artık ibrani ismleri yayma atölyeleridir.


 

Avşar'a gelince..


 

Kürt ismiymiş!


 

Biz Kürtçe biliriz, yavaş yavaş unutuyorum, Paris'te inalco'da hem kirmanci ve hem sorani tahsil ettim, hangi Kürt Helin kullanıyor? Hulya Avşar Kürt Yahudisi mi? Anasının adı ne, galiba Emral'dı ve Hulya'nın kayın annesinin adı ise Gülümser'dir. ilerdeki kitaplarımda yazacağım, Al'ları. Bir çok Al'a geleceğiz, "el" de ve hatta "il" de oluyor.


 

Biz "avişar" da biliyoruz, "av", baba, efendi, "avi" bizim efendimiz, tanrımız, "avram", Avşar'in av'ı ile Koç'un ram'ı, abraham veya avraham'ın ilk halidir ve ram store'larındaki "ram", "yüce" anlamına da gelmek­tedir, "avram" da yüce babamız, yüce efendimiz anlamındadır; "şar" ise şarkf dır, "şarkı bizim Allahımız" anlamındadır ve İbrani'de yaygınlıkla taşınmaktadır.


 

Devam etmeden önce ben sormak istiyorum, artık reklam ile diziler iç içedir, son skandalin "kahramanları" hangi dizideydiler..


 

Aliye!


 

Güzel, ancak Aliye'den önce Hulya'nın işini bitirmek istiyorum, izin verin, lütfen. Şimdi sırada ve önümde Hulya var. Şimdi Hulya'yı tebrik etmek istiyorum.


 

Neden?


 

Bizim Güney'de, Adana dahil, zenginlik Varlık Vergisi'nden sonra başlasa da asıl Kore Boom'u ile yükseldi, pamuk, söz uygunsa, beyaz altın olmuştu. "Hacı Ağa" tipi işte o zamandan kalmadır, Has'lar, Sapmaz'lar, hat­ta Sabancı'lar "Hacı Ağa" idiler, görgüsüz zengin demektir, Fransızca "parvenu" tabir ediliyor. Çocuklu­ğum, Fransız sömürgesinde büyümüş biz Halepli-iskenderun'luların en büyük zevkimiz ve oyunumuz, sabancı'lar, has'lar ve sapmaz'lar ile alay etmekle geçiyordu, görgüleri kıt ve dilleri çok kabaydı, hepsiyle alay ederdik, bir tek Eliyeşil'leri ayırırdık. Bunlar, yazın, bizim, İskenderun'un güzel yaylası Soğuk Oluk'a gelirlerdi, daha doğrusu hafta içlerinde eşlerini gönderir, kendileri Adana'da barlarda sefahat yaparlardı. Kışları da sabancı, has, sapmaz kadınları, Ermeniler'den kalma evlerde, cumbalarda oturup, "kabul" düzenlerdi. Bunlardan birinde, aşağıda tozlu sokaktan, bir otomobil geçiyormuş, bu hanımlardan biri, hemen "ağna bizim şevrole" diyormuş, biraz sonra uzun ve kuyruklu bir otomobil geçince, diğeri "ağna bizim bıyık" deyu fırlıyormuş, yarışıyorlar. Sonra bir uzun cadillac, yarışta en önde olan odur, hanımlardan birisi hemen kaykılmış, "ağna bizim gadillakh" demiş, o gün kabul'ü kazanmak üzeredir. Amma, diğer hanımlardan birisi, dayanmıyor, "hanım bacım ağnadım gadillakh da, önde şöfer mahalinde oturan sarışın kim ola" deyince, gadillakh'lı hanım bacı hücumu anlamış, bekliyor, derhal ve büyük bir gururla, "o mu, o da bizim metresimiz" deyivermiş, bunlarda metres malı hane'dir. Bunu bildiğim için, aşiret kızı Hulya Bacı'yı tebrik ediyorum. Niha­yet bir metresleri de oldu; güle güle kullansınlar, Hülya alttaydı üste geçti, şimdi sınıf değiştirdi, demek istiyo­rum. Tebrik ile birlikte istimal etme­lerini ve su-i istimal eylememelerini diliyorum.


 

Hocam, Hulya konusunu bitirdi iseniz..


 

Aliye'ye gelince, "Aliya" Ibraniyette ve Israiliyet biliminde çok önemlidir, yükseliş demektir.Hava şirketinin adı da "el-al" olup, "al", Allah ve "el" doğru manasına geliyor, "yükseğe doğru" anlamı var. Aliya veya Aliye'de de yükseğe çıkmak demek olmakla birlikte, İbrani tarihte ayrı bir yere sahiptir. Toplu halde, Filistin'e göç etmeye, Sion bir dağ olmakla, çıkmaya, "aliya" diyoruz. Abdülhamit Dönemi'nde, İttihat-Terakki devrinde aliye'ler çoktu; Abdülhamit'in Siyonizm ile mücadele ettiği savı bir yalandır, israel Devleti'ni kuran ve çoğunluğu Rusya Yahudisi, Eşkanaz olan, Yahudiler, Hamit zamanındaki bu "aliyeler" ile Filistin'e yerleştiler. Ben-Gurion misaldir, eşkanaz olduğunu biliyoruz.


 

İsrael Devleti'nin kuruluş tarihinde önemli kavram ve eylemleri, bizim sabetayistlerimiz isim yaparlar, sabetayistlerimizin toplu halde gömüldükleri Bülbül Deresi'nde, eski mezar taşlarında, kadınlara ait olanlardan en çok "rabia" ve "aliye" olanlara rastlıyoruz. Bu dizinin adının da oradan gelmesi ihtimal dahilindedir.


 

Diziler bir şifre çözücü görevi mi görüyor? Bizim birkaç ay önce tespit ettiğimiz bir noktayı internet siteleri yazdı, Yanık Koza adlı dizinin logosu, Türkiye Sabetaycılığı Hahambaşılığı diye bir sitenin logosuyla aynı olduğu iddia edildi ve önemli internet sitelerinde bu tartışıldı. Burada böyle bir formulasyon takip ediyorlar mı?


 

Tabi, tabi isimlerin hepsi İbraniyet'ten gelmedir. "Sanem", Arabi'de put demektir, hiç kimse çocuğunu "put" deyu çağırmaz, amma, Gulben Ergen'in kocası Mustafa'nın kardeşi Yılmaz Erdoğan'ın kızının da adı Sanem'dir. Bir de Türkiye'den göçüp Erivan'da yaşayan ve Çetin Altan'a asistanlık yapacak kadar yakından tanıyanlar, mektup yayınladılar, internette var, Altan'a sabetayist diyorlar ki, Aydın Doğan'ın hala maaş verdiğine bakacak olursak yüksek ihtimaldir ve torunu da "sanem" adını taşıyor. Türkçe hiç anlamı yok, Arabi "put" anlamı var ve bizde isim olmaktadır. Gülüyoruz.


 

Gürkan, geçiş sorularımız var, şu Çetin Altan'ın ahfadından şu medyadan maaş almayan var mı, bu bir. Peki maaş verecekler neden IQ'larını ölçmüyorlar, bu ikidir. Devam ediyorum.


 

Son zamanlarda "Tuba" adı da çoktur, her adımda bir "ebru" var, Şikel veya Şekel, ibrani'da para ve pul anlamındadır, "Tuba", Yemen'de bir Yahudi aşiretin adıdır. Dizilerde isim seçimi ile "Büyük Orta Doğu Projesi" kurulmak üzeredir. Bunu uzatmak istemiyorum. Bunları bırakıyorum, şu meşhur oğlana gelmek istiyorum..


 

Hangi oğlana hocam?


 

Hulya'nın oğlanı, magazindeki oğlana, adı "kaya" ve babası da Kaya kendisi de Kaya, annesi de galiba Gülümser'di.. Bizde baba-oğul aynı isim yoktur; istisnaidir, demek istiyorum.


 

Judaizm'de ve özellikle sabetayizmde, rastlıyoruz, judaizm'in gerçek başkenti bilinen New York'ta bir Mehmet Oz var, ibraniyet'te "öz" değil, oz'dur ve bu Mehmet'in babasının ve yeni doğan oğlunun da adı Mehmet'dir...


 

Kurtardıktan da "Kaya" oluyor...


 

Gürkan Dostumuz, ne çok kaya var; masonizmden ihraç edilmek üzere olan üstad-ı azamın adı da, Kaya'dır. Star'ı aldığı için öğreniyorum, Zaman Gazetesi'nin sahibi da A.Kaya, demek, Fethullah Hoca tayfasında da var. Ayrıca bizde isimlerin cinsiyeti oluyor, judaizm'de ve özellikle dias-pora'da biseksüalite görüyoruz. Cahit Uçuk'un kız kardeşi de "kaya" adını taşıyordu. Sabetayizmde "kaya", hem kızlarımızın ve hem de oğlanlarımızın adıdır; peki neden, artık sümüklü böcekler sormuyorlar.


 

Biseksüel isimlere çok güzel bir örnek de, "esra", aslı "esdra" ve "d" çok zaman düşüyor, amma, bizde kızlar "esra" oluyorlar. Son düzmece skandalin mağdure'sinin de hem adı "esra" ve hem de soyadı, "akkaya" idi. Pek sevdim, hem "ak" ve hem de "kaya" olunca, hemen kesip ayırıyorum.


 

Gürkan Dostumuz,devam etmeden önce yine bir soru daha sorabilir miyim..


 

Buyrun hocam?


 

Önceki skandal kraliçesi Gamze ile şimdiki Sanem arasında en büyük fark nedir; bilemezsiniz. Gamze Özçelik ile Sanem Çelik arasında, New York'da doktor profesör Oz var, biz "Öz" diyoruz. Yine Hikmet Sami Türk ile Abayezid Öztürk arasında bir "öz" farkı buluyoruz.Birisi "Türk" diğeri Öztürk ve birisi "çelik" diğeri ise "öz­çelik"; ne güzel, bizde Türk'ün de Çelik'in de öz'ü,daha doğrusu oz'u var. Bizde "ak" ve "oz" çok çoktur, Ebru'ların birisinin soyadı "ak-el" ol­makla çok dikkat çekicidir.


 

İzin verirseniz, kaya'dan önce bu oz'u açıklamak istiyorum, Sabetay Sevi'nin bir ara hapsedildiği yerin adı "Migdal Oz" idi, "oz" , güç ya da kuvvet anlamındadır. Ama biz kuvvetten daha çok, "oz" karşılığı, Farisi'den "tuvana" kullanıyoruz, yapmak fiilinden gelmekle tam olarak "kuvvet" anlamındadır..


 

Sizden öğrenmiştik, Rüştü'nün çocuğunun adı...


 

Evet, ben "milli kova" diyordum, Rüştü Reçber'den olma ve Işıl'dan doğma, tuvana'dır. Böyle olmasa, Rüştü'ye üçüncü ligde dahi kale bekletmezler..


 

Şimdi anlamış oluyoruz, demek Gamze ile Sanem arasındaki fark "oz" idi, ve o da "kudret" demek olmakla, rejisör rolüyle bu skandalda yerini alıyordu. Anlaşılan diziler gitmiyordu, diziler gitmeyince, bir skandal patlatıveriyorlar. Artık milletimiz skandal tutkunu oldu, Gülben'in porno filmleri çıkınca "ekstra fiyatı" yükselmişti ve Gamze de internetlere yeni bir porno kraliçesi olarak düşünce, biraz ağladı, "allah" rozetleri taktı ve ekstra fiyatını yükseltti..
Köylü olduk, diyorum, köylüler ve çocuklar, en çok ve çok zaman yalnız gördüklerini beğeniyorlar. Ne kadar çok görürlerse ve bir de başkaları görmüşse bayılıyorlar. Ekstra tarifesi yükselmektedir.


 

Diğer oğlanımız, Gamze'nin kendisine bazı organlarının fotoğrafını çekip gönderdiğini iddia etmişti, amma Ertuğrul Özkök'ün başında olduğu gazete buna şiddetle karşı çıktı. Ben Ertuğrul tarafındayım.


 

Bu da mı tiyatro?


 

Neden olmasın, ekstraları yükseliyor, yer mi bulamadılar; ben bunları kesiyorum ve arşive koyuyorum. Okuyorum, tuba'lardan birisi birlikte olduğu veya evlendiği oğlana kızmış, yirmi gün dinlenmeye yeni dünya'ya gitmiş, ekstradan çok para kazandıklarını öğreniyoruz.Müthiş bir rant var, ben bunu yazıyorum. Şimdi, put ile oz'un öpüşmek için yer bulamadıklarını nasıl düşünebiliriz, zavallılar, bir parkta öpüşüyorlarmış.Bizim zamanımızda parkta öpüşenleri bekçiler dövüyorlardı, burada öyle olmamış, gazetelere ve kameramanlara haber vermişler. Oz ile Put da kameramanlar gelinceye kadar öpüşmüşler...


 

Tekeliyet, bir top yekun ahmaklaşma düzenidir.


 

Sonra mağdure hanım başladı konuşmaya, bütün baş spikerlerin karşısına çıktı, konuştu ve konuştu. On dakikada ayrıldılar..


 

Pompei'nin son günleri dahi diyemiyorum.Hepsi sahte'dir.


 

Ak-ist dönemde iktidarlarını buldular.


 

Gürkan Dostum, bir soru daha, bir Recep Akdağ var, adı bir yerde bakan dahi geçiyor, hiç duydunuz mu?


 

Aman hocam yapmayın Sağlık Bakanı.


 

Evet, karısı da çarşaflı. Ve üstelik soyadında da "ak" var, bir "akkaya" vardı şimdi, karşımıza bir de "akdağ" çıktı. Bakın bu akdağ, "aile haftası" düzenleyince, Türk ailesinin sembolü olarak bizim Hulya'yı seçmişti. Usturuplu zina'yı öven ve üç karı almayı mümkün ve mubah sayan Hülya, karısı çarşaflı ve zinaya ağır ceza getirmek isteyen Akdağ'ın sembolüdür.lş-te burası birinci sınıf Türkiye'dir.


 

Görüyoruz, magazin analizleri, en siyasal analiz olmaktadır. .,.


 

Bunlar, ak'lı ve su'lu bir tayfadır. Aksu, Zapsu hep bunlardadır, isim-bilimi ve bunların etimolojisini göstereceğim, hazırlıklarım tam olmakla birlikte zamanını bekliyorum.


 

Şimdi kaya'nın tarihine ve etimolojisine geliyoruz. Ancak isim-bilim ve mezar taşı okuması yapmadan tarih yazılamayacağı görüşümü tekrarlıyorum.
Ne demek; bazı ahmaklar.isim bi-lim'i benim icat ettiğimi sanıyorlar. Her ciddi analizde.isim bilim vardır; Sabetay Sevi, analizleri, Gershom Scholem olmadan yapılamıyor, üstad Scholem, "Sevi" adı, sefaradlarda yoktur, Eşkanaz'larda var ve dolayısıyla, sabetayizmin kurucusu ispanyol değil Alman Yahudisidir, demektedir. As simple as this, buna bakacağız ve yine Scholem'de de var, Mordehay adına Türkiye Yahudileri "Menteş" diyorlar, bunu başka kaynaklardan da biliyoruz. Bunu bilmeyecek miyiz, eğer bilirsek, Halil Menteş'in Yahudi olup olmadığını düşünmeyecek miyiz; korku, cehalete açılan kapıdır.


 

Yakında çıkacak "Gizli Tarih" kitabımda da var, Varlık vergisi'ni uygulayanlar da isimlere bakmışlar, on ismi, "ecnebi" saymışlar, onlar da yemin ile Türk-müslüman olduklarını ispata çalışıyorlar. Demek, isim-bilim benden önce var, ben sistematize ediyorum ve Türk isim-bilimini kuruyorum.
Bir, bizim herkesin "Hungary" dedikleri yere neden "magyar" veya "macar" dediğimiz pek merak ediyordum. Franco'un çok değerli çalışmasından öğrendim, Eşkanazlar "magyar" diyorlarmış, onlar getirmişler, Bunu bulduğuma sevindim. Franco'dan Eşkanazlar'ın "alaman"
Sözcüğünü ve bir de "zalma" adını getirdiklerini çıkardım ki pek hoşnut oldum…


 

Neden?


 

Önce not ediyorum, Franco'nun, "Essai sur l'histoire des Israelites de PEmpire Ottoman depuis les origines jusqu'a nos jours", 1897 tarihinde yayınlanmış, son derece yararlıdır. Bura-da,sanıyorum, sinagog kayıtlarına dayanılıyor, Osmanlı sultanları hakkında da bilgiler var. Bunlara bakmadan Osmanlı tarihi yazımının eksik olduğunu söyleyebiliyorum. Devam ediyorum.


 

Çok basit, karza'dan, karzai, kara'dan, karay ve zalma'dan da zalmai veya zalmay çıkıyor; demek ki zalmay halilzad'ın, ikincisinin, haliloğlu demek olduğunu ekliyoruz, bir Afgan Yahudisi olduğu sonucuna yaklaşıyoruz. Eğer yaklaşırsak, Abdullah Gul'ın Zalmay'ın koluna neden bu kadar kolaylıkla girebildiğini daha iyi görüyoruz.


 

Zalmay, Refik Halit Karay'daki Karay'daki benziyor, öyle mi..


 

Evet. Gürkan Dostum, şimdi, isim-bilimi küçümseyen bazı ahmaklara güzel bir ders vermeme izin verin, "mısır", bingöl, bitlis, mardin, erbil, seville karşılığı "sevil" misli isimler ve bu arada "england" türü soyadlar, hep judaizm çağrıştırmaktadır. Öyleyse, bir, Irak'ta Ebu Garip'te işkencecisi bayan-asker England'ın Yahudi asıllı olma ihtimali çok yüksektir, iki, Washington, Irak'a hep Yahudi asıllı memurlar ve komiserler atamıştır. Gardner, Bremmer bunlardan bilinenlerdir. Şimdi Zalmay Halilzad var, ve deşifre ediyorum. Üç, Irak işgalinin mimarları sayılanlar, Türkiye'den madalyalı Bernard Levvis, Birand'ın ve Çandar'ın "yakın dostu" ve istanbul'da Koç'un ev misafiri Wolfowitz, Perle, Zalmay Halilzad, ve diğer "neo-con" tayfası hep Yahudidirler ve Likud Partisi'nin Amerikan kolu sayılıyorlar. Dört, Irak işgalinde yer alan, "Türk asıllı Amerikan" askerleri, Yahudi asıllıdırlar, her zaman kanıtlayabilirim.


