ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
  => Yörük Oyunları
  => Yörüklerde Dokumacılık
  => Yörüklerin Soyağacı
  => Yörüklerin Anavatanı
  => Yörük Çadırları
YÖRÜKLER HAKKINDA


  
          
            YÖRÜKLERİN ÖZGÜR YAŞAMLARI

Yörük boylarının, konar göçerlerin; yükseklere çıkmak, uçsuz 
bucaksiz bozkırlara, yeşil ovalara, kıvrım kıvrım akan derelere, yemyeşil çayırlara, alçak tepelere, pıynarlı yakalara daglardan bakmak, burcu kokulu bitkilerin arasında kabardıcın, koyu gölgesine yaslanmak, çayıra uzanmak, keçilerin çanlarını, erekteki koyunların melemelerini, develerin hataplarindaki havan çanlarını dinlemek, öküzlerin bögürmelerini, sıyırtmacın düdügüyle beraber duymak, danaların tozu dumana katışını görürken, her gelecinin sıklıgını duymak, atların kişnemesini, horozların ötmesini, köpeklerin havlamasını, kuşların civiltisini duymak, kaval sesiyle geçmişe 
dalmak, cura sesiyle uyanmak, kemence sesiyle sevdayı 
hatırlamak, tekenin kayadan kayaya sekmesi, bögelek tutmus 
düvenin koşuşturması, kısrakların kişneyerek suya dört nala 
gitmesini görmek ne zevklidir yörük için.
Yaşlandıgınız yerden 
dogrulur, dengilerek etrafa iyice bakarsanız; öbek öbek çadırları, önünde koşanları, cingirak oynayan çoçukları. Elinde bakraç koyun sagmaya gidenleri görür, göz kapaklarını hafif kaldırır daha 
uzaklara bakınca; daha yüksek dagları görür "kimbilir orası 
nasıldır" der ve özlem duyarsınız, karşı yamaçlara serpilmiş;
 obalar oymaklar, yeşillikler içerisine" küme küme yerleşmiştir. 
Doga cömert, yeşillere bezenmiş yeryüzü, gökyüzündeki mavilikler arasına serpilmiş pamuk yıgınları gibi bulutları hep bir arada 
görünce geçmişi ve gelecegi birarada hayal edersiniz. Hele ilk 
defa bütün bu güzellikleri görürseniz dünyayı yeniden keşfettiginizi sanırsınız. Oysa yörük obasinin insanları o güzelligi sanki 
içlerindeymiş gibi hergün görüyorlar, uzak kalınca da yayla 
hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
 Yüce daglarda dolaşmak yigitliktir, vatanı kuran, kurtaran ve savunan yigitler, efeler, zeybekler, kızanlar çıkmıştır, Yörük obalarından tarih boyunca. Yörükler her zaman asker sayılırlardı. Türk milletinin özünde varlardı. Asker dogup asker ölmeleri de dogaldı. Tarih incelenirse savaştıgımız milletler hep yerleşim birimlerini,savunma ve korunma amacıyla kalelerini daglara, yüksek tepelere kurmuşlardı. Yüksek tepelere yapılmış düşman kalelerine ilk atagı yapan akıncılar, neferler yörüklerdi. Yörükler daglara, yükseklere ulaşma sevdasını vatan sevgisi ve hürriyet özlemiyle birleştirilince dayanır mı kaleler. Yörükler tepelere bir bir hakim olunca Türk ordusu zaten şavası kazanmış sayılırdı. Tarih hep böyle yazılmıştı. O nedenledir ki ordunun öncüleri, akıncıları, uç askerleri, atlıları, neferleri, Alperenleri, yörüklerin gözü pek yagız delikanlılardan seçilirdi.Gaza ve cihat yapan yörüklere fatihlerin çocuklari denirdi. Zeybeklik, efelik isimleri de kolay alınmamıştır. böyle olmasaydı Hazar Denizi, Aral Gölü etrafında ve Orta Asyanın bozkırlarında oturan Oguz Boyları'nın kolları; Ata yurttan Ana yurda, Anadolu'nun bereketli topraklarına kavuşabilirler miydi, bin yıllık ana yurdu koruyabilirler miydi? 
Teke yöresinin kepenek altında yatan aslanları için, güngörmüş Türkmen dedeleri, As-elek görmüş eli 
kınalı, ak dastari altında kepezli ebeleri dua etmişler; Atadan 
ogula hep söylene gelmiştir yörük ellerinde: "Güneş batarken ay dogsun, ay batarken güneş dogsun üzerinizden aydınlık hiç eksik olmasin" diye.
Yörük obasının insanları çileye sevdalıdır. Zoru 
asmak, uzaga kavuşmak, yükseklere çıkmak özlemidir. Kuşun tüneginde korkusuz oldugunu bilir. Daglara ulaşırsa yörük; 
turlugunu, alacıgını, çadırını kuruverirse ata yurduna, işte o 
zaman mutludur.
Obanın yagız delikanlıları; dagların yamaçlarından akşama dogru ahenkli çan sesleriyle meleşerek inip gelen 
Yörüklerin seyretmeye doyamadıgı keçilerini koşana toplarlar, koyunları erege katarlar, eli bakraçlı genç kızlar hayvanlarını sagmaya giderken, delikanlilar, kızanlar, kopiller Çıngıraga 
koşarlar, tereyagıyla kömürü katınca ne de ses çıkarır kulakları çınlatır Çıngırak sesleri, sanki için için aglar, bazen nara olur, 
bazen feryat olur. Belki'de yurtların acılarını, sevdalarını anlatır. Çıngırakta yer bulamayanlar çelik oynamaya koşarlar, el ile 
başlayan oyun ayak, bel, uç, tas derken sıra yelliye gelince 
naralar kopar hep bir agızdan, çıglıklar yankılanır, kayalardan, zaplayanlar, seyirdenler, koşanlar soluk solugadır, elinde çalı, 
gütmek zordur aslında çeligi.
 
Alacakaranlık olunca çöker sessizlik ortalıga, sessizligi bozar erekti koyunların yayılmaya gidişi. Ama sessizdir usul usul, süzüle süzüle yürür koyunlar. Arada bir köpek havlar, salar korkuyu daglara. Elbet canavarlarda boşdurmaz 
bekler zamanı. Bulurlarsa sahipsiz sürüyü sıkar geçer. Derler 
ki Türkmen kocaları; bir canavar yüz koyunu sıkarsa çatlarda ölürmüs, bilinen şudur; en fazla altmış koyunu, sıkmıstır. Ama yamandır çoban köpekleri vermeyince canlarını, vermezler koyunu.
Gecenin karanlıgında koyun gütmeye gitmeden önce 
kocalar; eli kinali kadinların hazırladıgı yufkayla höşmerimi 
yerler, kese yogurdundan yapılmış ayranı içerler. Kurmuşken 
sofranın başında bagdaşi, kalkmak zordur, ama yörüktür yürüyecektir. Başında çorap sapkası ayagında çarıgı, çorabıyla 
dimisi, belinde kusagına yerleştirdigi kavalı, sırtında kepenegi, 
elinde degnegi, omzunda tüfegi ile koyunun arkasından karanlıga dalınca yörük kocası, kaybolunca karanlıktan her tepeden, her çayırdan ıslıklar duyulmaya baslanır. Her ıslıgın anlamı ve manası vardır. Bu yörüklerin haberleşmesidir.
Sagılan sütler kazanlarda kaynatılmış, yogurtlar çalınmıştır. Yörük için sabah erken olur.
 Kadını, erkegi için gün gökyüzünden yıldızlar kaybolunca başlar. Zaten keçiler, koyunlar melemeye, horozlar ötmeye, köpekler havlamaya başlar zamanı gelince. Erken yatmak erken kalkmak gerektir. Yerdeki kızıl kilimlerin, karaçulların üzerine, keçeler 
ve postlar serilir. Koyun yününden yorganlarla yatılır. Daglar 
soguktur ama yazın gözenekleri açılan serin tutan keçi kılından yapılmış çadırın kışın sogukta yagmurlu havalarda gözenekleri 
kapanir bu defa sıcak tutar.
 
Erkenden kalkan Yörük; Oglakların keçilerin yanına koşana katarlar ve emdirirler sonra ayırırlar bir 
bir anasından oglagı. Koşanın çirkik kapısını açarlar. Koşarlar 
özledigi daglara çan sesleri ortalıgı kaplar bir an. Belki'de 
çobanın müzigi, yüzünün gülümseyişi çanlardan çıkan ahenkli 
seslerdir. Eli kınalı kadınların saçta pişirdigi gatmarları sütle, ayranla, yeni saçtan indirilmiş hamurlu ekmegin üzerine halis tereyagını sürerek yiyen kızanlar oglak gütmeye, yagiz gençlerde keçileri piynarli daglara agdırmaya giderler. işi biten gençler 
çeşme başlarında buluşurlar, duymak isterler sevda seslerini. Sevdalar sözle söylenmez yörük obalarında. Bir tepede elinde kemençe erkekler, diger tepede eli bogazında kızlar söyler 
müzigini. Her nefesin bir anlami vardir bogaz çalınırken. 
Sevdalılar adeta konuşurlar müzikle, belki günesin ilk ışıklarıyla sessizlikte ovalar, daglar ortak olurlar, dinlerler tıpkı sevdalı 
insanlar gibi müzigi. Sırma, çitme, çift, tek melikli, al
yanaklı,
 eli kınalı kizlar oya, nakiş işlemeye, istarlarında karaçul, kızıl 
kilim, alara kilim, heybe, çuval dokumaya başlarlar. Maniler söylerler: Öbür yandan yankılar bir birlerine eklenir. Öyküler
 anlatır hiç durmadan, çadırlarında işlerini bitiren analar da 
ellerinde tengerek egirirken, halaç bükerken, golan örerken halleşirler konu komşularla. Gece boyunca yayılan koyunlar 
güneşin yukarlara çıkmasıyla, sıcagın bastırmasıyla agaç 
gölgesine yatırılır. Yörük kocası da ya çadırında, ya da ardiç gölgesinde yaslanır gidermeye çalışır gecenin uykuzuzlugunu

Genç kizlar, yagiz delikanlilar, kizanlar, kopiller heyecan i
çinde koşuşturmaya başlamıstır. Muhtar hemen destimene ve 
tellala görev verir, haber salınır civar obalara, oymaklara göç
 tarihi duyurulur. Başka obanın aynı tarihte yola çıkması atalardan gelen tecrübelerle pek uygun görülmez. Göçün de kaide ve kuralları vardır. Sürdürüle gelmiştir. Göç hazırlıkları tamamlanmıştır, gök yüzünün dogusunda gecenin karanlıgının arkasından deveci yıldızı 
görününce, "göç yolda düzelir" denir. Önde en degerli kızıl kilimler yüklü
hataplarında havan çanlı develer, arkasında yozlar, tülüler, mayalar, kösekler, atlar, ırafanlar, kısraklar, taylar, gulinler, semerinde çar çapıt yüklü essekler, sipalar, goduklar, öküzler sıgırlar, düveler, tosunlar, danalar, bızalar, keçiler, tekeler, çepiçler, oglaklar, koçlar, koyunlar, şişekler, kuzular velhasıl 
yörügün evcilleştirdigi dost saydıgı hayvanlar sıralanmıştır bir 
bir. Muhtar, ihtiyar heyetleri önde giderken, tecrübeli atlılar pervane dönerler göçün çevresinde.
Yörük göçte geçit vermeyen 
koca daglara tırmanmaya baslayınca, göç zorlasir. Kalsa da atinin nallari yolda, yırtılsa da ayagındaki çarıgı, yüklü deve dinlenmez 
der yürür Yörük insanı.
Göç devam ederken gece olup, konaklama yerine gelince develerdeki, atlardaki, eşşeklerdeki yükler çözülür. Dinlenmeye çekilir, hemen ateş yakılır, tarnalar pişirilir, dagarcıklardaki ekmekler çıkarılır, taze sütler sagılıp ısıtılır, hep birlikde yenilir. Bir taraftan ateş çogaltılır, curalar çalınır, önünde oynanılır, uyuma zamanı gelince; nöbetçiler dikilir, daglar tekin degildir, hele göç yollarında, yataklar serilir uyunur, yine gecenin karanlıgının ötesinden deveci yıldızı görününce yola çıkılır. Çünkü 
yörük obalarında göçerlere deveci yıldızının yol gösterdigine inanılır.
Yaylaya yaklaşınca, Yörük kabaardıcın kokusunu almaya 
başlar. Bilsenız ne kadar ferahlatır, huzur verir, güven verir 
insana. Yayla denince akla kabardıç gelir. Yörük Kabardıcın 
gölgesine bakar hemen oraya kuru verir alacagını, çadırını. 
Kabaardıç hayvanları da unutmaz elbette; bazen erek olur. Bazen agıl olur, bazen de koşan olur kuzucuklara. Atalar demii ki; armut aglatır, kavak kavlatır, sögüt söyletir, kaba ardıç gölgesi başyayladır.
 Yörüklerin bir diger ismi de konar göçerlerdir. Göç, yörükler için vazgeçilmezdir. Varınca yaylaya; ulaşmıştır insanlar özledigi ata yurtlarına. Bu sevinci kutlamak yarenlik yapmak isterler. Göçün ve çevre obalarının insanlarını alacak kadar geniş, yeşile bezenmiş çayır ve gürül akan suyu olan yerde toplanırlar, buraya genellikle yaren yeri, yaren beleni, yaren tepesi derler. Oguz Boylarının, Türkmenlerin yörüklerin toplandıgı yaren yerine; yigidin harman oldugu yer denir. Türklerin tarih boyunca oynadıgı oyunlar bir kez daha oynanır. Gücün, sevdanın, birligin gösterisi yapılır. Yüce dag başlarındaki yaren yerlerinde.Obanın bütün insanları oyuna iştirak ederler.Sevinci beraber paylaşırlar, hünerlerini gösterirler. Yörüklerde öyle güç parayla, yada kolay kazanılan payelerle gösterilmez. Güç bilekle, yürekle, akılla gösterilir. Yörügün ata binişi, yürüyüşü, zeybek oyunu, konuşması, oturması, kalkması hepsi bir yigitlik sembolüdür. Çünkü ata öyle yapmış, ogullar devam etmiş, devam etmekte gerektir.Yörügün oyunlarinda fazla silaha raslanilmaz, çünkü gücü silahta degil kendilerinde görürler de kendilerini ortaya koyarlar.Oyunlara at yarışıyla başlanır, cirit, çelik çomak, güreş, cıngırak, an dasi, arap, yanık oynarken erkekler, kadınlarda boş durmazler; kaya, göçek oynarlar. Sıra ezgilere ve oyunlara gelince; cura, baglama, saz, düdük, sipsi, kaval, kemençe çalınır. Türküler söylenir.Orta yerde görürsünüz agır zeybek, kıvrak zeybek, Teke Zortlaması, çömlek kırdıran oynayanları. Oyun deyip geçmemek gerektir. Alıcı gözle bakınca görürsünüz develerin yürüyüşünü, tekenin kayadan kayaya sekmesini, kabaardıcın arasında yürüyen insanı, çayırda usul usul yayılan sonra da suya koşan koyunları.Her oyunun bir anlamı, bir ifade ediş biçimi vardır. Bütün bunlardan sonra dagılır öbek öbek ata yurtlarına yörükler. Zaten gezilmiş yurdun konması da kolay olur.
Hayat devam ederken yörük obalarında, insanları dosttur, açık sözlüdür, sevda yüklüdür, yigittir, merttir, cömerttir, olgundur. Türk'ün mayasıdır, saygılıdır büyügüne, sadakatlidir devletine, zorlukları aşınca mutlu olur, şükreder haline, soguk günlerde kepenek yeter, bilir yaşamın zorluklarını, ama kopamaz daglardan bir türlü; şahsiyetli insandır, aşk ile tutkuludur ÖZGÜRLÜGÜNE. 



          YÖRÜKLER KİMLERDİR
Yörükler, atlı - göçebe Türk kültürüne uygun yaşantılarını diğer bir çok
Türk topluluğuna göre daha uzun süre devam ettiren ve yerleşik düzene nispeten yakın zamanlarda geçen Türk topluluklarından birisidir. Bu hayat tarzı onların karakterlerine yansıyan ve onların temel özellikleri haline gelmiş bir takım hasletleri vardır.
Mesela Yörükler hoşgörülü insanlardır. Sürekli olarak yer değiştirirler ve farklı anlayışa sahip bambaşka yaşantı tarzları olan insanlarla sürekli olarak karşılaşırlar. Bu durum onların daha hoşgörülü insanlar olmasını sağlar, çünkü onlarla barış içinde yaşamanın tek yolu hoşgörüden geçer. Kendi hayat tarzlarını korumanın başkalarının hayat tarzına saygı duymakla mümkün olduğunu görmüşlerdir.
Yörükler yardımsever insanlardır, yüksek yaylalarda çarşı pazardan uzak yaşadıkları için ihtiyaç duydukları şeyleri yine başka yörüklerden karşılamak zorundadırlar. Bu mecburiyet onlara imece sistemini ve paylaşmayı çok iyi öğretmiştir.
Çalışkandırlar, hayatlarını yaylalarda sürdürmek ve daha rahat yaşamak için ihtiyaç duydukları şeyleri kendileri üretmek zorundadırlar. Bu yüzden her yörük obası aslında bir tür entegre fabrika gibi çalışır. Peynir, yağ, yoğurt yaparlar, koyunlarından yün elde ederler, bu yün ile kilim, halı, çadır çulu, pantolonluk kumaş dokurlar, kazak, eldiven, çorap gibi giysiler örerler, deriyi işler, post, çarık, çanta, peynir tuluğu yaparlar. Kısacası her yörük obası bağımsız bir ekonomik birimdir.
Yörükler temiz insanlardır, Bir kere hep su kenarında konaklarlar. Bu sadece kendileri ve hayvanları için içme suyu teminine yönelik bir şey değildir. Temizlik de bu seçimin en önemli sebeplerinden birisidir. Hijyen şartları göz önüne alındığında o zamanların en sağlıklı ortamları mikropların yayılma riskinin en az olduğu yüksek dağ başlarıydı. Çadırında kaynatılmış temiz bezler ve kaynatılmış sıcak su kullanılarak doğum yaptırılan bir yörük gelini (geçmişin gelişmemiş sağlık şartları göz önüne alındığında) acaba gerçekten kötü şartlarda mı doğum yapıyordu.
Yörükler özgürlüklerine de düşkündürler, Özgürlükleri için tehlike olarak gördükleri ev-bark, tarla-bahçe sahibi olma işine hiç meyletmemişler, Anadolu'nun uçsuz bucaksız yaylalarında o pınar başı senin bu pınar başı benim dolaşıp durmuşlardır. yerleşmeleri için yapılan baskılara uzun süre direnmişlerdir. Yörükler bir süreliğine de olsa yerleştirilseler dahi bir fırsatını bulup yine eski yaşantılarına dönmüşlerdir. Çabalarının özeti şu dizededir:
Ferman Padişahınsa dağlar bizimdir..
Kurtuluş savaşında ülkemizi işgale yeltenen düşmana karşı Anadolu'da başlayan direniş hareketlerine hemen katılmışlar, bir çok şehitler vermişler ama Türk vatanseverliğinin en güzel örneklerini göstermişlerdir. Yörükle Türkmen arasındaki farkın da göçebelikten yerleşik hayata geçmede ,Türkmenler de Yörükler de Oğuzlardandır. Ama Türkmenler yerleşik hayata daha erken dönemde geçmiştir. Yerleşik hayata ilk geçenlere Türkmen denmiştir. Daha sonraki evrelerde yerleşik hayata geçenlere ise Yörük denmiştir. Yörükler, yerleştikleri yerdeki kültürü de benimsemiştir. Yörüklerin çoğu, İslamiyeti de Anadolu’ya geldiklerinde benimsemiştir. Anadolu’ya geldiklerinde çoğunluğu Orta Asya’daki Şamanist inancını devam ettiriyordı. Bu yüzden Anadolu’daki dağlara, ırmaklara, yerleşim yerlerine, Orta Asya’daki isimleri vermiştir. Örneğin Isparta’nın Senirkent ismi Semerkant’tan gelmektedir. Oğuzların Avşar Boyu Anadolu’daki birçok köyün adıdır. Anadolu’da şu anda 180 tane Avşar Köyü var. Antalya Korkuteli’deki Bayat, Yazır, Varsak Oğuz boylarının isimlerini taşıyor. Halen Türkiye’nin güneydoğusunda Kürtçe, Arapça konuşan çok sayıda Yörük var. Adana’daki Göksü ırmağı adını Orta Asya’daki gök tanrı inancından almıştır” diye konuştu.

        ÇADIRLARI YAĞMUR ALMAZ

Yörük çadırları ve cinsel hayat hakkında da bilgi veren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yörükler tekelerin kıllarından yapılan kara çadırları kullanıyorlardı. Çadır örtüsü yağmur yağdığında suyu içeriye geçirmezdi. Çünkü teke kılının içi deliklidir. Yağmur yağınca boru gibi olan kıllar genleşince, suyu içeriye sızdırmazdı. İçeride ateş yakılınca ise is çıkmazdı. Gözeneklerden geçerdi. Bu yüzden ‘kara çadır is tutar mı’ diye türkülerde bile çadırın bu özelliği yer almıştır.

 Yörükler ise bayırlarda çadırlarını kuruyordu. Çünkü Yörüklerin geçimi hayvancılığa dayalı idi. Yörükler bir çadırın içinde dededen toruna yaşardı. Çadırın içinde kök boyadan yapılan ala çuvallar bulunurdu. Bu ala çuvallarda giysiler ve çeyizler yer alıyordu. Beyaz yün çuvallarda ise evin bakliyat türü kuru gıdaları yer alıyordu. Çadırın içinde yere soğuğu geçirmesi için hasır serilir, üzerine de çul, çulun üzerine de keçe seriliyordu. Anne, baba, gelin çadırda yaşardı.
Eğer çadırda birisi cinsel ilişkiye gireceği zaman çadırın dışına keçeden yapılan kepenek asılırdı. Kepeneği gören içeriye girmez.

             Yörüklerle İlgili Hususlar-1

a- İran'la bir sorun çıkmaması için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da özellikle de Erzurum, Kars, Ağrı ve Urfa yöresinde konar göçer hayatı sürdüren Bozulus Türkmenleri; 1578-1640 yıllarında Orta Anadolu'ya getirilerek, Amasya, Sivas, Karaman, Ankara, Afyon, Aydın, Manisa ve İzmir taraflarına dağıtıldı. (bkz: 70)

b- Bozuluş Türkmenlerinin nüfusu, 1540'larda 7500 hane olup, 40 bin civarındaydı. Yine bu tarihlerde K. Maraş yöresinde konar göçer hayat sürdüren Dulkadirli Ulusu; 3 bin hane ve 15 bin nüfusa sahipti. (bkz:21)
c- Göçebelerin zorunlu iskanları 1691'de başlatıldı Önceleri devlet, şehirlerin et ihtiyacının ucuz ve düzenli olarak karşılanabilmesi için, göçebelerin yerleşik hayata geçmelerini istemiyordu. Özellikle salgın afetlerde, göçebelerin yakınmalarını ve yerleşik hayata dönmelerini önlemek için, göçebeliği teşvik edici Kanunnameler çıkarmıştı. Ancak, zaman içinde dış ve iç gelişmeler sonucu, Has, Zeamet, Tımar ile Lonca sisteminin bozulması, ipek yolu ticaretinin Osmanlı toprakları dışına kayması, savaşlarda teknik silah unsurunun önem kazanıp, eğitimsiz insan gücü-asker kalabalığının önemini yitirip ikinci plana düşmesi, iç ticaretin durması, kamu görevlilerine ehil olmayan kişilerin atanması, rüşvetin yaygınlaşması gibi nedenlerle Osmanlı Devleti, hasta adam oldu. Yugoslav, Yunan, Bulgar gibi azınlıklar başkaldırıp kendi devletlerini kurdular Türklerinde Osmanlı yönetimine başkaldırıp (Avşar, Yörük gibi) yeni bir Türk devleti kurmalarını önleyebilmek ve saltanatlarını sürdürebilmek amacıyla; öncelikle Avşarları zorunlu iskana tabi tuttular. Çünkü İran'da Avşar asıllı bir Türk yönetimi vardı. (1736)
d- Akkoyunlu Devleti Hanı Tur Ali Bey ölünce yerine Kutlubey, ondan sonra da devletin başına Karayülük Osman Bey geçti (1389-1432). Osman Bey'in oğullarına öğüdü; "Sakın oturak (şehirli, yerleşik) olmayın, yoksa beylik; Türkmenlik ve Yörüklük edenlere geçer..."(bkz:8)
e- Şam-Halep, K.Maraş, Yozgat, Sivas arasında yaylak hayatı sürdüren Bozulus topluluğu içinde, çoğunluğunu Avşar, Türkmen ve Yörük oba ve Oymaklarının oluşturmasına rağmen, Kürt aşiretleri de vardı. Bağdat, Hakkari, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Erzurum arasında yaylak, kışlak hayatı sürdüren Kara Ulus topluluğunun çoğunluğunu ise Kürt aşiretleri oluşturuyordu. Ancak bunların içinde de Bozoklu ve Üçoklu Türkmen oymakları vardı. (bkz: 2,7,11,19,35,40)
f- Mevlana Mesnevisi ve Divanı Kebirde adı geçen Türk Boyları: Çiğil, Hatay-Hıta (Çin'de yaşayan Salar veya Şato Türkleri kastediliyor), Kıpçak, Oğuz, Türkmen, Tatar ve Yağma.
g- KARLUKLAR: Karluklar, göçebe Türklerden bir boy veya bölüğün-topluluğun adıdır. Oğuzlar-Türkmenlerden ayrıdır. 24 Oğuz boy grubu içinde yer almaz. Karluklar, Türkmenler gibi konar-göçerdir, yaşam tarzları birbirine benzer
h- Konya'nın Ereğli ve Karapınar ilçeleri arasındaki Hortu köyüne, Beğdili oymağı-Bekdikler; 1721 yılında 171 hane olarak iskan edildi. Burada bir han vardı ve çevre bataklıktı. Bekdikler, K. Maraş tarafından Sultan 3. Ahmed'in fermanıyla buraya nakledilmişlerdi. Selçuklu ve Osmanlı döneminde kervancıların güvenliği ve rahatı için her 50 Km.'lik yerde bir Han ve dağ geçitlerine de Derbent yapılıyordu. Bu güzergahta Ereğli dışında, Karapınar ve Ulukışla'da birer Han vardı.
Yürüklerle İlgili Hususlar-2
a- Yörüklerin kullandığı "Kara Kıl Çadırın" bir benzerini tibetliler, Farslar ve Kürtler ile Suriye ve Büyük Sahra Arapları da kullanmaktadır. Bu çadırlar kara keçi kılından yapılmalarına rağmen, kuruluş, şekil, ebat ve görüntüleri farklıdır.
b- Göçebe Yörükler, çocuk doğunca; kafaları yuvarlak ve güzel olsun diye "Çelme Çeler" yani çocuğun kafasını tülbent veya bezle sarıp bağlar. Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun kafasında bu bez sarılı kalır. Bu nedenle de kafalarının arkası yumru yani biraz dışa çıkık olur. Bebeklerin hopuç edilip,sırta sarılıp taşınmaları ve yatış şekilleri de bu kafa yapısının oluşmasına neden olmaktadır. (1950-1970) yıllan arasında da bu adet sürdürülmekte idi.
c- Balıkesir-Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinin dağlık kesimindeki köylerde yaşayan (1992) Yörük kadınları, 552-744 yılları arasında yaşayan Göktürkler gibi giyinmektedirler. Paçası büzülmüş bolca bir pantolon , üstte yakasız cüppe gibi bir pardesü, belde kuşak... Bu kıyafeti, halen Moğolistan'daki hayvancılık yapan göçebeler ile Türkistan'daki yaşlı Kırgızlar da giymektedir
d- Altayların Yenisey ve Abakan-Minusink bölgelerinde yaşayan Dağlık Altay Türkleri ile, Aba, Kızıl, Kaşkay, Kaş, Kızılkaya, Şorve Tuba Türk boy ve uruğlan; Anadolu'daki Yörüklerle aynı boydan olabilir. Türkiye'ye yükseköğrenim görmek için gelen bir Hakas Türkü; konuşma tarzı, ses tonu ile yüz yapısı, siması, göz ve bakışlarıyla Yörüklere (özellikle Honamlı) çok benziyordu. (1997)
e- Yörüklüğü, konar-göçer hayatı sürdürüp, yaşayıp, çadırda kalarak, hayvancılık yapmak olarak gören, ayrıca yerleşiklerce, Yörük sözcüğünün hakaret anlamında kullanılması (kaba, dağdan inme, görgüsüz vs.) nedeniyle Silifkeli bir öğretmen bayan; kendisi Yörüklüğü kabul etmediği gibi Silifke'de de hiç Yörük olmadığını iddia etmiştir! (1990)
f- Mersin yöresinde çok bilmiş bir yerleşiğe, Yörüklerin özelliklerini saymasını isterseniz, hemen bunları sıralayacaktır: "Geçimsiz, kıskanç, görgüsüz, inat, aksi, yeniliklere kapalı, bildiğinden şaşmayan, öğüt dinlemeyen, ibret, ders almayan, ilgisiz, duyarsız, okumayı yazmayı pek sevmeyen, tepkisiz, isteksiz, hırslı değil, iyice araştırıp düşünmeden karar verdiği ve işini de rast gele oluruna bırakarak yaptığından çok pişman olan, ibadete isteksiz, üşengeç, sorumsuz davranan, cimri, kendini beğenen, çabuk kanan, kolay aldatılan, aynı hataya iki-üç kez düşen, azim sebat, gayret, sabır duyguları zayıf, dedikoducu, çabuk küsüp darılan, özür dilenip gönlü alınınca hemen kızgınlığı geçip affeden, güçlüden yana olan veya çekimser kalan, sakinlik ve sessizliği seven, hareketli sosyal yaşamdan uzak duran, genelde kendi halinde sade insanlardır"
g- Konya-Ereğlili bir Bekdik kadınının duası (1998): "Tanrı hiç kimseyi, Yörüklere ve Karapınar Türkmenlerine gelin yapmasın "
h- Yörükler, kızları gelin olarak istendiğinde, damadın ailesinin tutum ve davranışını beğenmiyorsa, kızlarını vermez. "Tanasıda büyüyünce anası gibi olur" düşüncesiyle damadın özel durumuna (okuması veya sanat sahibi olmasına) hiç bakmaz. Dünürcülere red kararının bildirilmesi üzerine, şayet kızın oğlanda gönlü varsa, kız oğlanla kaçar; bunun üzerine kız ailesi kaçan kızları için; "Yandığı yerde sönsün, kendi çilesini kendi çeksin" diyerek bu konuyu kapatırlar. Kızın geçimsizlik nedeniyle geri Ana Ocağına dönmesini istemezler. Kızları ile genellikle küsüp, bağı-ilişkiyi kesip görüşmezler. Ancak ilerde torunları olunca affedip barışırlar.
i- Türk boyları arasında anlayış ve davranış farkı var, örneğin, Kazak Türkleri aynı uruğ içinden evlenmez. (Bir göbek 30 yıl, 7 nesil bir uruğ oluşturur.) Yörükler ise genelde aynı oba içinden akrabalar arası evlilik yapar, yabancıya genelde kız vermez ve almaz. 1960'lardan sonra yabancılarla evlilikler çoğaldı.
 
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36273 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol