|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
I.Murat Hüdavendigar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
I. Sultan Murad (Murat Hüdavendigar) Yönetimi (1367 -1389)
Hüdavendigar Gazi lakabı ile ün salan I. Sultan Murad, 1362 yılında, babası Orhan Gazi'nin yerine tahta geçti.İlk işi, ordusu ile yürüyüp Ankara Kalesi'ni, Selçuklu Beyleri kalıntılarından olan Ahiler adındaki zorbaların elinden almak oldu. Bundan sonra büyük bir ordu ile Rumeli yakasına geçip Çorlu'yu savaşarak, Lüleburgaz'ı barışla ele geçirip Edirne hakiminin, Osmanlı ordusunun ilerlemesini önlemek için yolladığı orduyu Sazlıdere adlı yerde bozguna uğratıp Edirne Kalesi'ni aldı.
Daha sonra Rumeli Beylerbeyisi atanan lalaları Şahin Paşa (öl. 1375) ve beylerden Evrenos Bey (öl. 1417) yanındaki birliklerle Zağra ve Gümülcine bölgelerini Osmanlı ülkesine kattıktan sonra Lala Şahin Paşa Edirne'de bırakılıp Padişahın ordusu başkent Bursa'ya geri döndü.
Bundan sonra, beylerbeyi Lala Şahin Paşa'nın himmetiyle Filibe Kalesi alınınca, hakiminin yakınması ve kışkırtmasiyla Sırp, Eflak, Bosna ve Macar Kralları, Türkleri Rumeli'den sürüp çıkarmak üzere aralarında anlaştılar.
Murat Han, bunların 50 - 60 bin kişilik bir ordu ile Edirne'ye doğru saldırıya geçtiklerini duyunca, korunma amacıyla Bursa'dan yola çıkıldığında Hacı İlbeyi (öl. 1363) adındaki gözü pek komutan, düşmanın durumunu öğrenmek için sekiz on bin kişilik bir birlik ile öncü olarak yollandı.
Hacı İlbeyi, Sırp Sındığı adıyla meşhur ovada bulunan müttefik düşman ordusu yakınlarına, karanlık bir gecede onların yakınına gelerek, çokluklarına güvenerek kimi sarhoş, kimi uykuya dalmış, tedbirsiz bir durumda olduklarını öğrenince Yaradan’a sığınıp birden bire üzerlerine saldırdı; düşman ordusunu perişan etti; içlerinden hemen hemen pek azı kurtulabildi.
Bu sevinçli haber Murad Hüdavendigar Gazi'nin Rumeli yakasına geçmesinden önce duyulduğundan çok kıvanç duyup Biga Kalesi'ni Bizanslılardan alıp başkent Bursa'ya döndü.
Bu kez İstanbul İmparatoru'nun gemilerle Yalakabad kıyılarına asker çıkardığı duyulunca oraya birlik yollanıp bir kısmı tutsak edildi, gerisi kılıçtan geçirildi.
768/M. 1366 - 67 yılında Murad Hüdavendigar Gazi ikinci kez Rumeli yakasına geçti. Edirne şehrini Rumeli bölgesinin merkezi olmak üzere hükümdar sarayı ve büyük binalar yaptırarak süsledi. H. 777/M. 1375 - 76 yılına dek kah kendi eli ile kah komutanlardan biri yollanarak Vize ve Samakov bölgeleri ve Evrenos Bey'in kılıcı gücü ile Kavala, Dırama ve Serez bölgeleri ele geçirildi. Sırp Kralı’nın elinde bulunan Niş bölgesi Murad Han'ın saldırısı ile alındı ve Kral, Osmanlı Devleti’ne yılda 50 okka (64 kgr.) gümüş vermek şartı ile affedildi. Köstendil, Niğebolu ve Silistre hakimleri ile de vergiye bağlanmak suretiyle dostluk kuruldu.
Bundan sonra Rumeli Beylerbeyliği Timurtaş Paşa'ya verilip Bursa'ya dönüldü. Selçuklu valilerinden iken Kütahya'da bağımsızlığını elde eden Germiyan Oğlu'nun kızını, büyük şehzadeleri olan Yıldırım Bayezid'e verdiğinden, gelinin ceyizi olarak Germiyan Oğlu'nun Murat Han'a teslim ettiği Kütahya, Simav ve Tavşanlı bölgeleri Osmanlı ülkesine katıldı. Hamid Eli Beyi bulunan Hüseyin Bey'den, Seydişehri, Beyşehri, Yalvaç, Karaağaç ve İsparta belli fiyatla satın alındı.
Murat Gazi üçüncü kez Rumeli yakasına geçip Sofya kalesini ele geçirdiği sırada Karaman Oğlu, satın alınan yerlerden dolayı Osmanlı ülkesinin kendi toprakları ile sınırdaş olmasından kuşkulandı. Hüda-vendigar Gazi'nin Rumeli'de olan çarpışmasını fırsat bilerek Osmanlı ülkesine saldırdı. Bunun üzerine H. 787/M. 1385 yılında Osmanlı ordusu Anadolu'ya dönüp Konya ovasında Karamanlı birliklerini yenip darmadağın ettikten başka Konya'yı dahi kuşatmış iken Karaman Oğlu'nun eşi ve Murad Han'ın kızı olan Nefise Sultan'ın babasına yalvarması üzerine affedildi.
Rumeli Beylerbeyisi Timurtaş Paşa, Manastır, Pirlepe ve Karlıeli'ni ele geçirip Bosna ve Hersek bölgelerini ateşe verip tedirgin ettiğinden hakimleri, vergi vererek güvenliklerini elde etmek zorunda kalmışlardı.
Karaman Oğlu olayının ortaya çıkmasına ve belki aralarındaki gizli anlaşmaya dayanarak Bosna Kralı başkaldırma cesaretini gösterdiğinden Lala Şahin Paşa komutasında yollanan yirmi bin kişilik Osmanlı Ordusu düşman ülkelerini talan ile meşgul iken Bosna Kralı ansızın üzerlerine saldırmış, Türk ordusu bozguna uğramış,çoğu da şehit olmuştur.
Bunun üzerine o bölgede bulunup daha önce Osmanlılara vergi vermekte olan Hıristiyan hükümdarlar da başkaldırdıklarından Sultan Murad Han Rumeli yakasına geçti. Ayrı bir birlikle gönderilen sadrazam Ali Paşa, Şumnu, Pravadi, Tırnova, Niğebolu ve Silistre kalelerini aldı.
Konya savaşında Osmanlı ordusu içinde bir miktar Sırp askeri vardı. Bunlar arasında halkın malına el uzatan ve onlara zarar veren bir kaç kişi cezalandırılmıştı. Bu duruma çok kızan Sırplılar memleketlerine döndüklerinde düşmanlık göstermeye başladılar. Ayrıca öteki Hıristiyan Emirlerini de yoldan çıkarıp kışkırtmağa çalıştıkları Murad Han tarafından öğrenilince, kendilerini uslandırmak amacı ile ordu yola düşüp Filibe'de kışlamaya başladı. Bunu duyan Sırp Kiralı, çevresinde bulunan Hıristiyan hükümdarlarla anlaşıp birleşerek yüz binden çok askerin başına geçen bir çok hükümdar, Murad Han'a karşı koymak için Osmanlı ülkesine saldırdılar. (H. 791 yılı Ramazan ayında/M.1389 Ağustosu) Kosova Ovası'nda büyük ve kanlı bir savaş oldu. Müttefik düşman ordusu tamamen bozguna uğrayıp darmadağın edildi.
Murad Hüdavendigar Gazi, düşman ordugahını seyrederken, öldürülenler arasında yaralı olarak yatmakta bulunan Miloş adındaki bir Sırplı fedai tarafından vurularak şehit edilip öldü. Murad Han bu sırada 63 yaşında olup saltanat süresi 27 yıla yakındı.
------------------
Kaynak: Netayic-ül Vukuat, TTK Yayınları
Hazırlayan: Evşen Taşkum |
|
|
|
|
|
|
|
|
SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA |
|
|
|
|
|
|
Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “
Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Facebook beğen |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!
|
|
|
|
|
|
Bugün 36483 ziyaretçikişi burdaydı! |