 

Altı; Irak'taki katliamlarda Yahudi kinini görüyoruz.


 

Yedi, daraltarak söylüyorum ve sadece Hiram Abas'ı anıyorum, yetmişli yıllarındaki solcu katliamlarında israel kini çok belirgindir. Tarihinde ilk kez Türk aydını ve solu Arap yanlısı olmuştu ve kin duydular. "Hiram", Yahudiler'in taşıdığı isimler arasındadır. Diğerlerini zamana ayırıyorum.


 

Sekiz, 12 Eylül Darbesi'nde en çok İsrael parmağı var. sola ve aydınımıza ve cumhuriyete büyük kin duydular. Belki de büyük Israel anlamındaki büyük orta doğu projesinin temellerini attılar.


 

Hocam bir noktaya mı varmaya çalışıyorsunuz? Okuyucularımızdan gelen maillerde de merak edilen ibranilerin kendi içlerinde nasıl ayrıldıkları konusu... Az önce Sabetay Sevi'nin isminin Aşkenazlarda kullanıldığını ifade eden bir kaynaktan söz ettiniz, aynı şekilde Zalmai isminin de. Aşkenazlarla Sefaradların ilişkisini ve Sabetayistlerin burada konuşlanmasını bize biraz açar mısınız?


 

Ah sevgili Gürkan, ben habire yazıyorum ve konuşuyorum, sen hep soruyorsun, güzel de, "kenan" adının "erez Israel" demek olduğunu ihmal mi ettim, Batı dillerinde "canaan" yazılıyor, iki "a", "aa", tek a'dır, ama uzun söylenmesi gerekiyor; talat'ı da "talaat" yazarlar, biz genel olarak, tek a'ları e'ye çeviriyoruz. Aslı "buland" olmakla, ki "ram" veya "yüce" anlamına geliyor, biz "bülend" yapıyoruz. Judaizm'de, bizim toprakların bir bölümüne de "kenan" diyorlar, biz başka "kenan" da biliyorduk, ama, unuttum.


 

Gürkan, onların kini varsa, bizim de inadımız ve bilimimiz var. Ben beş taş oynamıyorum.


 

Efendim gayet açık, ben ne yaptım? Gittim iki roman üzerine Türkiye' nin çok çeşitli yerlerinde konferans verdim. Brigitte Peskine'nin iki romanı yayınlandı. Çeviride bazı bozukluklar ve gizlemeler var, ama, özellikle yeni bilgi edinmekten korkanlara kuvvetle tavsiye ediyorum. Farhi'nin Genç Türk'ü de okunabilir, Türkiye Yahudisi bu ikincisinin benim çalışmalarımdan çok yararlanmış olduğu izlenimini edindim. Rifat Bali de okumalıdır ve şimdiye kadar yazdıklarını savunmalıdır. Bu romanlarda, Türkiye'deki alyansist-siyonist ve sefarad-eşkanaz çatışmasını, bunun boyutunu çok iyi görüyoruz..


 

Sabetayizmde isim, bir paralo'dur
Kapıları, paralo-isimleri ile çalıyorlar. İsim uygunsa açıyorlar. Üstad-ı Azam Ak'ı ayırmış ve apostrof koymuş ve ondan sonra Türkçe'ye aykırı olarak "in" ekliyor, "Ak'in" oluyor. Bu "Ak" niye bu kadar önemli, neden bu kızın adı Esra Akkaya, "Ak-el" var, anlıyorum, "Tanrı'nın Ak'ı" demektir, ama, neden Büyük Kulübün başkanının adı Duran Akbulut?

Aşk, Devrim ve Bilim Ayrıntıdadır

 

Sanıyorum, Milliyet'te ve Masonların yeni üstad-ı azam Asım Hoca, bir profesör ki adını böylece duyduk. Tard ettiği Üstad-ı Azam Kaya Paşakay ile birlikteler, gazeteler, adını "Asım Akın" olarak yazdılar. Ama yeni üstad-ı azam adını "Asım Ak'in" olarak yazıyormuş, öğrenmiş olduk.

 

Demek ki ak-istlerden gayri bir de mason başı ak'ı ayırıyor...Türkçe de apostrof yoktur. Ayrıca Türkçe'de ses uyumu var, ak'tan sonra "i" değil "ı" geliyor, biz hiç "akim" demiyoruz, "ak'ım derken bok'um diyoruz". Türkçe'de "al-kin" yoktur, "alkın" var, Erdoğan Alkin ve ahfadını, analiz etmiştim, İbrani'de "halkin" var, demek h'yi yutmuşuz ki yutuyoruz. Hemrah değil, Emrah veya Mehmet değil Memet diyoruz. Görüyorsunuz, isim-bilimi ve sabetayizmi reddetmek, artık Türkiye'yi bilmeyi reddetmektir. Demek ki "alkın" değil "alkin" olursa, baba ve iki oğul profesör oluyorlar ve bütün televizyonlarda sütun başı çıkıyorlar..

 

Sabetayistler burada nerede hocam?

 

Sabetayistler çoğunlukla sefarad, daha doğrusu ispanyol Yahudisidirler. Bizim manken kızlarımızın, spikerlerimizin, yeni dizi kızlarımızın ispanyol'a benzemeleri bu nedenledir. Şimdi moda "nehir" veya "ırmak" adlarının asıl karşılıkları judaik onomastique'de var, yüzleri ispanyollara benzerler. Bizi ilgilendiren tarafı israil'i Aşkenazlar kurdular. Sefaradlar İsrail'de rahat etmezler. Türkiye Yahudjlerinden önemli adamlar israil'e gitmemiştir, çok yoksullar gitmiştir. Hala da yoksuldurlar.

 

Az önce Wolfowiu'e VVolfovviç dediniz.

 

Yahudi.

 

Polonya Yahudi'si ve Aşkenaz mı?

 

Tabi, tabii "Oviç" Slav dillerde "Oğlu" demektir. Bu arada Turan Yavuz'un yeni yayınlanan "Çuvallayan ittifak" kitabını da önemli buluyorum. Yavuz da, Zalmay'ın bu çete içinde olduğunu teyid ediyor. Bir de VVolfoviç için, Türkiye ile ilgili tartışmalarda "Kuroğlu" dendiğini de kaydediyor, Amerikan tarafı adını böyle Türkçeye çevirerek şifre yapıyormuş ki çeviri yerindedir. Turan Yavuz, meşhur çuval operasyonunu da VVolfovvitz'in tertiplediğini kaydediyopr ki, doğruysa, Yahudi ve israel kini'dir.

 

Halilzad'a gelince, aslı aslı "zade" ol­makla beraber, Aydın Doğan kızına "hanzade" demişti ki bu ad "hanzad" olarak da kullanılıyor. Yakın zamanlar­da böyle bir kadın adını arşive koydum, kocası ölmüştü, Kaya Baban, burada da "kaya" var ve biz Baban'ları Kürt Yahudisi telakki ediyoruz. Eski bir iran dili olan Sorani'da "han", hanım anlamındadır, "hanzad" veya "hanzade" hanım-kızı, manasına gelebiliyor. Afgan'ların bir bölümü de bugün iran'da kullanılmayan eski Farsça konuşuyorlar, Halilzad ve Hanzad, eski Iranca'dan gelebiliyor. Zalmay'ın da Eşkanaz olma ihtimali.var.

 

Demek ki her yerde "kaya" var, se­çimlere girerken ak-ist İstanbul başkanı nı da kaya'lı idi ve sebatayist olduğu ileri sürülüyordu. Şimdi ibrani karşılığı "ram" idi, Yüce Meclis'tedir.

 

Hiç ilgisi olmadığını düşündüğümüz bir ülkeden Paraguay'dan bir meslektaşı Abdullah Gül'U geçtiğimiz günlerde ziyaret etti. O da tıpkı Arjantin Devlet Başkanı El Turco Carios Menem gibi açıkladı "benim de dedem Osmanlı pasaportu taşıyordu, biz de Osmanlıyız" dedi ve sıcak diyaloglar kurulmaya çalışıldı.Paraguay gibi Latin Amerika ülkelerinde yaşayanların Os­manlılığında Birgitte Peskine'nin kita­bından harekede oraya çok sayıda Osmanlı Musevi'sinin gitmiş olmasıyla bağlantı kurabilir miyiz? Galatasaray'ın Kolombiyalı kalecisi Mondragon da aslen Lübnanlı ve Osmanlı olduğunu söylüyor!

 

Osmanlı topraklarından, izmir'den, Selanik'ten, Latin Amerika'ya çok fazla Osmanlı tebası gitmiştir. Nitekim Brigitte Peskine'nin "Rebecca" romanının kahramanı, Rebecca'nın kocası Maurice Chemsi de bir "dönme" olup, Pekin'e "dönme" sözcüğünü kullanıyor, o da Mısır'dan gitmişti. Benim yeni bir dostum var, çok bilgili, Latin Amerika'da çok sayıda "sabuni" soyadlı aile bulunduğunu haber veriyor. Ben de yeni kitabımda, Latin Amerika'da çok sayıda "tayyip" adını taşıyan Yahudi olduğunu gösterebileceğim. Orada çok sayıda Osmanlı topraklarından giden Yahudi ve sabe-tayist var. İsmail Cem'in de bakan iken oğluna aldığı kızın Latin Amerikalı bir sabetayist olması ihtimalini daha önce not etmiştim.

 

Kuşkusuz "Türk" olanlar az; ancak, üst kimlik-alt kimlik tartışmasının ne kadar cehalet üzerine kurulu olduğu­nu daha önce de kaydetmiştim. Osmanlı'dan, "Türkiye" olarak biliyorlardı, gidenlerin hepsine "Turko" diyorlar. Bu her yerde böyledir, devletin orijin devlet adı, ilk ad'dır.

 

Yalnız, bizden gidenler orada hep "ayak işleri" yapmışlar ve zamanla ayak-işleri yapanların hepsine, Türkiye'den gelip gelmediğine bakmadan, "El Turco" diyorlar. Böyle bir gelişme ve karışıklık da var.

 

Kaya Kaya'dır, Kaya'nın Babası Kaya'dır, oğlan Kaya'dır. Mason Üstad-ı Azam'ı ihraç edilen o da Kaya o za­man bilimde niye bu kadar Kaya der­siniz? Çok basit, ben şimdi Kaya'ya baktığım zaman bir bilimdir istisnaları olur ama Kırım'dan gelenlerin çoğu Kaya adını kullanır. Hafif Tatariş olurlar. Bulut'u çok severler, Şahin'i çok severler, Giray veya Geray kullanırlar ama biz Kaya'dayız.

 

Coğrafya mı?

 

Çok kesin söyleyemeyiz, Kuzey Afrika'dan gelenlerde "duran" adını görüyoruz, bunlar, Doğu Akdeniz sahillerine yerleştiler. Karadeniz'in öbür yakasına gelenler ve göç edenler de karadeniz'in bizim sahillerine yerleştiler. Rize'de çok yahudi buluyoruz.

 

Nedir bu Kaya? Kırım'da bir semt vardır. O semtin adı Sıla-ı Cıfıt'dır ve çoğu buradan geliyor. Yüzlerinde tatariş ifade hala var ve Kırım'a ve bu yere bağlılıkları var. Arman Kırım da, Kırım'dan gelmiş olabilir...

 

Bildiğimiz çıfıt anlamında mı?

 

Evet, "çıfıt"; ancak izin verin bu sözcük üzerinde durmak için zamanımız yok, cıv-ıd, civ-it olarak düşünün.lütfen ve Fransızca juif, İngilizce jew, ki "cıv" diyebiliyoruz, demek yakınlar. Küçümseme yok, "çıfıt çarşısı", Yahudi Pazarı anlamındadır.

 

Kırım'da sıla-ı cıfıt'ta yaşıyorlardı, Çıfıt Kalesi veya Çıfıt Kayası anlamındadır. "Kale" soyadını da taşıyorlar, fakat daha çok kaya'yı seviyorlar.
Doğrudan doğruya sela veya sıla var; sela'yı selah yapmakta hiçbir sakınca bulmuyorum. Selah Birsel ve Korutürk'ün büyükelçi oğlu buradadır ki Selah Cimcoz'u karakaşi olarak biliyoruz. "Sıla" son modadır.

 

Bu arada bir not daha, Arabi, Farisi, ibrani konsonantal dillerdir, çok zaman sadece konsonları yazıyoruz, sela için "si" yeterlidir, dolaysıyla "s" ve "I" varsa, "aslı" diyebiliypruz. Böylece "aslı" modasını, Gülse Birsel'in, kendisine rol biçerken "aslı" adını seçmesini de anlayabiliyoruz. Aslı, sela ve dolayısıyla kaya'dır ve buradayız.

 

Judaik onomastique'de bir de doğrudan çeviri ver, hayim'i, Batılılar "vi-tal", biz "can" veya "hayat" ya da "hayati" yapıyoruz ki bu "vitali" taklididir, isak ise "gül" olmakla güler, ya da gülen uygun düşüyor. Kaya'nın anasının "gülümser" ve İzmir'den Birsellerden Murat'ın eşinin "Gülse" adını akla getirebiliyoruz.
Sela-ı Cıfıt'tan demek ki "sela" ve böylece kaya'ya geliyoruz; demek ki "selah" eril ve aslı dişildir ve "kaya" ise homoseksüeldir, cins ayırmıyor, anlamında kullanıyorum. Ve böylece "kaya" adına dinsel bağlılığı açıkladığımı sanıyorum.

 

Kızları da "zehra" idi ki, tamıtamamına İbrani "zohar" karşılığıdır; zehra veya zohar, Kabala'mn en temel kitabının, sefer ha-zohar, adı oluyor. Sistem tamamdır.

 

İşte böyle, magazin mi, bir skandal-dan diğerine koşuyoruz, .gazeteler her gün birini icat etmek zorundalar, artık başka yolla halkı uyutamayacaklarım anladılar, artık buna skandal manage-ment diyoruz. Eskiden bir söz vardı, "ne atom bombası ne londra konferansı", artık yeter ki birbirini sapsınlar ve yeter ki öpüşsünler ve yeter ki yapsınlar, D-Ö bir fotoğrafçı..

 

Kamera da vardı, sadece fotoğrafçılar değil.

 

Bunlar kamera gelinceye kadar öpüşmüşler, beklemişler kamerayı. Anlatılanlara kimse inanmaz. Günlerce toplumu bununla meşgul ediyorlar. Mağdure'ye bakıyorsunuz, kadıncağız, ne demeçler veriyor, mutlu oynuyor, televizyonlara gidiyor.bazı spikerler bunları alıyorlar.saatlerce, toplumu zehirlediklerine inanıyorlar. Toplumu bunlarla zehirlemekten başka meseleleri ve çareleri yok, açlığınızı unu-tun.grevsizliğinizi unutun,maaş alamamanızı unutun, Musul'un elden gittiğini unutun, Diyarbakır'ın gittiğini unutun, her şeyi unutun...

 

Sorular var.

 

Cevapları da var. Beklemek yerindedir.

 

Yeniden seçilen!..

 

Evet, Büyük Klüb'e Duran Akbulut yeniden seçildi ve Yağız Dağlı, kaybetti. Buna da geleceğiz. Şimdi teoremleri sıralıyorum.

 

Bir: Her Büyük Klüp üyesi mason değildir, belki eşantiyon misli mason olmayanlar da var. Ancak,Büyük Klüp, Cercle d'Orient, içlerine kadınları da üye olarak aldıkları, masonizmin açık örgütüdür.

 

İki: Her mason, sabetayist değildir. Ancak masonizmin yönetcileri sabetayisttirler. Masonizm, sabetayizmin cephe örgütüdür.

 

Bu teoreme göre hem Kaya Paşakay'ın ve hem de Asım Ak'in Hoca'nın sabetayist olduklarını düşünebiliyoruz. Ama sadece düşünüyorum.

 

Üç: Ak'ı ayrı yazmaya ak-istlerden sonra bir de mason başının çok önem verdiğini bulmuş oluyoruz.

 

Masonluk Türkiye'de Yahudiliğin ve Sabetayizmin cephe örgütüdür. Büyük Kulüp ise masonluğun açık yüzüdür.Bunların üçünü birbirinden ayırt edemeyiz. Masonların hepsi İbrani asıllıdır, diyemeyiz, birkaç tane Elen vardır, birkaç tane Ermeni asıllı vardır, birkaç tane Türk-Müslüman vardır. Ama masonlukla sabetayizm çok büyük ölçüde aynıdır, demekte de hiçbir sakınca yoktur. Tabi sabetayizmin dışında varolan Yahudilerimiz de hem masonik örgütte ve hem de Büyük Klüp'te varlar.

 

Türk, Ermeni, Elen var dediniz.Bun-ların masonluğun altında bulunmasına karşın yükselme yada yönetime gelme imkanları var mı?

 

Bakın daha önceki üstad-ı azam Akev'di. İbrani asıllıdır. Masonların ilk üstad-ı azamı Talât Paşa ibrani asıllıdır, bunda artık bir kuşkumuz yok. Bu Ak'in de çok büyük bir ihtimalle Ibrani asıllı olduğunu düşünüyoruz.ihraç edilen Kaya Paşakay'ın şimdiki eşinin adının "Rabia" olduğunu okuduk..

 

Paşakay da böyle çıkıyor. Demek ki Mason örgütünü yönetenler, Süleyman Demirel'e, mason olmasına karşın "değil" kağıdını veren Necdet Ege-ran dahil, İbrani asıllıdırlar. Sabeta-yizm masonizmin, masonizm de Büyük Klüp'ün yönetimini başkasına vermezler. Yağız Dağlı kazansaydı, bu teorem yine bozulmayacaktı; demek ki kuralları çıkarıyorum. Şimdi Duran'a gelebiliriz. Elif, evinize temizliğe gelen bir kadınsa, Türk-Müslümandır. Ama New York'ta yükselmiş bir kadınsa, hele bir ayağı Amerika'da bir ayağı Bilgi Üniversitesi'nde veya bu konferanslarda bir Elif ise, çok büyük bir ihtimalle ibrani asıllıdır. Aynı şekilde köydeki dokuzuncu oğlan "duran" ise, Türk-Müslümandır. Amma, Filiz Akın mahdumu İlker Inanoğlu'ndan ayrılma ve Moris Kohen ile evlilik yolunda bir Duran ise, büyük ihtimalle ibrani kökenlidir... Peki Duran Akbulut.

 

Simon bin Duran adını her yerde kullanıyorlar.

 

Duran Beyefendi'nin Karadeniz'in öbür kıyısından gelmiş olması ihtimali yüksektir. İstanbul doğumlu, ailesinin Karadeniz'den geldiğini tahmin ediyorum.
Bu Guzi'nin bundan önceki yattığı insan Filiz Akın'ın oğlu idi. Filiz Akın'ın ne olduğunu bilemeyiz. Uzun müddet Paris'te idi ve Lübnan'lı görünen bir ibraniyle yaşadı. Sanıyorum.istihbaratçı idi, Mossad'tan olabilir. Aynı zamanda Emel Sayın da bir Yahudi ile görünürde evlilik yapmıştı, Mossad'tan olduğundan kuşku duymuyorum.

 

David Youhannes.

 

Sanıyorum. Filiz Akın da sonradan bir istihbaratçı ile evlendi..

 

Sönmez'i çok severdim. Bir ara, kokteyllerde tanıştık, diyordu, Filiz, Paris'te Lokantacı ve Sönmez Koksal Strasbourg'ta büyükelçiydi, sevdiğim için izliyordum. Arkadaşımdı, entel-lektüeldi, benim takımımdaydı, sonra Demirel'in takımına geçti, mit müsteşarı olmasını Demirel istemiştir.

 

Paris nerede Strasbourg nerede, tgv ile beş saat... Demirel'e gidince Sönmez, zekasını yitirmeye başlamış ve buna kokteyl evliliği diyemeyiz.
Sönmez'i bırakalım, tatlı tatlı konuşalım, Tatlıses'in istihbarat bağlantısı var mı, varsa ne veriyor, işte mesele budur. Sümüklü böceklerin bunlar düşünebileceklerini sanmıyorum. Yoksa, yok olabilir, amma sauna şebekesiyle birlikte tutuklanmamasını açıklayamayız.

 

Hocam hem Elif var dediniz hem de Şafak'tan söz ettiniz. Elif Şafak'ın yeni romanı çıktı, bu vesileyle de bütün medya kuruluşları aynı gün yoğun bir ilgiyle Elif Şafak'ı davet ettilerAma orada ilginç olan şu; Elif Şafak Yalçın Küçükten aşina olduğumuz bir lafla bir gazeteye manşet olmuş "Bir ülkede mezar taşları okunmuyorsa o ülkede tarih eksik yazılıyordur" Ne oluyor, Elif Şafak tarihi öğreniyor mu sizce?

 

Tarihi öğrenemezler ama bu kadarını öğreniyorlar.

 

Ben bir de "isim-bilim olmadan tarih olmaz" diyordum. Gürkan, Elif Şafak, beni sadece onomastique olarak ilgilendiriyor, Elif, adını, olduğu türden Ibraniler de kullanıyorlar. Şafak'a gelince, aslı "şahar" olup biz "seher" diyoruz ve bunu "tan" ve "şafak" olarak da söylüyoruz.

 

Bu, Elif Şafak'a ders olsun.. Kerameti adında ve soyadındadır. Ancak bu Eyüp bulabilir, incil'de "Jop" olarnl geçiyor. Eyüp Can, olmalı ki "Can' adından çok söz etmiş bulunuyorum. Elif Şafak'a bu dersten sonra aynaya bakmasını öneriyorum.

 

Masonluğu daha bitirmedik, şu resimdeki kim? Bu Sevgener'e pek bayılıyorum. Sevgener mi, Sevi'yi çağrıştırıyor, adını hiç duymamıştık, Asım Ak'in, masonluk genel sekreterliğinden atınca öğrendik, muhasebeci imiş, ama yüksek bir mason olduğunu bilmesek öğrenemeyecektik.

 

Neyi?

 

Asıl mesleğini! Sait Sevgener, doğuştan dekan ve rektörmüş, çilingir-rektör diyebiliriz, Kıbrıs'ta ve İstanbul'da rektör aranınca Sevgener'i buluyorlar. Daha önce Cumhur Ferman'ı da kayd etmiştim, sabetayist ve büyük mason olduğu için hep dekanlık ve rektörlük yapıyordu. Bu makamlar ve hiç kuşkusuz profesörlük, bunlarda babadan oğula geçiyor. Erdoğan Alkin'in tüm oğulları, Ferman'ın oğlu, Osmanlı tabiri ile beşik uleması'dırlar, doğdukları an profesör atanıyorlar. "Seçilmiş" diyoruz.

 

Şimdi Gürkan Dostum, sana bir albüm göstermek istiyorum, bu kim..

 

Duran Akbulut, bu yıllık mı?

 

Hayır efendim, şimdi size albümden bir resim daha göstereceğim.Bu yıllık değil, biz demek ki bilimsel çalışıyoruz, "onların Mit'i varsa, halkımızın da Yalçın Küçük'ü var" diyorum. Bu, Büyük Kulübün üye defteri...

 

Ne diyorsunuz hocam?

 

Bu kim? Yağız Dağlı ikinci aday, kaybeden...

 

Ama yanına mesleği ne, "sanayici", birden bire "ünlü ceza avukatı" oluverdi, bu matbuattır. Bizde "ünlü ceza avukatı" sınıfı olduğunu ve kız-gazetecilerin de bunları tanıdıklarını da öğrenmiş oldum..

 

Ama Cem Uzan'ın avukatıydı!

 

Tabii! Ünlü olmasa da "sanayici-avukat" veya "tüccar-avukat" olduğu kesindir. Ayrıca, Kafkasya'da "dağlı" adını Yahudi karşılığı kullandıklarını not etmiştim.

 

Şimdi bu çok enteresan Türkiye'nin en önemli derneklerinden birisidir... Geçen hafta burada başkan seçtiler, kongre yapıldı.Aytaç Yalman Paşam bir tarafta, Necati Paşam bir tarafta, listeler yarıştılar. Matbuat ve televizyonlar parti kongresi saydılar.

 

Bunlar belge, Büyük Kulüp üye albümünün bende olduğunu bilmiyorlar, bakın işte Ajda Pekkan, Ajda da üye...

 

Onun ön adı neymiş?

 

Ayşe Ajda Pekkan ki mükemmel uyum var. Bakın lütfen, pek çok Yahudimiz de . Aaa işte size bir sürpriz; Aydın Doğan! Ne yazıyor? Tüccar ve adrese bakın, Sirkeci.Demek üye olduğunda Sirkeci'de taksitle Koç'un beyazlarını satıyormuş ve şimdi dolar milyarderi oluvermiş, demek hakikaten birinci sınıfız. Daha neler var, kimler yok burada, Coşkun Kırca... Bedrettin Dalan-Mühendis. Adres neyi vermiş? istanbul Belediye Sarayı! Demek ki Belediye Reisi olduğu zaman olmuş. Usul budur.

 

Ne demek?

 

Burada hiç yarbay veya albay üye göremezsiniz, ya korgeneral ya da orgeneraldir. Bedrettin Bey'i, belediye başkanı olunca kabul etmişler, iktidarda olanları alıyorlar.

 

Burada kumar oynanıyor ve bize gelen bilgilere göre iktidarda olan üyelerin kumarda kazanmaları esasdır..

 

Ne demek, isim verir misiniz?

 

Vermem, burada var ve biliyorum. Büyük Klüp, hile yapan kumarhanelerin tersidir, yaparlar ve kazandırırlar... Ne demek hocam, hep kazanırlar mı?

Kazanırlar.çok kazanırlar. Şansları, Büyük Klüp'te yaver gider, usûl budur. Bırakıyorum.

 

Ben size başka bir üye göstermek istiyorum, lütfen siz de görün, ne okuyoruz..

 

Berat Akgerman...

 

Evet bütün soyu üyedir. "Berat", Sabetay Sevi'nin son olarak yaşadığı ve öldüğü kentin adıdır.Sabetayistleri-miz kutsal sayıyor ve bu nedenle "berat" adını alıyorlar.

 

Bir talihsizlik, Tayyip Erdoğan'ın da-matının adı da berat'tır. Kitaplarımda var. Bunu sadece bir tesadüf sayıyorum, her halde "beraat" olacaktı ve nüfus memuru yanlış yazmıştır, diyoruz..

 

Bir de Bülent Öztürkmen.. DPTden...

 

Hayır, esas Mit'tendi.. Ama DPTdeydi.

Evet. Hocam Büyük Kulübü bitirdiysek...

 

Büyük Kulüp biter mi? Burada kim var? Sinyor Can Bartu, Bülent Ulusu, bir zamanlar Birinci Ordu Komutanı Kemal Atalay..

 

Büyük Kulüp üyesi olmak doğrudan bir deklarasyon anlamı taşır mı?

 

Efendim bakın şimdi göstermeyeceğim bu Büyük Kulüp'te kimler yok ki.. Burada benim dikkatimi çeken iki kişi var . Bir, Serbülent Bingöl bir de Şahap Kocatopçu bunlar da doğuştan Bakan'dırlar, ikisi de, her askeri darbeden sonra bakan olurlar, siz neye Bakan olduklarını bilemezsiniz! Ama böyle benim ki gibi bir defteriniz olursa elinizde, bakarsınız, buradan çıkarlar. Görürsünüz.

 

Beyaz Türkler-Zenci Türkler ayırımı mı?

 

Gürkan Dostumuz, zamanımız kalmadı ve yorulduk. Teoremlere dönebiliriz.

 

Sabetayistlermiz hem "varız" diyorlar ve hem de kendilerini saklamak ihtiyacı duyuyorlar. Sık sık kamuflaja baş vuruyorlar.

 

Bir; "beyaz Türk-zenci Türk" ayrımı bir sabetayist icadıdır. Bana bunu Nazlı Ilıcak'ın çıkarttığını söylemişlerdi, çıkartmasa bile yaymıştır, kamuflaj malzemesidir. A-Nazlı'nın ailesi Ibra-da'lı olup, ibr-ada adı üzerinde Ibr-ani yatağıdır. Kızı "Aslı" oğlu Mehmet Ali'dir, kendi evliliklerini bilemiyorum, çocuklarını ibrani asıllılarla ev-lendirmişti. Bu, ak-istlerde Yahudi hegemonyasını gizleme amacına matufdur, islamın judaize olduğunu da saklamaya çalışıyorlar.

 

iki, islamın kalvinist olduğu iddiası da, islamın ve özellikle önemli tarikatların, ibrani kontroluna geçtiğini gizlemek içindir. Daha önce de gösterdim ve müslümanlar arasında geniş ilgi yarattığını duydum, islamın kalvinizme ihtiyacı yoktur ve A.Gul'un, Kayseri'de kalvinistler var, sözü pek çok uydurmadır. Şimdi buradayız.

 

Gürkan Dostumuz Hayim Naum'u bilirmisiniz; biz alyansist hahambaşı olarak tanıyoruz. Anadolu'da bir devlet olmasını istiyordu, oğlu Bernar Naum, Vehbi Koç'un ortağı ve torun Jak Naum, önce Koç Holding'in ve şimdi Aydın Doğan'ın memurudur. Hahambaşı Hayim, bir incelemesinde, Yahudiler'in hep deniz kenarına ve su yolllarına yerleştiklerini yazıyordu ki pek doğrudur. Kayseri bir istisnadır, Kayseri'de her zaman çok Yahudi yaşadı.

 

Ne önemi var, demeyiniz, lütfen. Bazen Türkiye'de yüksek görev sandalyasına oturanlar, başka yere değil, ya "Kayseri'ye liman yapmak" ya da, "Kayseri'ye deniz getirmek" vaadinde bulunuyorlar. Her halde bunun içindir, Yahudi tarihindeki bu eksikliği gidermek isteyebiliyorlar. Güven vermek istiyorlar.

 

Neden?

 

Zamanımız yok.

 

Ve üç; "derin devlet" sözü de bir sabetayist uydurmadır. Bana Cengiz Çandar'ın çıkardığını söylediler ki, Çandar, yavaş yavaş sabetayizmini de açıklıyor. Les Derniers Deunmes filminde de oynuyordu ve saçmadır. Ülkede bir derin devlet varsa, bunlar sabetayistlerdir ve ben açığa çıkarıyorum.

 

Fazla geriye gitmek istemiyorum, a- başında Behçet Türkmen vardı, ve İbrani asıllıdır, b- Ziya Selışık vardı, İbrani asıllıdır. c-Nurettin Ersin vardı, ibrani asıllıdır. d-Daha düne kadar Şenkal Atasagun vardı, İbrani asıllıdır. Mit'ten söz ediyorum, mit'in dışında bir derin devlet düşünemeyiz.

 

Biz "şenkal" adını düşünmekte de aciziz, bizde emir kipinde isim çok azdır ve "kal", ise, "kahal" olarak da yazılmakla birlikte, biz, İtalyan Yahudileri'nde aldık, "kal" diyorlar, sinegog veya cemeat demektir. "Er-kal" da öyledir; bir baba, doğan çocuğunun er kalmasını neden ister, saçmadır.

 

Öyleyse, derin devlet yoktur ve varsa içimizdeki Israel'dir.

 

Ben, Israel, Türkiye'de, Israel'den daha güçlüdür derken, bunu kast ediyorum.

 

Bakın, mgk'nu "demokratize ettik" ve başına bir Alpogan getirdik. O da ilk iş olarak israel'e gitti. Derin devlet, varsa, budur ve bu söz Türk Yahudileri ile Kürt Yahudileri'nin ortak dilidir. Neredeler mi, Aydın Doğan, onlara, "yurt" olarak, Radikal Gazetesi'ni verdi.

 

Derin devlet şimdi habire Ermeni Konferansı ve Kürt Konferansı tertip ediyor ve habire bana küfrediyorlardı. Bir Ayşe Hur vardı, Aydın Doğan benim peşime takmıştı, kimdir, bilmiyordum, Kürt Konferansı'nda çıkmaz mı; sevindim.

 

Derin devlet varsa, artık ajanlarını tanıyoruz.

 

Ajan, memur anlamındadır. Öyle kullanıyorum.

 

Geçen sayımızda çok yankı uyandırdı, sizin belki Yaşar Büyükanıt Paşa'yla soyadı bağından hareketle akraba olabileceğiniz dolayısıyla sizin anne tarafından da sabetayist olabileceğiniz tartışıldı. Biraz da politik zemine çekmek istiyorum Şemdinli İddianamesinde adı geçen Büyükanıt'ı nasıl değerlendiriyorsunuz. Askerle yargıyı karşı karşıya getiren bir süreç yaşandı. Bu süreçte de Hilmi Özkök'ün çeşitli açıklamaları oldu durumu yumuşatmaya ve dengelemeye yönelik. Hükümetin tavrını, yargının tavrını nasıl buluyorsunuz? önceki sayıda savcının Fethullah bağlantısına da dolaylı yoldan işaret etmiştiniz, bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Faruk Bildirici ciddi bir gazeteci,gerçi bazı monografi denemeleri yaptı, biyografiler yazdı, onlardan memnun olmadım, ciddiyetten uzaktı ve ciddi bir gazeteciye yakışmıyordu. Çiller'le ilgili yazdı, Mesut Bey'le ilgili yazdı, Mesut Bey"in babaannesini Kırım'dan getirdi, ama, İbrani olduğunu söyleyemedi, bildiğinden eminim, herkes biliyordu.

 

Van Savcısı için de Van'a gitti ve hemen "tarikatlarla ilgisi yok" raporunu , Kırşehir'e gitmesi gerekiyordu. Gitseydi, Savcfnın soyadı galiba Sarıkaya'dır, Işık Evleri'nin müdavimi olduğunu bulurdu. Van Adliyesi'nde Fethullah Gülen izleyicileri çoktur.

 

Siz de kaydettiniz, her halde üç veya dört ay önce, Fethullah Gülen'in Yaşar Paşa'nın terfiini önlemek istediğini deşifre etmiştim. Bildirici, bunu, bildiremedi.

 

Genelkurmay Deklarasyonu bunu teyid etti.

 

Katılıyor musunuz?

 

Ertuğrul Özkök, bu deklarasyondan korkmuş görünüyor, bunu yüksek komutanlara değil de, genç subaylara bağlıyor. Bunlar, Ordu'yu hiç bilmiyorlar.

 

Siz buna katılıyor musunuz?

 

Ertuğrul fazla kötümser ve biz zıddız, o ölçüde iyimser değilim. Kuşkusuz Ertuğrul köümser olursa, ben iyimser olmak zorundayım, Ertuğrul üzülürse, ben seviniyorum.

 

Dipten bir dalga için henüz erken..

Peki deklarasyona katılıyor musunuz?


 

Artık sadece pkk'yı göremeyiz. Orada Barzani de var ve bundan böyle, askerlerin sözüyle "büyük tehdit" Barzani ve Musul'daki Kürdo-Judaik devletsi hal'dir. Savcı Sarıkaya'nın en büyük dayanağı Mehmet Ali Altındağ idi ve pkk ile savaş halindedir. Devlet tarafından beslendi, ama, devletin, Barzani'yi beslediğini de unutamayız. Ben deklarasyonda, henüz, bu yanlıştan dönüldüğünü görmedim.


 

Burada bir nokta var, İnsan Hakları'nı ben kurdum, benim aklımdan çıkmıştır. Şimdi tam gericilerin elindedir, ikincisi, biz Kürtleri ilerici yapmaya çalıştık, Kürtler için değil, onları ileri yurttaş yapabilmek için hapse girmeye razı olduk. Şimdi görüyoruz, Savcı Sarıkaya'ya destek çağrısı yapanlar, gericidirler. Demek ki başa dönüp yeniden başlamak durumundayız.


 

Deklarasyon yüzeyde kalmaktadır.


 

Peki Gülen neden Büyükanıt'a karşı çıkıyor?


 

Musul'a dış işlerinden, bir diplomat gitti, Oğuz Bey olmalı, Barzani'ye "kabul ediyoruz" dedi, bunu Irak'tan ayrılacak Kürdo-Judaik Devlet'in kabulü olarak anlıyoruz. Tepki çıkınca, "anayasa'yı kabul ediyoruz" dediklerini ileri sürdüler ki inandırıcı sayamayız. Dış işleri anayasa'yı kabul ettiğini açıklamıştı; ak-istler ve ne yazık ki Hilmi Paşa Hazretleri, Washington projelerine uygun bir biçimde, Musul'da Kürdo-Judaik Devleti kabul ediyorlar.


 

Yaşar Paşa'nın kabul etmediğini sanıyorlar.


 

Kürtler kendi içlerinde de çatışma yaşıyorlar mı?


 

Çok açık, Fikret Bila istanbul'daki malum şahısların Kürt Konferansı'nı analiz ederken, iki ayrı görüş olmakla birlikte her ikisinin de, Türkiye Cumhuriyeti'ne ters olduğunu not etmişti. Ayrıca bu Konferans'ta, uzun süren sessizliğini bozan Beşikci'nin, Öcalan'ı şiddetle tenkid ederken pan-kürdist bir ideolojiyi seslendirdiğini de tespit ediyordu. Bu da çatışma anlamına geliyor. Ancak ben fazla büyütmüyorum. Şu anda politikada Öcalan ve ekonomide Barzani güçlüdür ve zamanın ekonomide güçlü olanın lehine çalıştığını biliyoruz.


 

Kaldı ki Öcalan'ı tuttuğu izlenimi veren Kürtler çok gerici oldular.


 

Peki Hocam bütün bunları birleştirirsek BOP dediğimiz aynı zamanda sizin tabirinizle kullanıyorum.Büyük İsrail Projesi midir?


 

İsrael'i yaşatma projesidir.


 

Türkiye küçük parçalara ayrılmadıkça bu projenin gerçekleşmesi ve yaşaması imkansız görünüyor. Bu konferansları düzenleyenlerin çoğunu Tip'ten biliyorum, arkadaşlarım idiler. Bunlar, bizim, Türkiye İşçi Partisi'nin, Türkiye'yi parçalayacağını sanarak bize geldiler, Aybar ve Boran, yenilemek istediler. Bizi tahrip etmeye kalktılar ve şimdi başka yollar arıyorlar.


 

Aslında, Gürkan Dostum, yüksek komutanlar da, bizden daha çok bunlara sempati duyuyorlar. Bizim değil, dramları buradadır. Burada şöyle bir tehlike seziyor musunuz, dikkat ediyor musunuz yani sizin öncülüğünüzde açılan bu sabetayist tartışmalar insanların ve bazı gruplann işine geldiği gibi kullanılma eğilimi tehlikesi de barındırıyor mu? Örneğin Yaşar Paşa'yla ilgili hiç alakasız bir tartışma çıkacağı sıra hemen onun sabetayist olup olmadığı araştırılıyor ve size geliniyor.

Ben bunu bir tehlike saymıyorum. Bilmek, sakıncalı olamaz.


 

Ayrıca bu ülkeye çok bağlı sabetayistler var, hep tekrarlıyoruz.


 

Diğer taraftan, Yaşar Paşa ile ilgili yayınları tersine çevirebildik.


 

Burada önemli olan Yaşar Paşa'nın, futbol bağlantısı ile Aziz Yıldırım ve diğerlerinden uzak kalmaya itina göstermemesidir. Aziz Yıldırım kim; bir ordu müteahhitidir, bir "tit" olduğunu hep yazıyorum. Tekstil-lnşaat-Turizm, Türkiye'yi bu sektörler ve bu zenginler bozuyorlar.


 

Faruk Yalçın, Aziz Yıldırım'ın dayısıdır...


 

Dolar milyarderlerimizden...


 

Evet, siz öyle biliyorsunuz, benim kayıtlarımda, Süreyya Kız'ın babası olarak görünüyor. Yakında bu Süreyya Kızını, bir sabetayist oğlanla evlendirdi. O da ordu müteahhitidir; orduya iş yaparak dolar milyarderi olmak mümkünse, bu devleti yaşatmak kolay olmayabilir.


 

Nasıl?


 

Listeler açıklandı, "on yılda yirmi bir dolar-milyarderi yarattık" ve bu on yılda kütleler, kasaplara gidip et çalacak kadar fukara oldular. Biraz önce Aydın Doğan'ı, Büyük Kulüp defterinden çıkardım, daha dün, Sirkeci'de taksitle satış yapan bir tüccar idi. Aziz Yıldırım'ın dayısı, belki bu on yılda, dolar-milyarderi oldu ve milyonlar yoksulluktan sokaklara düşüp gasp yapmaya başladılar.


 

Gaspçılar varsa, bunun nedeni, hızla ve bu kadar çok sayıda dolar-milyarderi yaratmaktır.


 

Komutanların bunlardan uzak durması gerekiyor ve iç içedirler.


 

Komutanlar, Koç'un futbol tribünündeki locasından futbol seyrediyorlar. Barzani ise Kuzey Irak'ta Koç'un temsilcisidir. Baba Koç, Ford'un temsilcisiydi.
Güya Ordu'nun bir "asam" var ve Ülker finanse ediyor, Barzani, Ülker'in baş bayiidir.


 

İşte mesele budur.


 

Ama yine de Yaşar Paşa'dan memnun görünüyorsunuz, desteklediğiniz kabul ediliyor.


 

Bu hükümetin bir Irak politikası olmadığını söylemişti ki, doğrudur. Ayrıca, benim, "Musul alınmazsa Diyarbekir gider" teoremimi de anladığı izlenimi ediniyorum. Ama benimki sadece bir izlenimdir ve bütüne bakıyorum. Henüz zamana ihtiyacımız var.


 

Bütünde ne görünüyor?


 

Hilmi Paşa Hazretleri'nin "orduyu savunursak borsa düşer" kelamı var.


 

Paşam, düşerse ne olur; demek zorundayız. Kuvvet Komutanlarından hiç biri demedi mi; hiç birinin dememiş olduğu ihtimali aklıma gelince içim yanıyor. Bizim Güngör, içi yanıyor ve her gün yazıyor, bu borsa sıcak para geldiği için yüksekte duruyor. Hilmi Paşa Hazretleri, ülkesini seven bir tek ekonomi uzmanı görmemiş, hep tekrarlıyorum, harp akademilerin bütün hocalarını tasfiye etmek gereklidir. Hilmi Paşa'yı tenzih ediyorum, bu kurmay sınıfı hep sınıfta kalmaktadır. Hilmi Paşa'ya haber veriyorum, bu kirli paralar gidince, borsa düşecektir ve biz yükseliriz.


 

Ayrıca tekrar etmem gerekiyor, borsa, hiçbir zaman Genelkurmay başkanlarının ilgi alanında değildir. Bu sözüyle Hilmi Paşa, iç hizmet kanununun dışına çıkmaktadır. Genelkurmay başkanları, petrol ofisi ile ilgilenirler, Aydın Doğan'a devrettiler ve Doğan da şimdi, muhtemelen Yahudi, yabancılara devrediyor. Limanlarla ilgilenmek durumundadır, iç hizmet yasasında ulusal güvenlik ve savunma var, limanları özel ellerde olursa, rıhtımları Yahudiler'e verilirse, savunma ve güvenlik ne olur? Kemal Paşa nerede kaldı, "limanlar işgal edilmiştir" sözünü, Nutuk'tan ne zaman çıkaracağız? Borsa, dalgalı denizde kayıktır, iner ve çıkar; Genelkurmay Başkanları'nın daha ciddi meseleleri var.


 

Sonra, bir de birinci sınıf devlet olduğumuzu buyurdular..


 

Peki Hocam, bunda ne var?


 

Genelkurmay Başkanlarını önemsiyoruz, bu nedenle yüksek ve bilime uygun hitabet bekliyorum.Devletlerin sınıf tasnifleri yoktur. Hiçbir kitapta birinci veya ikinci sınıf ve saire devlet ayrımına rastlamıyoruz. Bir dek "büyük devlet" sözü var, eskiden "düvel-i muazzama" diyorduk, "süper güç" olabiliyor, "birinci sınıf tabiri pek yenidir ve biz büyük devlet değiliz. Ayrıca küçülme yolundayız. Hilmi Paşa Hazretleri'nin görev döneminde ilk kez Musul'daki iddialarımızı reddettik ve Kıbrıs'ı küçük kayık misali dalgalanmaya bıraktık.


 

Sonra kiminle büyük devletiz, Tayyip Erdoğan'la mı, Monaco'da otel gezip otelcilerle el sıkışan bir kimse başbakanlık koltuğuna oturursa kendimiz nasıl büyük sayarız, hiç sayamayız. Demek ki hem devlet hukuku ve biliminde, "birinci sınıf devlet" yoktur ve hem de artık biz önemli devlet sayılmıyoruz.
Tarkan'la ise birinci sınıf değil beşinci sınıf oluruz.


 

Bir zamanlar Zeki Müren'le de beşinci sınıf olmuştuk. Demek ilerlemiyoruz.


 

Ekonomiye gelmişken Kemal Derviş geldi ve yeni bir para politikası istedi...


 

Milletlerarası örgüt memurlarının bu tür demeç vermeleri mennudur. Verdiğine göre demek ki, izin almış görünüyor. Birincisi budur.


 

İkincisi, cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı..


 

Öyle mi anlıyorsunuz?


 

Giderken Murat Yetkin, "dönüşü müthiş olacak" yollu yazdı, bunu, "cumhurbaşkanı olarak dönecek" şeklinde anladık. Murat, ciddidir, ak-ist kulislere dayanarak böyle yazmayacağını sanıyorum ve bir yetkilinin, Eminamın'ın türbanla Çankaya'ya çıkabileceğini söylediğini duyurmuştu, kopan kıyametten, Işık Paşa ile konuşmuş olduğunu da öğrendik. Dolayısıyla Derviş'in cumhurbaşkanlığı meselesinde de İkinci Başkan Orgeneral Işık Koşaner ile konuşması ihtimal dahilindedir. Emin olamayız, ancak, ben Murat'ın bir yüksek komutan olmadan, Derviş'in cumhurbaşkanlığı yazmasına ihtimal vermiyorum.


 

Şimdi "tit" sektörleri, tekstil-inşaat-turizm, devalüasyon istiyorlar. En çok sesi çıkanlar bunlar.Kemal Derviş de cumhurbaşkanlığı adaylığını hatırlatırken, devalüasyon lobisi yaptı.. Olur mu?


 

Kaçınamazlar ve ancak ertelerler.


 

Erteledikçe sorunlar büyüyecektir.


 

Fakat Erdoğan, satış dışında, karar alamayan birisidir.. Ayrıca Koç Holding de itiraz etti?


 

Elleri mahkumdur.


 

Diller çözülüyor, Beşikçi'den sonra Rüştü Saraçoğlu da konuştu, devalüasyon Koç'un çıkarlarına aykırıdır. Çünkü devlet mallarını aldı, doları dışardan topladı, şimdi yüzde otuz beş devalüasyon olursa, borçlarını ödemek için o ölçüde fazla Türk Lirası bulmak zorundadır. Demek ki Derviş, seçim kampanyasında artık Koçları kaybetmiş haldedir..


 

Hocam Saraçoğlu, tekstili yaşatmak için devalüasyona karşı çıkarken, "batarsa batsın" da dedi..


 

Rüştü, sanıyorum, Odtü'de benim öğrencim oldu, biz öyle öğretirdik. Şimdi daha sert söylüyoruz, batmalıdır. Bütün kirin arkasında tekstil ve tabii "tit" var. Belki-Bossa ve Zorlu'nun tekstilleri hariç, çoğunda sigorta yoktur, tekstil sektörü var, işçisi yok, bilmiyoruz. Üretim mafyöz'dür, bebeler çalıştırıyorlar, tekstil atölyeleri esir kamplarıdır. Mankenler, tit'indirler.


 

Tekstil sektörü yerle bir edilmeden bu ülkenin kirlerini temizleyemeyiz.


 

Ayrıca bizler plancı-kalkınmacı uzmanlar olarak tekstile hiç öncelik tanımayız. Saraçoğlu'nun bunu hatırlamasından memnun oldum.
Gürkan HACIR/Yeni Harman

 Kaynak: http://www.haber10.com/makale/2661/#Scene_1



   
 

Ciller'e gelelim: Gecenlerde DYP'den beni aradilar, soruyorlar "Tansu Ciller Sabetayci mi?" Tansu Ciller'in babasi, Mustafa
Necati Ciller'di galiba adı, 1924 mubadelesi sirasinda ya Son Saat ya da Vakit gazetesinde muhabirdi ve Karakas Rustu'yu birebir izleyen biriydi. Cemaat tarafindan gorevlendirilmisti. Demek istedigimi, bir kisini Sabetayci olmasi, ille de bir dinî inanci surdurmesi demek degil, o kulturun icinden gelmesi demek. Mesela, bir Sabetayci hicbir zaman Islam'a inanamaz, bu
mumkun degil.

 

SEBATAY SEVİ KİMDİR ?
Bu gizli mezhep, İzmir'de Türkler arasında Kara-Menteş lakabıyla anılan
İspanyalı muhacir yahudi Modehay Sebi (Geyik) oğlu Sabetay Sevi (1632-1675) tarafından kuruldu. Hahamlık tahsil ederken "Zahor" yorumuyla"Kabbala" adı altında toplanan teosofik fikirlere merak sardıran bu genç Yahudi, o asırda zuhuru beklenen Mesihin kendisi olduğu iddiasıyla ortaya çıkmış ve İzmir'de 1648 senesinde mesihliğini ilan etmişse de, bu iddiasında fazla ısrar etmemiş, fakat Mısır, Kudüs ve Atina'ya bir yaptığı bir geziden sonra "1666"da (bu tarih Hıristiyanlar arasındada Mesihin zuhur tarihi diye kabul edilir) mesihliğini tekrar ilan etmişti. İzmir yahudilerinden etrafında pekçok taraftar toplanmış ve şöhreti bir taraftan ta Budin'e, diğer taraftan Lehistan, Almanya, Hollanda, İngiltere, İtalya ve Kuzey Afrika'ya kadar yayılmıştı. Hatta İran'a kadar varan bu şöhret ve nüfuz, Acem Yahudileri arasında bile bir hareket uyandırmış ve onlar: "Bizim mesihimiz geldi, artık toprak bellemeyiz" diye ayaklanmışlar.

Musevi inanış ve ibadetinde farklar yapmaya kalkışan bu hahamın hareketini İstanbul Hahambaşılığı hoşgörmeyerek, kendisini aforoz etmeye ve hatta -bir rivayete göre- öldürtmeye kalkışmış ve diğer taraftan Yahudilerin her günkü dualarında padişahın adı geçen fıkrayı, "Padişahlar padişahı" ve hatta "Davud'un oğlu Süleyman" şeklinde değiştirmesi Osmanlı hükümetinin de dikkatini çekmiş ve genç haham ancak bundan sonra takibe alınmıştı. Hakkında ileri sürülen ithamları reddetmiş ve "İslamiyeti kabul etmek veyahut idam
olunmak" arasında tercih yapmak zorunda bırakılınca Müslüman olmuş ve Mehmed Efendi adını almıştı. Ona inananlar kendisine alenen mesih gibi tapmaya cesaret edemeyerek, Müslüman kisvesine bürünmeyi uygun görüyorlardı.

Esasen Sabetay'ın "18 emrinden" 16.'sında, "göz boyamak için müslüman gibi görünmek
lüzumu" tavsiye edilmişti. Bir müddet sonra Hahambaşılığın da bastırmasıyla
Sabetay'ın propagandadan menedilerek, İstanbul'a çağrıldığı ve Kuruçeşme'de
ikamete zorlandığı biliniyor.Buradan sonra Kağıthane'de bir yere gizlenen
Sabetay, yine Yahudilerin şikayeti üzerine, Arnavutlak'ta Berat şehrine
sürülmüş ve beş sene yaşadığı bu şehirde veyahut -bir rivayete göre- hava
değişimi için gittiği Ülkün'de (?) 30 Eylül 1675'te öldü. Sabetay'ın bu
kadar maceradan sonra iddiasından vazgeçerek Müslüman olması arkasından
gidenler arasında şiddetli gazap ve hiddet uyandırmış ve ancak sınırlı
sayıda müridleri asıl mesihin göğe çıkıp, Müslüman kıyafetinde dolaşan zatın
onun "hayali" olduğuna inanarak, kendisine sadık kalmışlardır...


Sabetaist yazar konu hakkında kendisi ile yapılı ropörtajda dedikleri:

" ... Bir insanın Sebataist olup olmamasının ne gibi bir sakıncası olabilir?
Sizce İsmail Cem, bu ülke için nasıl bir tehlike oluşturuyordu?
- Bakın hanımefendi, bu işe başlarken 1967«yi milat aldım. 1967«den önceki
Sabetaizmi ben bağrıma basıyorum. Ama 1967«den sonra şunu görüyorum:
Sebatistlerin bir kısmı artık Türkiye«ye sadık değiller. Bir de endogami
nedeniyle, iç evlilik yani, çok aptallaştılar. Bana bugün Aydın Menderes ve
diğerleri ‘Nasıl olur da İsmail Cem«in zekasının bu kadar düşük olduğunu
bildin?’ diyorlar. Ben sezgilerimde hiç yanılmadım... Ama bugün ortada olan
şarkıcılara, sanatçı geçinenlere bakın. Bunların bir kısmına yüz bin yıl
kadınsız kalsam elimi sürmem! İşte onların hepsi bu kabileden! Hem
güzelliğimiz, hem sanatımız, hem müziğimiz hem de ahlakımız bozuldu!
Ve bütün suç İbrani kökenlilerde öyle mi!
- Hep bunlar ortadaysa, belli yerlere başkası gelemiyorsa bunlar yüzünden
diyebiliriz tabii...
İyi de siz İpekçi ailesiyle filan da sınırlı kalmıyorsunuz. ‘Sanatımız,
müziğimiz bozuldu’ derken, Gülben Ergen’i Sertab Erener’i kastediyorsunuz.
Size göre neredeyse herkes Sabetaist! Bu biraz komik değil mi?

- Değil efendim. Tabii ki onları kastediyorum. Ayrıca bu ülkede kekeme biri
- BEYAZ - talk şovcu olabiliyorsa, o da İbrani kökenlidir diyorum.

Ama esas olarak ben kişilerle değil, yasalarla uğraşıyorum. Türkiye«de İbrani asıllı
olmayan biri Dışişleri Bakanı olmaz. Tek tük istisnalar vardır ama bu sonucu
değiştirmez. Sözünü ettiğim klanın dışında kalanlar, Türkiye’de bir yere
gelemez. Mesela, TRT Genel Müdürü olamaz, MİT Başkanı olamaz... Bir insan
kabiliyetsizse ama çok para kazanıyorsa Türkiye’de, o büyük bir ihtimalle
İbrani asıllıdır diyorum ve araştırmaya başlıyorum. Tabii Sedat Ergin gibi
İbrani asıllı olduğu halde geldiği yeri hak edenleri araştırmıyorum.Mesela
Musa Anter. Ki benim dostumdur, Adana’da parasız yatılı okumuştur. O zamanki
deyimle, tam bir kıro. Ama bu kıro, zengin bir Kürt aliminin kendisinden 10
yaş küçük kolejde okuyan kızıyla evlenmiştir. Sizce nasıl oluyor? Ben böyle
bir vakayı incelerim...Pes yani. Bu şimdi komplo teorisi değil de ne!
Mustafa Erdoğan da size göre Kürt Yahudisi. Ve İbrani kökenli olan Gülben
Ergen’le sevgili olması tesadüf değil...

- Değil tabii.
Sabetaizmin üç kolu var: Yakubiler, Karakaşlar ve Kapaniler. Osman Kibar,
Melih Kibar, Nazlı Ilıcak Kapanidir. Nereden çıkartıyorum? Nazlı Ilıcak«ın
dayısı Turhan Kapancı’dır. Yakubiler, aşağı yukarı asimiledir. Ama bir
Karakaşi hiçbir zaman bir Türk’le, Müslüman’la evlenmez, dahası yatağa
giremez. Bunları ben icat etmedim ki. Rıfat Bali’nin kitaplarına bakın. Ben
ne yapıyorum? Bu işi bilim haline getiriyorum. Beğendiğim yüce tuttuğum üç
kadın var. Biri Halide Edip. Ama ben onun İbrani asıllı olduğunu biliyordum.
İkinci kadın, Behice Hanım«dır. Onu da çok severim ama o da İbrani
asıllıdır. Üçüncüsü de Sabiha«dır. Ama ben Sabiha«nın kızı Yıldız’ın
zekasının çok düşük olduğunu da yazdım. Mecburum bunu yazmaya. Bir de tabii
Fethi Okyar meselesi var. ‘Efendi’ demişler ona. "

Atatürk’ün durumu nedir? Sizce, o da mı İbrani kökenliydi?
- ‘Yalçın Küçük ve Soner lafı buraya getiriyor’ diyenler gayri samimi. Bütün
bu anlattıklarımdan Mustafa Kemal’e bir sonuç çıkmaz. Eşi Latife Hanım’ın
Sabeaist olması da bu durumu değiştirmez. 19. yüzyılda Sabetaistler arasında
evlilik yasağı vardı. Cemaat, bu yasağı ancak şöyle bozardı: Osmanlı’da
gerçekten yükselebilecek İbrani kökenli olmayanlarla kızlarını evlendirirdi
ama doğacak çocukları İbrani olarak yetiştirirlerdi. Ne var ki Mustafa
Kemal’le Latife’nin çocuğu yok. Zaten Mustafa Kemal’in İbrani kökenli
olduğuna dair bir belge de yok. Bulamazsınız da. O fakir aile çocuğuydu,
fakirlerin istatistikleri tutulmaz. O böyledir demiyorum. Ama Mevhibe Hanım
böyledir...

İsmet İnönü, Sabetaist değildi ama eşi öyleydi. Dolayısıyla doğan çocuklar
İbrani kökenlidir ve öyle yetiştirilmiştir. Ortada belge olmamasına rağmen
dönmelik ve Yahudilik üzerine ne kadar kitap okursanız okuyun, ‘Mustafa
Kemal de bizdendir’ iması vardır. Şişli Terakki’nin yayınlarına bakın ya da
İnternet’e girin dünya literatüründeki Sabetaistelerle ilgili maddelere
bakın, hepsinde Mustafa Kemal’in kuvvetle böyle olduğunu ima edilir. Oysa
gerçekte onun İbrani kökenli olduğuna dair bir arşiv bulunamamıştır. Zaten o
geldiği yerlere hakkıyla gelmiştir...( Ayşe ARMAN ,YALÇIN KÜÇÜK'LE RÖPORTAJ:
HÜRRİYET :07.06.2004 )

İpekçi ailesini anlatan Selanik'ten İstanbul'a İpekçiler ve İsmail
Cem adlı kitap'tan :
" ...Büyükada'nin en güzel yeri olan Nizam'da otururlardi : Yalman'lar,
Dervis'ler, Mina Urgan'in babasi Tahsin Nahit ve Rusen Esref Ünaydin ile
beraber ( S.7)Müzisyenler Lebibe Ihsan Sezen ve Neyyire Hanimlar'dan
bahsediliyor.( S.11) , Istiklal Mahkemesi yargiclarindan Kilic Ali, Altemur
Kilic'in babasi...( S.14 ) Selanik'teki cemaatten Bektasilige ve Mevlevilige
meyleden ailelerin sayisi hiç te az degildi.( S.77) , Ünlü ceza hukukçusu
Od. Prof. Sulhi Dönmezer ( S.113),.. "

ILGAZ ZORLU İLE RÖPORTAJ
" ...Sabetaycılar, Osmanlı Devleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
kayıtlarına göre Müslümanlar. Ben, Müslüman olmadıklarını iddia ediyorum.
Sabetaycılık, 17. yüzyılda ortaya çıkmış, Sabetay Sevi'nin kurduğu bir
Yahudi tarikatıdır. Sabetaycılar, 17. yüzyıldan 1920'lere dek Yahudiliğe
bağlı kaldılar. 1924'te Karakaş Rüştü vakası yasandı. Karakaş Rüştü,
Ankara'da Millet Meclisine başvurdu ve Sabetaycılığı resmen mahkemelere
sundu. Türkiye’de Sabetaycılık diye bir şey olduğunu söyledi ve bunun
araştırılmasını talep etti. Konu, o zamanın Vatan, Vakit, Son Saat gibi
gazetelerinde tartışıldı. Fakat hiçbir sonuca varılamadı. Ayni tartışma 1937
yılında yeniden gündeme geldi. Ahmet Emin Yalman ve Yunus Nadi arasında bir
tartışma geçti..

- Yunus Nadi de mi Sabetayistti sizce?
- Hayır ama sanıyorum esi Berrin Nadi Sabetaycı idi. Sabetaycılar üç-dört
örgütte etkinlik gösterdi: Mason locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve
Bektaşi tarikatı ve ordu.

- Ordu mu?
- Evet.
- Bugun de orduda...
- Tabii. Bugun de orduda Sabetaycilar var ve Sabetayci generaller var. Simdi
ben burada isim vermeyecegim...
- Neden?
- Cunku dava acilmasini istemiyorum. Onalti tane hakaret davasi actilar.
Cunku Sabetaycilik bir hakaret gibi algilaniyor. Halbuki bugun bir ordu
komutani ve bir kuvvet komutani Sabetayci kokenlidir. Ve bundan baska pek
cok Sabetayci kokenli kurmay subay var... CHP, kendisini Ittihat ve
Terakki'nin devami olarak gorup, devrimci bir kimlik edindigini soyluyor.
Ben de bu devrimci kimligi Sabetaycilarin ortaya cikardigini ve Turk
siyasetini sekillendiren onemli bir faktor oldugunu soyluyorum. Solcular
biraz kizacak ama, isin gercegi, Turkiye'deki sol hareketi kuranlar
Sabetaycilardir. Mustafa Suphi ve Sefik Husnu Sabetaycidir. Yalcin Kucuk'un
Tekelistan adli kitabına da bakmanizi öneririm.

- Turkiye'de solculugun temellerini Sabetaycilar atti diyorsunuz?
- Elbette. Yıldız Sertel'in annesi Sabiha Sertel Sabetayciydi, zaten kızı
anılarında bunu anlatıyor. Dervis ailesinden gelen onemli insanlar var ve
bunlar Yıldız Sertel'le akrabalar. Ben size su anlattiklarimi mahkemelere
delil olarak sundum, o acıdan bir problem yok.
- Bu soylediginiz, Ataturk'un Sabetayci olmadigi anlamina mi geliyor?
- O konuya hic girmeyecegim cunku bu konuda elimde kesin veriler yok,
arastiriyorum. . Yalniz, Ahmet Emin Yalman'in Mustafa Kemal'le 1927'de
yaptigi roportajda, Yalman sunu soyluyordu "Sizin hayatinizi etkileyen iki
öğretmen var. Biri benim babam, oteki de Semsi Efendi'ydi." Semsi Efendi,
benim buyukbabamin buyukbabasidir. Ataturk'un ilk ogretmeni Semsi efendi bir
hahamdir ve benim ailem de 17 kusak boyunca bir haham ailesi olarak
gelmektedir. Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabetaycidir. Ataturk'un
Sabetayci olup olmamasi onemli degil ama su bir gercek ki Ataturk, Sabetayci
kulturun icinde yer almis bir insandi.
- Eger size Rahsan Ecevit'in Sabetayci oldugunu soylememi istiyorsaniz,
tamam Rahsan Ecevit Sabetayci kokenlidir; ben size bunu soyleyeyim, siz de
yazin fakat..
- Hayir, benim boyle bir beklentim yok..
- Size biri "Sirf adamin biri bunu soyledi diye nasil yazarsin?" diye
sorabilecegi icin ben size 1924 mubadelesini anlatmak zorundayim. 1924
mubadelesinde Rahsan Ecevit'in ailesi ve benzeri aileler Selanik'te ve
civarinda bulunan mal varliklarina karsilik Istanbul - Ankara - Izmir'de
mulk alamadiklarindan, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmus [Muhtelif
Mubadele Isleri Komisyonu] ve bu komisyon tarafindan kendilerine
Sebinkarahisar'dan toprak verilmistir. Simdi bu hanimefendi "Ben
Sebinkarahisarliyim" diyor. Ve kendileri gidip Sebinkarahisar'da oturmamistir.

Ciller'e gelelim: Gecenlerde DYP'den beni aradilar,
soruyorlar "Tansu Ciller Sabetayci mi?" Tansu Ciller'in babasi, Mustafa
Necati Ciller'di galiba adı, 1924 mubadelesi sirasinda ya Son Saat ya da
Vakit gazetesinde muhabirdi ve Karakas Rustu'yu birebir izleyen biriydi.
Cemaat tarafindan gorevlendirilmisti. Demek istedigimi, bir kisini Sabetayci
olmasi, ille de bir dinî inanci surdurmesi demek degil, o kulturun icinden
gelmesi demek. Mesela, bir Sabetayci hicbir zaman Islam'a inanamaz, bu
mumkun degil.

- Bu durumda Kemal Dervis..
- Kemal Dervis'in Sabetayci oldugunu, simdi size bir makale vereyim ve
hemen.. Kemal Dervis, Ismail Cem, Rahsan Ecevit ve can Paker dortlusu.. Can
Pakerle ben akrabayim. Can Paker'in esi olan Mihriban hanim, benim annemin
teyzesinin oglu olan Yasar Malta'yla Yeni Tekstil diye bir sirkette ortak.
Size sozunu ettigim bircok insanla da akrabayim zaten, yani size verdigim
bilgilerin cogu aile kaynaklarindan geliyor, asparagas degil.

... Halil Bezmen 1994'te Amerika'ya gitti ve "Ben Yahudi'yim, Turkiye'de
baski goruyorum" dedi. Halil Bezmen mesela Kurt olsaydi, Amerika'da "Ben
Kurt'um, baski goruyorum" deseydi ne olurdu? Devlet Guvenlik Mahkemeleri
Halil Bezmen hakkinda dava acardi ve vatandasliktan cikarilmasi icin
ugrasirlardi. Hicbir DGM, Halil Bezmen'in "Ben Yahudi'yim ve baskı
goruyorum" lafini bir suc kabul ederek dava acmadılar. Cunku acamazlardi.

- Neden?
- Cunku, Turkiye'de uzun yillar ceza davalarinda bilirkisi olan Prof. Dr.
Sahir Erman Sabetayciydi. Size verdigim, Sisli Terakki Lisesi'nin Vakfi'nin
genel kurulunu gosteren belgeye dikkat edin. [Terakki Vakfi Genel Kurulu'nu
gosteren iki sayfalik bir brosurde vesikalı fotograflari bulunan uyelerden
soz etmeye basliyor.] Vakfin Baskan Yardimcisi Bulent Tanla su anda CHP'de
ikinci adamdir. Yan tarafta Prof. Dr. Hasan Erman'in fotografi goruluyor;
sozu gecen Sahir Erman'in ogludur Hasan Erman ve Istanbul Universitesi'nde
ogretim uyesidir. 1972'de Inonu'yu deviren raporu yazan Prof. Dr. Ahmet
Yucekok'u goruyoruz sayfanin altinda; o da su anda aktif olarak siyasetin
icinde. Arka sayfanin basinda, Kemal Dervis'in yakin dostu Asaf Savas Akad
var, Sabetaycidir kendisi. Ah, Can Paker de bu okulda, ne tesaduf! Asagida,
TESEV'in cok onemli bir uyesi ve Turkiye Sabetaycilarinin siyasi
orgutlenmesini saglayan adamlardan biri olan Prof. Dr. Ilter Turan'la
karsilasiyoruz. Bu insanlarin cok kisa surede yukseleceklerini ve Turkiye'de
cok onemli yerlere geleceklerini, Jarusalem Report dergisine yazdim.

- Madem oyle, kac Sayetayist oldugunu soyleyin.
- Ben, 1924'te 25 bin Sabetayci geldigini biliyorum. Bugune kadar da toplam
nufusun 100 bin civarina ulastigini tahmin ediyorum.
- 1970'lerden itibaren CHP icinde bir degisim yasandi. Ismet Inonu'nun
ekibine karsi Rahsan Ecevit bir ekip kurdu. Bu ekibin onde gelen isimleri
Bulent Tanla, Ilter Turan ve Ahmet Yucekok'tu. Rahsan hanim, o tarihte, pek
cok Sabetayciyi biraraya getirdi. IMF heyetinde de Turkiye'de de Kemal
Dervis'ten cok daha iyi iktisatcilar oldugu halde Kemal Dervis getirildi
cunku Rahsan hanimin istedigi biriydi ve Sabetayciydi. 12 Eylul'de kac tane
Sabetayci tutuklandi bakalim. Ismail Cem o zaman aktif olaraksiyasetin
icindeydi, tutuklanmadi. Bulent Tanla tutuklanmadi. Haklarinda dava dahi
acilmadi.

- Ordu bilerek mi tutuklamadi yani?
- Askerlerin icinde de Sabetaycilar var. Mesela gecmisteki Genelkurmay
Baskanlarindan Refik Tulga Sabetayci kokenliydi. Belki de ailesi bunu
yalanlar. Burada ciddi bir problem var: Bir Sabetayci, "Ben Sabetayci
degilim" diyebilir. Mesela, Orhan Pamuk, Aksiyon dergisinde aciklama yapiyor
ve "Ben Sabetayci degilim" diyor. Bu bey, eski Istanbul Valisi Muhittin
Ustundag'in akrabasidir. Yalcın Kücük'ün soyledigi cok ilginc bir sey var.
Diyor ki "Turkiye'de bir insanin bir yere gelebilmesi icin Sabetayci olmasi
gerekiyor." Ben de buna katılıyorum.

- Orhan Pamuk'un "buyuk romanci" olmasinin yaninda AB vb. Konularda
beyanatlar vermesi sizce, Sabetayci olusuyla mi alakali?
- Sorarim size, mesela Can Paker kimdir? Henkel adlı firmanin genel
müdürüdür. İşadamı degildir, maaslı müdürdür. Can paker ayni zamanda
TESEV'in baskanidir. Bu beyefendi her hafta NTV'ye cıkıyor, neden sizce?
Cunku NTV'nin sahibi Sahenk ailesidir. Sahenk ailesi Niğdelidir, ama Selanik
gocmeni bir ailedir. Osmanli Bankasi ve Garanti Bankasi da bu grubunudur ve
demec verebilecek bircok adamlari oldugu halde neden Can Paker'i her hafta
ağırlıyorlar? Cünkü, Can Paker gelecegin basbakani olarak yetistirilen bir
Sabetaycidir.

- Can Paker basbakan olacak oyle mi? Bu kadar basit mi sizce?
- Evet. Bakin, Turkiye bu kadar basit yonetiliyor. 200 milyar dolara yakin
ic ve dis borcu olan bir ulke, eger oksurmek icin Amerika'dan izin aliyorsa
ve bugun Turkiye'de yasayanlarin cogu bir sekilde kapagi Amerika'ya atıp
colugumu cocugumu Amerika'da okutayım diye dua ediyorsa, Turkiye'de
Ingilizce egitim veren okullardan cikan insanlar birinci sinif, geride
kalanlar ikinci sinif vatandas oluyorsa, siz bunu secseniz de secmeseniz de
bu olur. Ya secimle olur ya da 28 Subat sureci gibi, Cevik Bir gibi
Sabetayci bir subayin yaptigi bir hareketle...

- Bir saniye siz Cevik Bir'e Sabetayci mi..
- Evet, bunu kendisi acikladi zaten. Simdi bana oyle sorular soruyorsunuz ki
sasiriyorum. Yalcin Kucuk de Cevik Bir'in Sabetayci oldugunu ima ediyor ama
acikca soylemiyor. Cunku cekiniyor. Ben bunlari soyluyorum cunku bir
akademiye bağlı degilim, bir cemaat tarihcisiyim.

- Söylediklerinize gore, Turkiye'de Sabetayci bir siyasi ekip ve onlarin bir
siyasi projesi var. Anladigim kadariyla da Turkiye'nin ekonomik bunalimindan
istifade etmeye dayali bir proje bu ve pek de hayirhah degil... Simdi neden
bu durum acığa vurulmuyor?

- Çünkü Sabetayci kokenli politikacilar cok buyuk miktarda para
dağıtıyorlar. Mesela, cok merak ediyorum TESEV adli vakıf ABD hukumetinden
ya da ABD'deki sivil toplum orgutlerinden ne kadar para alıyor ve bu
paralarla kimlere is yaptiriyor? TESEV'in destekledigi bazi gazeteciler var.
Bunlardan biri kim biliyor musunuz? Can Paker'in kızkardesi olan Canan
Barlas'in kocasi Mehmet Barlas.

- Mehmet Barlas su anda Yeni Safak'ta yaziyor ve gazete icinde muteber bir
konumda. Esi Sabetayist oldugu icin Sabetayist kulturle yakindan iliskili
oldugunu soyluyorsunuz yani Mehmet Barlas'in?

- Evet, bunu soyluyorum.
- Mehmet Barlas'la Yeni Safak arasindaki..
- Bunu bana sormayin, Mehmet Barlas'a 10 bin dolar maas veren Yeni Safak'in
idarecilerine sorun.
- Sizin yorumunuzu soruyorum. Yani Islamcilarla..
- Bakin, Türkiye'de birinci sinif vatandaslar ve ikinci sinif vatandaslar
var. Diger ayrımlar bunun gerisindedir. Amerikalilar, her ulkede kendilerine
destek olacak adamlari bulurlar, secerler. Bu insanlarla birtakim maddi
iliskiler kurarlar, ABD'de yasama imkani ve benzeri avantajlar saglarlar.

Sadece Turkiye'de degil, her yerde boyledir. Turk halki, kendisinin bagimsiz
oldugu gibi yanlis bir inanci tasiyor. Halbuki bagimsizlik maddiyatla olur.
Libya Lideri Muammer Kaddafi "28 Subat surecinde Sabetaycilarin parmagi
var" dediginde bu adamlar Libya'yla iliskileri kesmeye kalktilar. Aynı
askerler, Cevik Bir Amerika'da Yahudi oldugunu soyledigi zaman neden bir sey
yapmadilar? ... Bosna olayi benim cok ilgimi cekmisti. Avrupa'nin ortasinda
bir soykirim yapildi. Ve buna Ingilizler karsi cikti. Teatcher, "Bu bir
soykirim" dedi ama Avrupalilar hicbir sey yapmadi. Bugun Sirbistan'in AB'ye
girmesi tartisiliyor.

-Turkiye'deki Sabetayistleri muthis bir guc odagi olarak sunuyorsunuz. Bu
insanlarin karsisinda yer alan bir baska guclu unsur yok mu?
- Var, mesela Cerkezler var.
- Nasil yani?
- Devlet yonetiminde gorev alan Cerkez kokenli insanlar var. Ideolojik bir
ayrim yapmak gerekirse... Sabetaycilarin karsisinda onlar kadar kuvvetli
hicbir kesim yok...Yeni Safak'ta uc kisi var, bunlara dikkat edin. Bunlardan
biri Cengiz Candar'dir, Sabetaycidir ve bunu Salom gazetesine verdigi
beyanatta belirtmistir. Ikincisi, Mehmet Barlas. Ucuncusu de annesi
Sabetayci kokenli olan Nazli Ilicak'tir. Butun bunlari anlatmanin durumu
degistirmeyecegini de belirtmek gerek. Kimsenin umursadigi da yok zaten.
Bana oyle acayip mektuplar geliyor ki.Size bir çırpıda dört tane Sabetayci
disisleri bakani sayabilirim: Tansu Ciller, Ismail Cem, Emre Gonensay,
Coskun Kirca. Kurtler de dahil hicbir etnik grubun dort disisleri bakani
yok. Cunku boyle bir organizasyon yok... Şükrü Sina Gürel Sabetaycidir,
istedigi kadar degilim desin.Rahsan hanim, Golda Meir'e benzer...

Sabetaycıları bilmeden, güçlerini ve tesirlerini hesaba katmadan,
Türkiye'nin siyasi yapısını, resmi ideolojisini anlamak, zihinlere takılan
sırların içyüzünü fehm etmek mümkün değildir. Bu konuya, ciddi ve ilmi
araştırmalar seviyesinde yaklaşmadan, yakın tarihimizi çözmek mümkün
olamaz...Kitapta ‘Yahudi' ya da ‘Sabetaycı' oldukları iddia edilen isimler
şunlar: Tanzimat Başvekillerinden Ahmet Vefik Paşa'nın dedesi, Kıbrıslı
Kamil Paşa, Halide Edip Adıvar'ın babası Mehmed Edip Bey, Ziya Gökalp'le
birlikte Türkçülük yapan Alp Er (Asıl adı Mohiz Kohen), Maliye nazırı Cavit
bey, Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçi, DP dönemi bakanlarından Emin Kalafat,
Halil Bezmen, Akın Birdal'a suikast düzenleyen Tufan Güraltay... ( Mehmet
Şevket Eygi 'Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar' ZVİ-Geyik Yayınları )


PROF. YALÇIN KÜÇÜK'TEN
Onomastique ( isim-bilim )

"...Ne yazık ki ülkemizde "isim-bilim" olarak türkçeleştirdiğimiz
onomastique disiplini el değmemiş durumdadır; halbuki büyüleyici olduğunu
söyleyebiliyorum. Her halde yahudi onomastique'i en zor olanıdır; çünkü
Babylon sürgününden sonra İbrani'yi unuttular, İbrani isimleri Arami
telaffuz etmeye başladılar, daha sonra da, MÖ. 3. Yüzyıldan itibaren
elenizasyon ile birlikte isimlere Yunani ekler koydular, Ezra'nın Esdras
olması ve bize 'Esra' olarak gelmesi örnektir, çoğu zaman isimleri bizim
gecekondu evleri türünden eklemli durumdadır. Diasporada ise birisi İbrani
ve diğeri yaşadıkları yere uygun iki isim almayı adet edindiler; bu nedenle
bütün sabatayistler de iki isimlidir. Ancak bazen diasporada, ibrani ismi,
çevirerek bulma yoluna da gittiklerini de görüyoruz; "Hayyim", İbrani'de
"hayat" anlamındadır ve İtalya'da Hayyim yerine "Vital" kullanıldığını
görüyoruz ve buradan "Vitali" ismine ulaşıyoruz, "hayatım" anlamındadır
ve Hakko'nun adıdır.

"Eliezer" çok kullanılan bir İbrani adıdır; fakat, Arap ikliminde bunun tam karşılığı
"Mansur" olmaktadır ve aynı anlama geliyor ve artık yahudi dünyasında aynı
ölçüde taşınıyor, böylece Cem Mansur'un soyadına gelmiş oluyoruz... İbrani
isimler sözlüğüne baktığımızda ise aradığımızı bulmakta gecikmiyoruz, has
İbrani "Susan" ismi var ve bu "Suzanne" olarakta yazılıyor ki, tam söylenişi
suzan'dır. "Suzan" İbrani'de "zambak" anlamına geliyor, bu sanatçımıza pek
uygun düşüyordu...Bu sahne sanatçımız hakkında böyle bir iddiada
bulunmuyorum, sadece sabatayistlerin ve hatta yahudilerimizin isim koyma
yollarına işaret ediyorum. İsrail'de Adin/Edin adı çok modadır ve bunu
Türkiye'de Edin biçimiyle ve yaygın bir soyadı olarak görüyoruz. İsrail'de
isimler transseksüel olmakla birlikte kızlar için "Defne" adının çok
taşındığını biliyoruz; Türkiye'de de yayılmaktadır. Bizde sabatayistler
"Nilifer" adına da düşkünler, "Nili" olarak kısalıyor ve böyle söyleniyor;
bu ad da İsrail' de çok seviliyor. "Eren" kuşkusuz, bizde Türk mistiğinde
önemli bir yere sahiptir; Eran/Eren olarak şimdi Yahudi dünyasında da çok
tutuluyor. Ve ülkemizde de ithal edildiğini saptıyoruz. Diğer yandan İttihat
ve Terakki'nin önemli bir isim olan E. Caraso, soyadını "Karasu" yapmıştı,
oğlunun adı Bilge Karasu idi, ve yahudi olarak tanınmayacak ancak "Bilge"
aynı zamanda Tevrat'ta geçen ve "sevinç" anlamında bir isimdir.
"Cem", Cem Boyner, Cem İpekçi, Cem Özer örnekleriyle bildiğimiz bir isimdir;
"Mansur" soyadı, dünya yahudiliğinde çok saygındır ve Cem'in babası Ali
Mansur Orhan Pamuk'u yazdım, Tel-Aviv ve Londra'da çok beğeniliyor ve Türkiye'de
beğenen tek bir insan çıkmıyor, bunu, değerler sistemimize bir suikast
saymak zorundayız. Adını, Abdi İpekçi'nin Milliyet'inden aldığı bir ödülle
duyurdu, bunun perde arkası çok dedikoduludur; Mehmet Eroğlu kazanmıştı,
sonradan ortak yaptılar, belleğim beni yanıltmıyorsa, jüride A. İlhan vardı,
biliyordur.

Yaşar Kemal, Yüce Gök ömrünü uzun etsin, tek romanlı yazardır; tüm
yazdıklarının içinde roman sayılabileceğimiz sadece İnce Memet var. Karısı
Tilda'nın çevresi ve Paris'te Abidin Dino'nun yahudilerin çok etkili olduğu
Fransız Komünist Partisi'yle kurduğu ilişkiler sayesinde parlamıştır; hâlâ
"Nobel Adayı" rantının üzerinde oturmaktadır. Demek, Türkiye'nin bütün
değerleri ülke dışında yaratılıyor ve yahudi eli değmedikçe, değer değer
olamıyor; buna isyan etmek durumundayız.

M. Gazi Yaşargil kimdir? Ne yaptı da bir çırpıda fahri doktora veriyoruz?
Çankaya'da "üstün hizmet madalyası" takıyoruz, bizde hiç benlik bilinci yok
mu? Belki İsviçre'de ameliyata gidebilecek üç-dört zenginin dışında Prof.
Yaşargil, hangimize hangi hizmeti yaptı? Bu sorulardan sonra herkesi
birlikte utanma seansına çağırıyorum. "Ey Türk Halkı, kimleri yükselterek
seni alçaltıyorlar". Bunu haykırmak zorunludur. Peki cerrah Yaşargil çok
yüce de, cerrah Göksel'in ne eksikliği var; Prof. Hüsnü Göksel; cenazesi
Missuri ile getirilen Washington Sefiri Baydur'un damadı, tanınmış lobyist
Ahmet Ertegün'ün eniştesidir, New York'ta doktorluk yapmıştır, istese
kalabilirdi, eksikliği ülkesine dönmesi mi, demek, biz, Türkiye'de değer
olmaz demek istiyoruz...Prof. Yaşargil'in "Dianne ile evlenmeyi tercih
ettiğini" magazin basınından öğrenmiş bulunuyoruz. Modele uygundur ve
kızının adı "Leyla" imiş; burada da tam isabet ediyoruz, ayrıca oğlunun adı
da da "Can" olarak magazine geçiyor; bu isim, Fransızca "Jean" ve İngilizce
"John" isimlerinin Türkçe simetriği sayılıyor ve İbrani'de Yohanan olduğunu
biliyoruz. Demek isim-bilim de bir bilimdir, bu sonuca ulaşıyoruz.
Gazi Erçel Yaşar Bank'ı batırmakla suçlanmaktadır. Batık banka İzmirlidir ve
onomastique açıdan "yaşar" sözcüğü üzerinde yeterli ölçüde durmuş buluyorum.
İzmir de sabatayizmin vatanıdır, burada da sabatayistler, bir belediye
başkanı, Osman Kibar, milletvekili Osman Kapani, bir gazete, Yeni Asır
çıkardılar ve ben yıllardır, ilk kurşunun Hasan Tahsin tarafından
atılmadığını yazıp duruyorum. Hasan Tahsin de, asıl adı "Osman Nevres' olan
bir sabatayistti.

Özdem Sanberk ; "berk" veya "berg", "Bergman ve Rosenberg" örneklerdir,
Ibrani'de "dag" anlamina geliyor ve çok tasiniyor. Bu arada kaydetmemde
yarar olabilir; Madam Çiller'in oglunun da adidir ve yayina
hazirlanmis.Sefir Sanberk, Avrupa Birligi genel sekreterligini reddederek bu
vakfin basina geçti...İSİM BİR İPUCU, TEK BAŞINA SONUCA GÖTÜRMEZ :
Sabatayist arastirmalarimda isim-bilim benim için sadece bir ipucudur; tek
basina hiç bir sonuca gitmeyecegini tekrarliyorum. Sabataycilar arasindaki
endogami kurali ve özellikle müslümanlarla evlenmeme yasasi, çok daha
önemlidir...

Sabetaycı Yapılanma

ÜNIVERSITE: Ülkemizin hemen bütün önemli üniversitelerinin rektörleri yahudi
asillidir. Bu da basörtüsünün neden siyasal islamin simgesi oldugu
aldatmacasiyla çarpitildigini, rektörlerin neden yeni hükümete böylesine
sasirtici bir çikista bulunduklarini açikliyor zannederim. YÖK baskani Kemal
Gürüz, Istanbul üniv. rektörü Kemal Alemdaroglu ve medyatik yardimcisi Nur
Serter, Koç üniv. rektörü Seha Tiniç, Galatasaray üniv. rektörü Erdogan
Teziç, Bilgi üniv rektörü Lale Duruiz ve eski rektör Ilter Turan, Bogaziçi
üniv. rektörü Sabih Tansal ve eski rektör Üstün Ergüder, Isik üniv. rektörü
B. S. Yarman, Marmara üniv. rektörü Tunç Erem sabetayci (yahudi asilli)dır.
Medyada çok görülen ve kanaat önderi olarak sunulan Asaf Savas Akat ve esi
Nilüfer Göle, Eser Karakas, Ahmet Insel, Taner Berksoy, Kenan Mortan gibi
hocalar ve medyada ismi çok geçen hukuk profesörlerinin çogunlugu
sabetaycidir. Nasil Sisli Terakki ve Feyziye Isik Mektepleri cemaatin
ortaögrenim okullariysa Isik ve Bilgi üniversiteleri de yüksekögrenim
kurumlaridir.

ORDU: 28 Şubat'ın mimarı olan ve laiklik ve Atatürkçülük konusunu sasirtici
üsluplarda dile getiren Çevik Bir, Dogu Aktulga, Dogu Silahçioglu
(Sultanbeyli ilçesine dindar çogunluga nispet olsun diye izinsiz Atatürk
heykeli diktiren pasa) ve Yalçin Isimer (GATA'nin açilisinda 'belleyecegiz'
konusmasini yapan pasa) yahudi asillidir. Yalçin Pasa ayni zamanda
masondur.Ordu, cemaatin disisleri kadar olmasa da oldukça güçlü oldugu bir
kurumdur, çesitli dönemlerde genelkurmay baskanina kadar her düzeyde
pasalarimiz oldu. Halen de Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman cemaatimiz
mensubu her seviyede bir çok general ve kurmay subaylarimiz bulunuyor.
Terfilerde ve atamalarda cemaat mensuplari gözetilir, harp okullari ve sinif
okullarina mutlaka yeterli sayida ögretmen gönderilmesine dikkat gösterilir.
ASAL'da her zaman birileri bulundurulur; eger ayni yüksek gelir düzeyine
sahip aileler arasinda bir arastirma yapilsa sabetaycı olanlarin müslüman
Türklere göre çok daha rahat yerlerde askerlik yaptiklari görülecektir. Bir
diger nokta askeri alimlardir: ordunun alim yaptigi ekipman ve silah
tüccarlari/aracilarin önemli bir bölümü sabetayci yada sabetayci
baglasigidir. Ordu içindeki sabetaycı yapılanmanın gücüne örnek olarak Oyak
şirketi olan Renault MAİS'in son üç genel müdürü Ateş Ünal Erzen, Onur
Baytok ve İbrahim Aybar'ın ve Aselsan'ın genel müdürü Necip Kemal Berkman'ın
sabetaycı olduğu örneğini verebilirim. Oyak grubu sabetaycıların yoğunlukta
olduğu ve terfilerin çoğunlukla cemaat içinden gerçekleştiği bir gruptur.

SIYASET: Tansu Çiller ve esi Özer Uçuran, Rahsan Ecevit (her iktidar
döneminde ve özellikle 1974'te cemaatin devlet içinde güçlenmesini saglamis
çok önemli bir isimdir), Erdal Inönü'nün esi Sevinç Inönü (Sohtorik'lerden),
DTP'nin basina geçirilen Mehmet Ali Bayar, Ismail Cem (dedelerinden biri
hahamdir), Kemal Dervis, Sükrü Sina Gürel, Bülent Tanla, Sefa Sirmen,
Hüsamettin Özkan'in dünürü Erdogan Alkin, Cem Uzan'in esi Alara Koçibey,
Altan Öymen, eskilerden Haluk Bayülgen, Barlas Küntay, Hayrettin Erkmen,
Ahmet Isvan yahudi asillidir. Ayrica komünizmin Türkiye'deki ilk öncüsü
Mustafa Suphi, 80 öncesi komünist liderlerden Mehmet Ali Aybar ve Behice
Boran, günümüzden Ercan Karakas da sabetaycidir.Cemaatte 'kendinden menkul
bir mesih bozuntusu' olarak görülen Ilgaz Zorlu bu çekişmede Kapancılar
adına çalışmaktadır (Zorlu'nun tüm ifşaatlarına rağmen hala öldürülmemiş
olmasının bir sebebi bu, diğeri de ölümünün kamuoyunun ilgisini tamamen
sabetaycılık konusu üzerine yoğunlaştıracak olması tehlikesidir). Cem
Boyner'in YDH'si ve Ismail Cem'in YTP'si basarisizliga ugramis birer
sabetayci insiyatiftir.

DISISLERI: Disisleri cemaatin is dünyasiyla birlikte en güçlü oldugu
alandir. Disisleri bakanlarimizin ve diplomatlarimizin önemli bir kismi
yahudi asillidir. Ismail Cem, Sükrü Sina Gürel, Ilter Türkmen, Emre
Gönensay, Coskun Kirca, Onur Öymen, Kaya Toperi, Zeki Kuneralp, Özden
Sanberk, Yalim Eralp, Filiz Dinçmen yahudi asillidir. Bu diplomatlar
emekliliklerinden sonra medya tarafından uzman ve kanaat önderi olarak
sunulmaktadır.

DIGER BÜROKRASI: Yargitay Cumhuriyet Bassavcisi Sabih Kanadoglu, Merkez
Bankasi eski baskani Gazi Erçel, simdiki Hazine Müstesari Faik Öztrak,
Cumhurbaskanligi sekreteri Tacan Ildem yahudi asilli bürokratlardir. MİT
müsteşarı olmanın şartı sabetaycı yada mason olmaktır. Kendisi de mason olan
Şenkal Atasagun'un (babası bir generaldi) selefleri olan Ziya Selışık, Fuat
Doğu ve Sönmez Köksal vs. masondurlar. Hiram Abas da masondur. 12 Eylül
yönetimi tarafından kendisine MDP'nin kurdurulduğu orgeneral Turgut Sunalp
80 öncesinin kontrgerila örgütü Ergenekon'un başıdır ve aileden masondur.
SIVIL TOPLUM ÖRGÜTLERI: ÇYDD ve ÇEV tamamen sabetayci insiyatifle kurulmus
sivil toplum örgütleridir. ADD (Atatürkçü Düsünce Dernegi) Atatürk'ün bir
araç olarak kullanilmasi amaciyla cemaat tarafindan kurulmustur. Üç onur
kurucusundan biri Kapancilar kolundan Münci Kapani'dir ki diger iki onur
kurucusundan da en az birinin cemaatten oldugunu saniyorum, ayrica dernegin
1. numarali kurucusu kayitlarda Hifzi Veldet Velidedeoglu olarak geçer ki
kendisi sabetaycıdır. Gazeteciler Cemiyetinin son iki baskani Nezih
Demirkent ve Nail Güreli yahudi asillidir. TÜSIAD da yari yahudi-insiyatifli
bir kurumdur. YASED baskani Faruk Yöneyman da sabetaycidir. Cemaatin en
güçlü ve kamuoyunu yönlendirmede en çok umut baglanan sivil toplum örgütü
TESEV'dir ki 16 yönetim kurulu üyesinden benim tanidigim su isimler yahudi
asillidir: Özden Sanberk, Yilmaz Argüden, Can Paker, Üstün Ergüder, Ilter
Turan, Ilter Türkmen, Ersin Kalaycioglu. Ayrica yahudi olan Ishak Alaton da
(Ishak bey'in digerlerinin aksine nüfus kagidinda da musevi yazar, yani
sabetayci degildir) bu vakfin yönetim kurulu üyelerinden biridir. Bu tür
sivil toplum örgütleri kurulurken, yönetime adam seçerken ne olur ne olmaz
diyerek kadronun tamamen sabetayci olmamasina özen gösterilir. Diger üyeler
mason localarinin sabetayci olmayan üyelerinden, aparat diyebilecegimiz
baglasiklardan ve sempatik isimlerden seçilir. Ahmet Salih İlkorur gibi Hür
ve Kabul Edilmis Masonlar Büyük Locasi'nin merhum büyük üstadi Sahir Talat
Akev de sabetayciydi (yerine geçen Demir Savasçin kendisi gibi sabetayci
olan Can Atakli'nin kayinbiraderidir). Mimar Sinan Locasi'nin eski üstadi
muhteremi Resat Atabek, yine üstadi azamlardan Cumhur Ferman da
sabetaycilardandir. Masonluk bugün cemaatin organize olmasinda çok önemli
bir islev görürken sivil toplum örgütlerimiz de medyayla birlikte kamuoyunun
istenildigi yönde olusturulmasina hizmet etmektedir.

BASIN: Cumhuriyetin kurulusundan beri Türkiye'de basin sabetayci güdümlü
olmustur. Ahmet Emin Yalman, Sedat Simavi, Haldun Simavi, Abdi Ipekçi,
Zekeriya Sertel yahudi asillidir. Sabah ve ATV'nin sahibi Dinç Bilgin yahudi
asillidir. Bu grubun hemen bütün önemli isimleri yahudi asillidir; Güngör
Mengi, Ruhat Mengi, merhum Gülçin Telci, Murat Birsel, Okay Gönensin, Levent
Tüzemen, Ilker Sarier, Sedat Sertoglu, Ercan Arikli vs. NTV'nin sahibi Ferit
Sahenk (Dogus grubu) yahudi asillidir (NTV bugün cemaatin Can Paker ve TESEV
güdümlü programlarla kamuoyunu yönlendirdigi en önemli TV'dur). Dünya
gazetesinin kurucusu Nezih Demirkent ve genel yayin yönetmeni Osman Arolat
sabetaycidir. Milliyet, Hürriyet, Radikal, Posta, Kanal D ve CNNTürk'ün
sahibi Dogan grubu ve Aksam, Show TV ve Cumhuriyet'in % 40 hisse sahibi
Çukurova gruplari da Isdünyasi bölümünde anlattigim gibi cemaat
baglasigidir. Vatan gazetesi eski Sabah çalisanlari tarafindan
çikarilmaktadir, sabetaycıdırlar. Medyamizin önemli simalari olan Nuri
Çolakoglu, Güneri Civaoglu, Mehmet Ali Birand, Can Atakli, Ali Sirmen,
Gülgün Feyman, Umur Talu, Aziz Üstel, Nazli Ilicak, Cengiz Çandar, Ilnur
Çevik yahudi asillidir. Mehmet Barlas da esi Canan Barlas (Can Paker'in
kardesi) dolayisiyla cemaatle akraba ve kraldan fazla kralcidir. Murat Belge
sabetaycı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun yeğenidir. İletişim yayınlarını
kurarken arkasındaki finansör sabetaycı Osman Kavala'ydı. Hep basındaki
sabetaycı yazarlardan bahsedilir ama Zeynep Göğüş ve Mehmet Altan gibi
eşleri sabetaycı olan yazarlar unutuluyor. Gazeteler ve televizyonlarda
toplumu yönlendirmek için kanaat önderi olarak sunulan kimseler arasında
sabetaycılar ağırlıktadır ve is dünyasinin genelinde oldugu gibi sabetayci
birilerini çalistirmak bir medya kurumunun basarisi için olmazsa olmaz bir
parametredir.

IS DÜNYASI: Koç Grubu ve Çukurova Gubunun üzerinde hem büyüklükleri hem de
yapilarinin ilginçligi sebebiyle özellikle duracagim. Akkök grubunun sahibi
Dinçkök'ler, Sahenk'ler (Dogus grubunun sahibi olan bu ailenin Ayhan Sahenk
vakfi'nin logosu Davud yildizinin stilize edilmis halidir), Eczacibasi'lar,
Koçman'lar, Cem Boyner, Tekfen'in sahiplerinden Feyyaz Berker, Feyyaz Tokar,
Bezmen'ler, Edin'ler, Özgörkey'ler, Atabek'ler, Dedeman'lar, Merzeci'ler,
Kurttepeli'ler, Sahap Kocatopçu, Ömer Çavusoglu, Ahmet Kozanoglu, Ali Üstay,
Arman Kirimli, Alp Yalman, Faruk Süren, Nur Akgerman, Mehmet Üstünkaya,
YKM'nin sahibi Tan ailesi, Feyyaz Tokar, Ibrahim Betil, Akin Öngör, Kahraman
Sadikoglu, Henkel'in yönetim kurulu baskani Can Paker, Siemens'in yönetim
kurulu baskani Zafer Incecik, STFA'nin kurucularinin manevi oglu Eser Tümen
(CNNTürk'te çalisan kizi Esra Tümen Raif Dinçkök'le evlenmek üzere) ve
torunlari Taskent'ler yahudi asillidir. Isdünyasinin önemli aileleri içinde
güçlenmek, baglasik olusturmak ve güvenlik sübabi kabilinden çocuklarini
sabetayci ailelerin çocuklariyla evlendirmek, sabetayci ve mason
profesyoneller çalistirmak (uluslararasi sirketlerde dahi masonluk ve
sabetaycilik yükselmede etkilidir) çok önemlidir; Koç'u büyüten
isadamligindan çok yahudiler ve sabetaycılarla baglasık kurmus olmasıdır.
Cemaat mensuplari her kurumda oldugu gibi isdünyasında da birbirlerini
tutar, birbirlerine is verir, birbirlerinden alisveris eder (otomobil
bayisinden insan kaynakları danısmanina kadar), cemaat arasindan çikan
yetenekli gençlere çesitli imkanlar sunar, mutlaka bir yerlere getirir,
örnegin Can Paker'i Henkel'in basina geçiren Alber Bilen'dir, Ugur Bayar'ın
Özellestirme Idaresinin basina geçirilmesi, Ismail Cem'in 80 öncesi TRT
genel müdürlügüne atanmasi bu türden nepotizm, kayirma ve kadrolasmalarin
siyasetteki izdüsümlerine örnektir. Talat Halman'in Erendiz Atasü'yü
itelemesi dahi bu tür bir pazarlama örnegidir.

Bir ilginç not:
Bugün Türkiye'nin neredeyse bütün büyük müteaahhit sirketlerinin sahipleri yahudi
asillidir yada akrabaliklari vardir. Sadece bir kaç örnek: Alarko'nun
sahiplerinin yahudi oldugunu herkes biliyor. Tekfen (Feyyaz Berker), Enka
(Sarik bey yahudi asilli degil bildigim kadariyla ama Sisli Terakki
mezunudur ve kizi Zeynep Keyman bir sabetayciyla evlidir), STFA (Eser Tümen
ve torun Taskent'ler sabetaycidir ki bunlardan Nur Taskent yakin zamana
kadar sabetayci Dedeman'lardan Özlem Önal'la evliydi).
Gazetelerde çikan ve Hazine yada BDDK tarafindan dogrulanan Isviçre
bankalarinda Türklere ait 65 milyar dolar oldugu haberini size biraz açayim:
isin içinde oldugum için biliyorum ki bu paralarin büyük kismi cemaatimiz
mensuplarinindir. Bu topraklarda yapilan ticaretle ele geçen paranin çesitli
yollarla bu topragin disina kaçirmanin güdüsü de güven yada ekonomik
istikrarsizliga tepkiden öte 'Türkiye'li degil Türkiye'de yasayan bir
sabetayist' hissetmekten ileri geliyor. Ekonomi istedigi kadar iyiye gitsin,
o servet buraya gelmez.

KOÇ Grubu: Vehbi Koç müslüman Türk'tür. Peki acaba sirketlerinin üst düzey
yöneticilerinin çogunluk yahudi asilli olmasinin (örnegin şimdiki Koç
Holding'in CEO'su Bülent Özaydınlı - orgeral İrfan Özaydınlı'nın oğludur-,
Mehmet Ali Berkman, Tugrul Kutadgobilik, Arçelik'in genel müdürü Nedim
Esgin, Hasan Bengü , Mehmet Ali Neyzi, Mehmet Barmanbek yahudi asillidir,
Tofas'in eski CEO'su Jan Nahum ise Ishak Alaton gibi 'resmen' yahudidir.
Sabetayci Orhan Pamuk'un babasi Gündüz Pamuk da Koç'ta çalismis ve Aygaz'in
genel müdürlügünü yapmistır) tek sebebi yukarida anlattigim baglasik mantigi
midir? Simdi Koç ailesinin yapisina bakalim. Bu örnegi sabetayci ailelerin
akrabalik iliskilerine güzel bir örnek olmasindan dolayi biraz genis
tutacagim. Bir baska güzel örnek için Ismail Cem'in iliskilerini anlatan
kitabi okuyabilirsiniz. Vehbi Koç'un esi Sadberk hanim, Vehbi bey'in
teyzesinin kizdir. Sadberk hanim'in baba tarafindan kuzeni Hürriyet'i kuran
Sedat Simavi'dir. Sedat Simavi, Hürriyet'i kurarken bütün sermayeyi Koç'un
ortagi Eli Burla saglamistir (Aydin'in Dogan'in Milliyet'i Ercüment
Karacan'dan almasina aracilik eden de yine Koç olmustur). Sadberk hanim,
Sadullah-Nadire Aktar çiftinin ikinci çocugudur. Birinci çocuklari Adile
Hanim, Akfil'in kurucusu Ihsan Mermerci'yle evlenmistir. Ogul Rahmi Koç
Çigdem Meserretçioglu'yla evlenmis, bu evlilikten Mustafa, Ömer ve Ali Koç
dogmustur. Çigdem Meserretçioglu yine Izmir'in eski çok zengin ailelerinden
sanayici ve armatör Avni Meserretçioglu ile esi Suat hanim'in kizidir.
Çigdem hanim, Rahmi Koç'tan sonra Erol Simavi'nin oglu Günaydin'in sahibi
Haldun Simavi'yle evlendi. Mustafa Koç, Izmir'in ünlü zenginlerinden Izmir
Yün Mensucat'in sahibi olan Giraud'larin kizi Caroline ile evlidir. Suat
hanim ünlü armatör Kemal Sadikoglu'nun kizkardesidir. Armatör
Sadikogullari'nin kizlarindan Varlik hanim, Alp Yalman'la, Berna hanim
Bilderbergli Feyyaz Tokar'la, Rabia hanim Çapamarka'nin sahibi Vecdi
Çapa'yla, Esin hanim ise Milliyet Gazetesi yazarlarindan Yilmaz Çetiner'le
evlenmistir. Meserretçioglu çiftinin Çigdem Hanim'in disindaki diger iki
çocugundan biri olan Güldem hanim da, Ipragaz'in sahibi Yücel Kurttepeli'yle
evlidir (Koc.net sirketi Ali Koç'un Emre Kurttepeli'nin kurdugu Forsnet'i
satinalmasiyla kurulmustur, Kurttepeli daha sonra Mynet'i kurdu).
Dolayisiyla Koç ailesinin bugünkü üçüncü neslinde hem anne hem baba
tarafindan yahudi kani vardir. Bir yanlis anlamaya sebep olmamak için Rahmi
beyin cuma namazlarina giden bir müslüman oldugunu söylemeliyim; bunun
takiyye olmadigini düsünüyorum. Ogullari da yahudi inancinda olmayabilirler
ancak kanbagindan ve aile geleneginden dolayi sabetayci etkisi ve
baglasikligi hayatlarinda her zaman önemli bir parametredir. Koç tarafindan
büyütülen Aydin Dogan da bu baglasik mantigini uygulayarak büyümüstür, en
önemli tepe yöneticisi Imre Barmanbek de sabetaycidir.

ÇUKUROVA Grubu: Karamehmet ailesi müslüman Türk'tür. Ancak eger benim
bildigim Eliyeşil'lerle ayni aile ise esinin gelmekte oldugu aile yahudi
asillidir. Agabey Samsa Karamehmet'in kizi Show TV'nin genel müdürü Zeynep
Karamehmet de bir sabetayci olan Firat Gönenç'le evlidir. Çukurova
Holding'in yönetim kurulunun aile disindaki üyeleri üç kisi haricinde
sürekli degisir: Osman Berkmen, Sezer Birgili ve Sadi Gücüm. Bu üç kisi de
sabetaycıdır.. Grubun çok sayidaki sabetayci profesyonelleri arasinda Nejat
Yalim, Bülent Ergin ve Melih Araz'i da saymaliyim. Çukurova'nin
Turkcell'deki ortaklari Murat Vargi ve Kavala ailesi de sabetaycidir.
Turkcell'in eski genel müdürü Cüneyt Türktan, finans müdürü Tokay'lardan
Ekrem Tokay ve Digiturk genel müdürü Ertan Özerdem de sabetaycidir.
Çukurova'nin borçlarina karsilik (Isviçre'deki paralari borcunu ödemeye
yeter de artar bile) devlete degerinin 25 katina kakalamaya çalistigi
A-tel'deki ortagi ise (Sabah'in sahibi ve ortagi Çukurova gibi banka
hortumcusu) sabetayci Bilgin ailesidir. Çukurova grubunda da Koç grubu gibi
sabetayci etki çok güçlüdür. Bu grup 80 öncesinde altin kaçakçiligi,
sonrasinda da yedek parça kaçakçiligi, lisanssiz Caterpillar parçasi üretimi
(Mehmet Emin Karamehmet bu nedenlerle iki kez yurtdisina kaçmak zorunda
kaldi), banka hortumlamak, yurtdisina para kaçirmak, Isviçre'deki sirketleri
araciligiyla vergi vermemek (KDV'den bahsetmiyorum) -ki isdünyamiza bu
Isviçre manevralarini sevdiren o oldu-gibi hukuksuz eylemleriyle
isdünyamizin yolsuzluktaki öncüsüdür. Karamehmet son 15 yildir devletle
islerini Günes Taner araciligiyla yürütürdü. Turkcell'in degerinin bu kadar
artmasina sebep olan GSM ihalesinin iki yil geciktirilmesinin altinda
Taner'in imzasi vardir. Bilin bakalim Günes Taner'in kimligi nedir?
Bildiniz; sabetaycıdır.

CEMIYET HAYATI: Istanbul sosyetesinin motoru ve trend belirleyicisi
sabetayci zenginlerdir: trendy yerler (Ayse Kapanci ve Ayla Sevand'in açtigi
yerlerin her zaman tutulmasi), alisveris mekanlari (Akmerkez'in bu kadar
popüler olmasi), antikacilik (Rafi Portakal ve Tuncay Artam'in elindedir),
emlak geliştirme (Alkent, Edin'lerin Kemer Country'si) vs.. Cemaat,
tutmasini istedigi isletme için mutlaka gerekli sirkülasyonu saglar ve çekim
merkezi yapar. Cem Boyner'in banka sahibi olmamasına rağmen Advantage Card'ı
tutundurmayı başarmasının sebebi budur.Bugün Alem dergisi'nin herhangi bir
sayisini elinize alirsaniz içindeki isimlerden belki yarisinin sabetayci
oldugunu görürsünüz. Bu dergiyi çikaran sabetay baglasigi Çukurova grubunun
Show TV'de Ipek Tenolcay ve Cemil Ipekçi gibi sabetayci ünlülere yaptirdigi
programlara yer vermesi, toplum ahlakina zarar veren Televole'yi
yayinlamasi, 900'lü hatlari reklam etmesi (toplum ahlakini bozan 900'lü
hatlari Türkiye'ye getiren sabetayci Oguz Özerden'dir ki Sabah'in sahibi
Bilgin grubunun himayesinde olup bu isten kazandigi paralarla cemaatin Bilgi
üniversitesini kurmustur).

Sanıyorum derin devlet yada derin irade denen seyin ne oldugunu, bazi
kimselerin laiklik anlayisinin neden rasyonelin ötesine geçtigini, basörtüsü
sorununun gerçek nedenini, Çevik Bir'in 28 Subat çikisini ve sonrasinda
neden Sabah gazetesince cumhurbaskani adayi olarak lanse edildigini,
genelkurmaydaki Hasan Tahsin Harekat Odasina neden bu adin kondugunu (Hasan
Tahsin -Osman Nevres- bir sabetayciydi ve düsmana ilk kursunu onun attigi
sabetayci basin tarafindan uydurulmustur ancak bunun gerçekdisiligi sonradan
kanitlanmistir), eski disisleri bakani Coskun Kirca'nin açik islam
karsitligi ve din egitimi hakkindaki çirkin söylemininin altinda yatanlari,
Can Paker'in neden protestan bir islam talep ettigini, Mina Urgan'in
kitabinda neden Necip Fazil ve Yahya Kemal'den asagilamayla sözettigini,
özünde bir sabetayci hareket olan Yeni Türkiye Partisi'nin kurulus
asamasinda Asaf Savas Akad ve Bülent Eczacibasi gibi insanlarin medyatik
desteklerini, rektörlerin ve bazi askerlerin kökeni Atatürk'e baglilikmis
gibi görünen anlasilmaz çikislarinin gerçek sebebini biraz olsun anladiniz;
tek bir cevap: bu kisiler yahudi asillidir ve cemaatin elitlerinin (hayati
kurumlardaki organizasyon gücünden mütesekkil) derin iradesi uyarinca
Türkiye'yi tedricen dez-islamize etmek istemektedirler.

Cemaatimizin içinde ülkesini seven insanlar çogunluktadir, cemaatimiz Halide
Edip, Haldun Dormen, Sertap Erener, Mustafa Denizli gibi degerli insanlar
yetistirmistir, isadamlarimiz da bir çok insana istihdam sagliyorlar, vergi
ödüyorlar. Bir grup muhteris elitist yüzünden cemaatimizin adi karalanamaz;
S.B.T.A.I. olarak tepkimiz de bu grubadır. Kendimi bir müslüman Türk kadar
Türk hissederim, dostlarimin arasinda çok sevdigim müslüman kardeslerim var,
bugüne kadar da hiç birinden kimligimden ötürü en küçük bir incitici tavir
görmedim. Isyanim cemaatimizin adini kötüye çikaran, Türkiye'yi sömüren
muhteris elitistleredir. Türkiye yahudilerin huzurla yasadigi bir ülke
olmustur; müslüman halkin 500 yillik hosgörüsüne ihanetle onu Orhan Pamuk'un
sözlerinde ifadesini buldugu bir yahudi devleti haline getirmeye kalkmak
ihanettir, seytanliktir.

BBG YARISMALARI: Bu programin yapimcisi olan Senkron TV'nin sahiplerinden
sabetayci Levent Altınay 4 yil önce Telekulak skandalina bulasmıstı. Altinay
bir çok ünlünün telefonunu dinletip para sizdirmis, ayrica Gökkafes
projesine karsi çikan Oktay Ekinci ve Perihan Magden'in telefonlarini
dinleterek Mustafa Süzer'e taşeronluk yapmistir.

BBG yarismasi 'ayarlanmıs' bir yarısmadir. Düzenlenen 5 yarismanin galipleri
Sabetaycilar ve Ermenilerdir. Bu programi sunan Öykü Serter, Doğa ve
yarışmacı iken daha sonra program kadrosuna dahil edilen Kaan, Idil ve
Cüneyt de sabetaycıdır.Buna benzeri bir "ayarlanmis" yarismanin sabetayci
Keriman Halis'i dünya güzeli seçmek için yapildigi söylenir .
Programin ilk iki yarismasi bilindigi gibi sabetay baglasigi
Karamehmet'lerin Show TV'sinde yapilmisti; bu grupla ilgili olarak önceki
yazimda bilgi vermistim. Son üç yarismanin yapildigi Star TV'nin sahibi Cem
Uzan'in ilk eşi sabetayci Feyyaz Berker'in, ikinci esi sabetayci Renç
Koçibey'in kizidir; her ne kadar sevilmese de bir baglasiktir (sabetayci
oldugunu söyleyen de var) ve telekulakçı ve sabetaycı Senkron TV ile
isbirligi yapmistir. Sabetayci Can Atakli'nin Star'a alinmasinin sebebi de
geçen yazimda belirttigim gibi masrik-i azam Demir Savasçin'la
akrabaligidir. Ayarlanmislik derken Kral TV'nin müzik listelerinde bir
zamanlar Yesim Salkim'in (Hakan Uzan'dan bosanmadan önce elbette) nedense
haftalarca birinci oldugu zamanlari hatirlatirim.

ECZACIBASI AILESI: Eczacibasi ailesi 1924 mübadelesi öncesi yerlesik
sabetaycilardandir. Nejat Eczacibasi'nin esi Beyhan Eczacibasi'nin babasi
Ittihat ve Terakki'nin beyni ve 33. dereceye yükselmis bir mason olan Rahmi
bey de sabetayciydi. Bülent Eczacibasi'nin esi Oya hanım ve kardesi Faruk
Eczacibasi'nin esi Füsun hanım da sabetaycidir. Özal kardesler sabetayci
degildir ama Turgut Özal'in esi Semra (Yeginmen) hanim sabetaycidir,
Muharrem Berk'in yegenidir, kardesi Mehmet Yeginmen de sabetayci Kavala
grubunun adami olmus ve savunma ihalelerinde yolsuzluklara bulasmistir.
Mesut Yilmaz'in kendisi degil (akrabasi Mehmet Kutman'in sabetayci oldugunu
geçen yazimda belirtmistim) ama esi Berna (Müren) hanim cemaat çevrelerinde
sayilan Semra Özal'in Anap'in muhafazakar kanadina hasmane tavir almasinin
ve 1991'deki Anap genel baskanlik yarisinda Akbulut'a karsi siddetle Mesut
Yilmaz'i destekleyip esini Yilmaz'a üstü örtülü destek vermeye zorlamasinin
sebebi iste bu sabetaycilik bagidir.

ANADOLU YERLESTIRIMLERI: 1924 mübadelesinde ülkeye gelen 1,5 milyon
dolayinda insanin 20,000'i sabetaycidir ve bu insanlar diger mübadiller gibi
Anadolu'nun çesitli yerlerine yerlestirilmistir. Bu yerlesimleri ve mübadele
öncesi yerlesim yerlerini biliyoruz dolayisiyla Rahsan Ecevit'in
"Sebinkarahisar'liyiz", Tansu Çiller'in "Muglaliyiz" Sahenklerin
"Nigdeli'yiz", 1924 öncesi yerlesik bazi sabetaycilarin "biz 150 yildir
Izmir'liyiz", "Selanik'li degil Kavala'liyiz" vs. sözlerine sadece
gülüyoruz. Çikip açikça "sabetayci degiliz" diyebiliyorlar mi, dediler mi?
Susuyorlar yada Çevik Bir'in "bir tarafim Selanik, diger tarafim Makedon"
cevabi gibi kaypak bir cevapla bırakıyorlar.

NTV: NTV, cemaatin derin iradesinin en önemli kamuoyu yönlendirme araci
olarak 'Türkiye'yi halka müslüman bir ülke olmaktan çok bir kültür mozaigi
olarak benimsetme' stratejisini en yogun uygulayan televizyondur(Ferit
Sahenk'in bu asirilik ve temkinsizligine yasasaydi babasi izin vermezdi;
Ixir ve Tansas fiyaskolarina simdi bir de bunu ekleyecek). Buna bir örnek de
sabetay baglasigi Karamehmet'lerin Yapi Kredi Kültür'ünden vereyim; isin
basindaki Enis Batur ana tarafindan sabetaycidir ve yahudi Bilge Karasu'nun
(II. Abdülhamid'e tahttan indirildigini teblig eden gruptaki Emmanuel
Karasu'nun oglu) çömezidir. Bu kurumun birimlerine adini veren Kazim
Taskent, Vedat Nedim Tör ve Sermet Çifter sabetaycidir.

MUSTAFA DENIZLI: Denizli'yi Altay'dan GS'a getiren kisi sabetayci Alp
Yalman'dir. Denizli'nin her iki esi de sabetayciydi.Çok dindar bir sabetayci
olan Denizli'nin kizlari göreceksiniz ya birer sabetayciyla, en kötüsü de
baglasik ailelerden birileriyle evlenecektir.(Vestel'in sahibi Zorlu'lar
sabetayci degildir.)

ÖZAL'IN PRENSLERI: 80'lerde "Özal'in prensleri" olarak lanse edilip önemli
görevlere tepeden inme getirilen Amerika egitimli gençler Coşkun Ulusoy ,
Bülent Semiler ve Engin Civan (esi Amerikali yahudidir, rüsvet alip isini
görmedigi Selim Edes de kendisi gibi sabetaycidir) sabetaycidir.

MHP'YE DESTEK: Türkçülügü dezislamizasyonun bir araci olarak gören
cemaatimiz bir yandan Tekin Alp (Moiz Kohen), Reha Oguz Türkkan gibi
kisilerle isin teorisine etkide bulunmaya çalisirken isadamlarimiz ve
baglasiklari (Has'lar, Dinçkök, Berker, Karamehmet, vs) araciligiyla da bir
kalkan ve "böl-yönet" araci gördükleri MHP'yi finanse etmislerdir. (Tunca
Toskay hariç MHP'nin tepe kadrosunun sabetaycilikla ilgisi yoktur, olmalari
gerekmedigi gibi kendilerine yapilan bagislarin asil sebebini bilmeleri de
gerekmiyordu).

Müslüman Türk halka buradan bir çagrım olacak. Bu sebekemsi yapı içinde
sizin hiçkimsenin elinizden alamayacagi iki özgürlügünüz bulunuyor; kime oy
vereceginiz ve paranizi nereye harcayacagınız; bunlari dogru kullanirsaniz
ülkenizde bir seyleri degistirebilirsiniz...Superonline yerine ttnet
kullanabilirsiniz, Henkel'in temizlik ürünlerini kullanmayabilir, Sabah
almayabilir, Orhan Pamuk okumayabilir, Turkcell yerine Aycell kullanabilir,
Garanti bankasi yerine baska bir bankayla çalisabilir, Migros, Tansaş,
Akmerkez'den alisveris etmeyebilir, Henkel (Yayla, Persil, Tursil, Vernel),
Eczacıbaşı (Vitra, Artema, İpana, Selpak, Solo) gruplarının tüketim ürünleri
yerine muadillerini alarak paranızla sabetaycı sömürücüleri beslemeyi
bırakabilirsiniz. Medyada okudugunuz ve seyrettiklerinizi yazan yada
söyleyenin kim ve ne oldugunu düsünerek değerlendirebilir, yönlendirmelere
karşı kendinizi koruyabilirsiniz. Kalite ve fiyat eşitleri arasında seçim
yaparken tercih yaparak sabetaycı ve bağlaşık grupların ürünlerini
almayınız.

Mehmet Emre Güreli : Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinç ve Tercihli
Alışveriş İnsiyatifi Başkanı

... Prof. Ilber Ortayli, Selanik sehrinin, cemaatin baslica yerlesme
yeri oldugunu, Osmanli Imparatorlugu’nun son döneminde özellikle egitime
önem verdiklerini belirtiyor.Sabatayci gençleri egitmeyi amaçlayan bu
okullar, nihayet kurucularinin da ideoloji ve dünya görüsü degisikligi
geçirmesine sebep oldu. Artik bütün Osmanlilari, bilhassa Müslüman Türk
çocuklari egitmekten memnun oluyorlardi. Nitekim çocuk Mustafa Kemal
(Atatürk) modern egitim veren böyle bir ilkokula giden Müslüman
Türklerdendir. Kendisinin anlattıgına göre annesi geleneksel bir Kur’an
okuluna, babası Ali Rıza Efendi ise Semsi Efendi’nin kurdugu bir okula
gitmesini istemisti. Semsi Efendi Sabatay’cidir. Kapanî grubundan oldugu
söyleniyor. Fakat Karakas grubu ile isbirligi yapiyor ve egitimle bu rakip
iki dönme grubunun birligini saglamak istiyormus. (Ilber Ortayli, Alevi
Kimligi, S.120).Sabataycilarin özellikle Mevlevi tarikati çatisialtinda
örgütlenmeleri de dikkat çekici. Laiklik ve Ittihadçiligin öncüleri
Sabatayci Selanik’li Sabataycilarin bilinen tek yayini olan Gonca-i Edep'dir.

Özellikle Mevlevi, Melami ve Bektasi tekkelerinde 19. yy’dan
itibaren seyh, mürsid, dede, dedebaba gibi en üst makamlara kadar
ulastiklarini görüyoruz. Sabatayci seyh ve müritler Sevi müslüman olduktan
sonra baglilarina müslümanlarin görünürdeki adet ve geleneklerine riayet
etmelerini ögütlemistir. Bu da onlarin kendilerini en rahat ifade
edebilecekleri çesitli tarikatlarin dergah, hanekah, tekke ve zaviye gibi
mekanlara ragbet etmelerine yol açmis. Merkezi Selanik olan bu cemaatin
Selanik’teki özellikle Mevlevi ve Bektasi dergahlarinda yogunlastiklarini
görüyoruz...Türk matbuatinin önemli simasi, Vatan gazetesi sahibi Ahmed Emin
(Yalman) da Sabatayci idi .Ilgaz Zorlu, Sabatayci cemaatlerin Islam
mutasavviflariyla iliskilerinin özellikle Istanbul, Izmir ve Selanik’te
yogunlastigini belirtiyor. (Bkz. Zorlu, Evet, Ben Selanikliyim, S.40-41)
Istanbul’de Yenikapi Mevlevihanesi, Kasimpasa Mevlevihanesi, Aziz Mahmud
Hüdai’nin Üsküdar’daki dergahi Sabataycilarin etkin oldugu dergahlar olarak
dikkat çekmektedir. Şu anda Amerika’da yasayan müflis isadami Halil
Bezmen’in dedesi Esad Efendi 1920’lerde Kasimpasa Mevlevihanesi’nin
seyhidir. Ankara Bektasi Dergahi’nin su andaki Dedebaba’si yani seyhi de
Sabatayci. Yine Dedebabalardan Bedri Noyan da Yahudi dönmesi. Kardesi Engin
Noyan da bir tv’de program yapimci ve sunucusu.Sabataycilar ve Masonlar
Osmanli döneminde etkin konumdaki masonlarin arasinda Sabataycilarin önemli
bir yekün tutmasi da dikkat çekmektedir. Osmanli topraklari içindeki ilk
mason locasinin Selanik’te kurulmasi tesadüf olmasa gerek.

Avrupa’daki gelismeleri yakindan takip etme imkanina sahip Sabataycilar bu alandaki
gelismelere de öncülük etmisler.Günümüz mason localarinda da Sabatayci çok
ünlü kisilerin varligi devam etmektedir. Su anda Hür ve Kabul Edilmis
Masonlar Büyük Locasi’nin Büyük Üstadi Sahir Talat Akev de Sabatayci. Mimar
Sinan Locasi’nin eski üstadi muhteremi Resat Atabek, yine üstadi azamlardan
Cumhur Ferman da Sabataycilardan. Resat Atabek’in Masonluk Üzerine adli
kapsamli eseri Masonluk hakkinda önemli bilgiler ihtiva ediyor. Sabatayci
ünlü gazeteci Ahmed Emin Yalman’in ve Cavid Bey’in ayni zamanda Mason da
olduklarini Loca’nin disa açilirken açikladigi isimlerden ögreniyoruz.
Bilindigi gibi Susurluk skandali ile ortaya çikan iliskilerde bu
silahlarin kayip oldugu iddia edildi. Kayip silahlar Susurluk Çetesi olarak
nitelenen ekip tarafindan kullanilmisti. Bu silahlari teslim alan kisi ise
Ertaç Tinar. Yalçin Küçük, Tinar’in Sabatayci oldugunu belirtiyor ve
Mossad’in dönmelerle is tutmasinin tehlikesine dikkat çekiyor. (Y. Küçük,
Nasil Görüyorum-3, Aydinlik, 14 Mart 1999)..

Kaynak:
- 10.Nis.2006 18:11

mahmud_sam@hotmail.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Tüm arşive ulaşmak için tıklayınız

 http://www.oytrabzon.com/oytrabzon/modules/sections/index.php?op=viewarticle&artid=3424


Küçük, Talu için, Cumhuriyet Türkiye’sinde Başbakanlık koltuğuna oturabilmiş ilk Sabatiyst diyor.

(Küçük’e göre Sami isimliler çoğunlukla Sabetayist’tir)

“Derviş ailesi Sabetayistlerin Kapanî kolunun lideridir.”

İŞTE KÜÇÜK’E GÖRE SABETAYCI OLAN İSİMLER…
SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36284 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol