ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  => AŞK ÜZERİNE
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
ŞİİR KÖŞESİ

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler.

Hayadan eser yoktur, nafile bütün sözler,

Beyhude inat etme, salla hemen başını,

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.

Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme,

Bir hak için kendine, dik başlıdır dedirtme

Doğru yolu dostuna göster ama Sen gitme.

Ne derlerse huuuuu... diye salla hemen basını,

Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.

Unutma bu ocağın adi asiyaptir,

Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır.

Hakikat nene gerek o memnu bir kitaptır.

Sana en lazım olan şey, sallayarak başını,

El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını.

Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış?

Öğrenmeden dünyayı gezdim de karış karış.

Vazgeç hak sevdasından Sen de kervana karış,

Ne derlerse huuuu diye, salla hemen başını,

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.
Ebem Iramatlık Cennetce Tam Yörük Kadını


Ebem,
sandıkta saklardı pekmezi,
sunmak için gelebilecek misafire,

para,
yüklükteki yorganlar arasında
istemeye bir muhtaç geldiğinde
çıkarılmak üzere.

yumurta,
satın almaya gelecek kepiciyi
beklerken birikirdi.
adam üçünü bir arada tutup, sallardı,
cılk olmaması gerekli.

o zamanlar bazı emmiler bize
“-beş yumurta, beşi beş kuruştan”
“-beşi kaç kuruş ederin”
hesabını, sorardı

yumurtanın 'denesi on kuruş'tu, oysa;
yani dört delikli para,
bir de sarı yirmi beş kuruş vardı
ama herkes, parlak parayı tercih ederdi...

ebem; mecidiye, metelik derdi
mangırı geçmez para bilirdi
anlamazdık ne anlama gelirdi
o hala arşın ile alırdı bezi
dirhem ile okka ile satardı
“sedeyağını, dolazını”
metre, kilo demeye bir türlü alışamadı...

“nayeti
“para dediğin el kiri”ydi,
“ukubeti ölüm olur, dirim olurdu”
“sana ilazım olmazsa,
bi eşe-dosta ilazım olu(r) ”du
“yaddan yabandan bi çıka-ğelen olu(r) ”du
“gün doğmadan, neler doğardı”
“ya sende olmalı”ydı,
“ya sana verende olmalı”ydı
“sıkıp hapazından daşanı yalamalı”ydı
“çok yemeynen çok olmaz”dı
“işden değil dişden artar”dı
bu da onun hayat felsefesiydi

II
“-yoğurt penzeherdir.” demişti,
zehir lafı pek sevimli değildi
panzehir, zehire karşı zehirmiş oysa
çok sonra öğrendim, çook sonra

“-yörük ne bilir bayramı, 
Hörp Hörp içer ayranı”
oba nere, yörük ora
böğün bura, yarın şora
“-ayran her derde deva”
tuz koy, sarımsak ez, bostan doğra
kırıntı ekmek basala

'-böğün bura, yarın şora
dağda daşda
o dağ senin, bu bağ benim,
sürü ardında
geşdi çocukluğum,
genşliğim
hep ö(y) le galacaz sandık
ömrün gıymatını bilemedik
say kı yaşadık'
…..
'-zaman bizim için,
oğlakların doğumu,
guzuların kırkımı
hıdır-ellez
gündönümü
yolma, harman
Fasille çapası,
hasır dokuyumu
ekin otu ayıklaması
zemheri
mart-dokuzu
goca-ğarı soğuğu
ne bilcez
haziranı eğlulu.'

'okuma yok, yazma yok,
bilmeyiz eski-yeni
kuzular söyler bize
yılların geçtiğini'•


 Kabuklu Terörist

Durma vatan sevdalı bizlere birlik gerek,
Bir nefeste birleşmek, son karara vardık biz.
Kırıkkale Yozgatlım yine oldu tek yürek,
Al bayraklı tabutun yarasını sardık biz.

Yahudi soylulardan almış cıngıllı vize,
Her sülüğü ezeriz yürek değdi mi köze,
Serden geçilir amma vatan kutsaldır bize,
Eğilmeyen çok başı tek yumrukla kırdık biz.

Vay kabuklu terörist bomba koymuş leşine,
Çare var mı ölüme ecel basmış döşüne,
Onun gibi pisliğin rastlanılmaz eşine,
Adı ne olursa olsun parazite yorduk biz......

Gerillaymış bak hele ne dini var ne iman,
Karlı dağları aşıp Mehmet’im vurur yaman,
Yıkılıyor başına kampları duman duman,
İbrahim Ülgerlerin hesabını sorduk biz.

Ay yıldızlı bayrağı gönderimden indirtmem,
Gölgesinden korkanı arkam sıra güldürtmem,
Serhatlardan adımı çapulcuya sildirtmem,
İsteyenin kanında çok hainlik gördük biz.

Osman Öcal


OLUR YA BİR ÇATIŞMADA ÖLÜRSEM
ARKAMDAN YAS TUTMAYIN
BIRAKIN TOPRAĞIMDA RAHAT UYUYAYIM

BEDENİMDEN KOMANDOMU ÇIKARMAYIN
ONLAR BENİM GURURUMDUR
ÖLÜNCE KEFENİM OLACAK

BAŞIMDAN MAVİ BEREMİ ÇIKARMAYIN
O BENİM ŞANIM ŞEREFİM OLACAK

AYAĞIMDAN BOTLARIMI ÇIKARMAYIN
ONLAR NİCE YOLLAR AŞACAK
ŞEHİT OLURSAM SIRAT KÖPRÜSÜNDEN GEÇECEK

ELİMDEN TÜFEĞİMİ ALMAYIN
O BENİM MEZARIMA SEMBOL OLACAK

YARAMIN KANINI SİLMEYİN
AHİRETTE HESABI SORULACAK

GÖĞSÜMDEN KÖR KURŞUNU ÇIKARMAYIN
O BENİM MADALYAM OLACAK...

(Jandarma Komando Onbaşı Zekeriya Gülyaman

Yalnız Kurt 

Bize Göre Değil Bizim İçin Değil Siyaha Beyaz Demek,
Çirkin O Hala Zalime Pek Ala Yoksula Olmaz Demek,
Biz Böyle Görmedik Haramı Bilmedik Eğilmedik Bükülmedik,
Bu Şehirde Olmaz Terk Edip Gitmeli Yalnız Kurt Yenilmemeli.

Bize Göre Değil Yabanın Bağında Dal Olmak Gül Olmak
Bize Göre Değil Çirkefin Elinde Deli Olmak Zuul Olmak
Biz Böyle Görmedik Haramı Bilmedik Eğilmedik Bükülmedik,
Bu Şehirde Olmaz Terk Edip Gitmeli Yalnız Kurt Yenilmemeli.

Sana umutlarımı getirmiştim ötelerden birde hasretimi
Giderken götürecek değilim sende kalsın
Eğeti zulümlere ve boyası dökülmüş
Bu şehre inat umutlarımı besledim
Hasretimle büyüdüm sil gözyaşını
Ey yar gidişin sonsuzluk perdesini aralayacak
Başaklar boy verecek balalar soy verecek
Türküler söyleyeceğiz.
Belki kurt yalnızlığı düşecek hissemize
Hüzünler saracak ufkumuzu hüzünler
Hüzünler taze baharlar gibidir
Unutma bahar senin içinde
Nereye gidersen götürürsün
Taze tomurcuklar şimdi kavuşma diyorlar
Türküler söyleniyor bir yerlerde
Meşeler güvermiş varsın güversin
Söyleyin o yare durmasın gelsin diyor türküler
Şimdi ses ver artık yüreğini yüreğime ekle
Kanatlansın türküler.....

 Ahmet Şafak

 

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşına da,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber

 
Mehmet Akif Ersoy
 


 

     YÖRÜK MEZARLIĞI


Çorakta bir dava sürüsü gibi ak pak 
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine? 
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene? 
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın? 
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın? 
Hiç sanmam! ... 
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! . 
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz. 
Hangi mübarek dua, 
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye? 
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye? 
Olur mu be! . Olur mu? 
Bu da benim gibi adama yapılır mı? 
Aşk dediğin mendil mi? 
Buruşturup bir kenara atılır mı? 
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Yusuf Hayaloğlu

Düşünür köye karşı yörük mezarlığı.

Düşünür eski günleri.. iskandan önce
Yörük durmaz göçer, davarı nerde orda
Ha ova kırında, ha yukarı illerde
Düşünür eski günleri... iskandan önce

Bir gün bırakıverirlerdi bütün işi
Toplanır ateş kenarında konu komşu
Kıl çadırlar sökülürdü sabaha karşı
Bir gün bırakıverirlerdi bütün işi.

Toplanır rençper köylüsü yollar boyuna
Geride kalmanın yaman hüznü ruhunda
Biz yenilginin ve özgürlüğün peşinde
Toplanır rençper köylüsü yollar boyuna.

Ağlar bu mezarlıkta yörükler her gece
Bıkıp iri yıldızları davar sanmaktan
Düşünür eski günleri.. iskandan önce
Geride kalmanın hüznü yamanmış yaman.

 

Ah Biz Yörükler!

Yörük derlerdi bize,
Göçerdik kışlaktan yaylaya..

Asırlar boyunca yol aldık.
Kimimiz atlı, kimimiz yaya…

Mertlik, yiğitlikle tanınırdık.
Temizdi taşıdığımız maya..

Bir zamanlar kök söktürdük.
Haçlılar’a, Doğu Roma’ya..

Türk-İslâm mührünü vurduk.
Rumeli’ye, güzelim Anadolu’ya..

Yedi düvel karşımıza çıktı.
Bizi yok edeceklerdi, güyâ! .

Mülevves el değdirmedik.
Bacımızdaki al yazmaya..

Kur’ân’ dan, töreden alarak ilhamı,
Yeniden açılacağız
dünyaya

Yörük KızıÇıkmış dağlara
Çiğdem toplar yörük kızı
Kimi koynunda kimi zülfünde
Döke saça gider yörük kızı

Yörük kızı yörük kızı
Peşinde var iki tazı

Yörük kızının elinde kavalı
Ardından gelir yüz davarı
Bir de havalı mı havalı
Ay gibi parlar yörük kızı

Yörük kzı yörük kzı
Peşinde var iki tazı

Yırtmacı belinde entaresi var
İncecik beline ay kemeri dar
Kendinden önde gider şalvar
Hop hop oynar yörük kızı

Yörük kızı yörük kızı
Peşinde var iki tazı

Anası örmüş saçlarını
Babası taramış kaşlarını
Kimse bilmez yaşlarını
Fidan boylu yörük kızı

Yörük kızı yörük kızı
Peşinde var iki tazı

Yörük kızı çalkama yapar
İki yiğit ah ile ona bakar
Baka baka Bal'lar akar
Bal tatlısıdır yörük kızı

Yörük kızı yörük kızı
Peşinde var iki tazı 


Yörükler / Yörükler -Yörükler

taa!
Orta Asya’dan bu yana
konar-göçeriz
yaylağımız Torosları
yurt tutmuşuz
toprak, hava, su peşinde
olmuşuz
deve kervanımız,
sürülerimiz

yaz demeden,
kış demeden
savrulmuşuz
o dağ senin,
bu dağ benim
pınardan, pınara
sürülerimize
su vermişiz

aynı ev,
aynı komşu ömrünce
aynı toprağı sür, ek
her sene
ya arpa,
ya da buğday,
onunda
pahasını bilememişiz
ne verdilerse
alıp geçmişiz
muhtara,
kadı-kaymakama
beylere-paşalara hay hay
yerleşik hayatı
becerememişiz

hâlâ….bir konar göçerlik var
ruhumuzda;
bir yaylağa çıkma
coşkusu,
bir kıl çadırlarda
uyumaya hasretiz
peynirimizde
kekik kokusu
gönlümüzce içememişiz
her pınardan
avuçlar dolusu su
devesi
elinden
alınmış
yörükleriz


Orta Asya’dan bu yana
konar-göçeriz
yaylağımız Torosları
yurt tutmuşuz
toprak, hava, su peşinde
olmuşuz
deve kervanımız,
sürülerimiz

ne biz farkına vardık 'yörük' oluşumuzun
ne bizi adam yerine koyan
iki arada bir derede sanırım yok olup gitmekteyiz, 
hazan yaprakları gibi
ne köylü, ne şehirli olabildik,
Yörük kalmamıza da izin verilmedi sanırım

hankı aşiretden olusan ol boba gel seni
bi gucaklayayın Orta Asyadan getirdiğin toz gokuyosun 
hala, anamın kucağı gibi,
güçcük gardaşımın ağzındahı ana südü gokusu 
ğibi valla gaarrrddddaaaaşşşşş!

Yörükler / Yörükler - Yörükler Yerleşiyor

ebem dalıp gittiklerinde anlatmıştı
anlatmıştı bir defasında
“-bizim geçimiz varıdı iki belik
Alacinlerde, Gürdutlarda güderdik
Gaziri baya kömeli bi köyüdü, daha
yörükler konmamıştı
bu taraflara
hayal-meyal hatırlayon da
....

**
bi güdük eşek;
dört dönüm arpalıkdan bahalı
o ğünkü geçer akça oyudu,
kimse tarla-takkadan anamazdı kı
derdi-ğünü geçisi-goyunu

Fatma Halan,
“yatakta hasta var” deye
mültezimi kandırdı
yorgan örtüp teze sıpayı,
öşürden kaçırdı,

vatandaş kendi malının hırsızıydı
gaz-bez-duz gelse, aslan payını
Halk Partililer alırdı...

köylüye; bu ne öşür,
bu ne yol parası
paramız yok deye Deden
Borlu yolunda çalışdırıldı,
sankı bizim yolumuz-belimiz
tamamıdı
odun kestin ceza,
olmadı nohuz davası
köylü onun uçu Demukratıdı”

“-bu köyde olmadı; ne an kavgası
ne de sağ-sol davası
ne demokratlar kininden vazgeçti
ne Halk Partililer,
başkasına oy verdi..

iş başına geldi de Demokrat Parti
insan olduğumu öyle anladım
sanki köyün yolu tamamımış gibi,
Uluborlu, Senget yollarında
Gazma-kürek salladım”

“-mültezim dedinde
Gundallı’ya zalım bi mültezim gelmiş
asdığı, asdık
kesdiği kesdik
çaldığı düdük
zalım mı, zalım bişiy

bunu köy odasında musafir edmişler
senin ki;
“-osdurulmadık yatağ isderin”
deye dutdurmuş
laf dinledememişler,
kimsenin adam yerine goyup selem vermediği
Delioğlan’a “-sen bilin” demişler

Delioğlan da gelmiş odaya
herkeş getmiş evine
o hala mülcem mülcem
elinde bi tımılı çakı, bi gamış
erinmeden ha bire gamışşı düzeldir,
içini oyarımış

etmiş-edememiş mültezim
“-sen ne yapıyon be adam”
deye hitdetlenmiş
Delioğlan
“-zabret hele ıçcık
bi kertik var da
ırandıman alaman hinci
onu da düzüvüre(yi) n”
“-nolcağ o”
….
“-ne o, nolcak o”
“-sana dakacaz” demiş

adam bön bön bakmış,
“-dağın başındakı bi köye
biri daha geli de” demiş
“-osdurulmadık yatağisderin derse
netcez
topu-topu bi yatak var yeni,
eyisimi ben hinciden işi
garantiye alayın dedim de” demiş

mültezim gayet masum ve cılız bi sesinen
“-len hay Allah mustakını versin
olu mu len öyle şey
ben horata etdiydim be”
demiş

 

İbrahim Çelikli

YÖRÜK MEZARLIĞI


Çorakta bir dava sürüsü gibi ak pak
Düşünür köye karşı yörük mezarlığı.

Düşünür eski günleri.. iskandan önce
Yörük durmaz göçer, davarı nerde orda
Ha ova kırında, ha yukarı illerde
Düşünür eski günleri... iskandan önce

Bir gün bırakıverirlerdi bütün işi
Toplanır ateş kenarında konu komşu
Kıl çadırlar sökülürdü sabaha karşı
Bir gün bırakıverirlerdi bütün işi.

Toplanır rençper köylüsü yollar boyuna
Geride kalmanın yaman hüznü ruhunda
Biz yenilginin ve özgürlüğün peşinde
Toplanır rençper köylüsü yollar boyuna.

Ağlar bu mezarlıkta yörükler her gece
Bıkıp iri yıldızları davar sanmaktan
Düşünür eski günleri.. iskandan önce
Geride kalmanın hüznü yamanmış yaman.

 Ah Biz Yörükler!

Yörük derlerdi bize,
Göçerdik kışlaktan yaylaya..

Asırlar boyunca yol aldık.
Kimimiz atlı, kimimiz yaya…

Mertlik, yiğitlikle tanınırdık.
Temizdi taşıdığımız maya..

Bir zamanlar kök söktürdük.
Haçlılar’a, Doğu Roma’ya..

Türk-İslâm mührünü vurduk.
Rumeli’ye, güzelim Anadolu’ya..

Yedi düvel karşımıza çıktı.
Bizi yok edeceklerdi, güyâ! .

Mülevves el değdirmedik.
Bacımızdaki al yazmaya..

Kur’ân’ dan, töreden alarak ilhamı,
Yeniden açılacağız
dünyaya..

Özlem duyarız yıllardır,
Yörüklerin toplanacağı kurultaya..

Ben yörük, Ay yörük..Siz kondunuz mu

Su söyle
Göl söyle
Şavkı vurmuş
Ay söyle.................

Dünü dolu
Yarını yarım
Bir gün de ince ince
İnceden
Bir hilal söyle...............
...................................
Güneş put mu, sana
Bir ay söyle yörük lambası
Gönlümü söyle
Yanına bir yıldız
Bir yıldız söyle

 

Galip Kemali Günay

Yörükler

Dünyaya yayılmış tam yedi koldan
Sırtında ok yayı gidermiş yoldan
Bazen anadoludan bazen uraldan
Dörtbin yıllık tarih yazmış yörükler

Osmanlının temelini kurmuşlar
Şeyh edebaliden öğüt almışlar
Bizans tekfuruna haber salmışlar
Düşmanını bulur ezer yörükler

Bazlaması çökeleği çorbası
Giyinmiş kuşanmış yayla urbası
Torosların zirvesinde ovası
Sipsi çalar ayran süzer yörükler

Semeri sırtında develer atlar
Çadırı kurar gidince katlar
Keçisi koyunu yayılır otlar
Bazen yayla yayla gezer yörükler

Tarhana yaparlar odun toplarlar
Teke zodlatması çalar hoplarlar
Ateş yakar üzerinde zıplarlar
Bayramda düğünde tozar yörükler

Can dostuna kurban olur kul olur
Sohbeti hoş sözü şeker bal olur
Misafire ikramı bol olur
Binbir çeşit nimet düzer yörükler

Sarı keçi kara keçi avşarı
Yüzünde parlıyor allahın nuru
Ertuğrul gazide gizemli sırrı
Tarihe bir sayfa kazar yörükler

Umut sucum okur gezerde yazar
Dostuna dost olur düşmanı ezer
Başına geleni önceden sezer
Fesatın oyununu bozar yörükler

 

Umut Suci

 

 

Yörük Kızı

Salınarak gelir kuyu başına,
Kovaları elde, yörük kızının.
Görünce vuruldum kalem kaşına,
Başörtüsü belde, yörük kızının.

Olmayan aklımı kaçırdım baştan,
Günlerce yemedim kesildim aştan,
Hatırını sortum alıcı kuştan,
Kokusu var yelde, yörük kızının.

Yürüyüşü tek, tek nazlı tay gibi,
Güleç yüzü gökte duran ay gibi,
Kirpikleri ok olmuş, kaşı yay gibi,
İzi kaldı yolda, yörük kızının.

Dolunay misali on beş yaşında,
Sevgiyi okudum hilâl kaşında,
Yaradan korusun yazı, kışında,
Olsaydım sağ kolda, yörük kızının.

Doğuştan yapılmış sürmeler gözde,
Tanışmak istedim sıklıdım sözde,
Suyu alıp döndü sürüsü düzde,
Köpeği de yalda, yörük kızının.

Tozlanarak geldi yerde fistanı,
Başı öne eğmiş örtük his anı,
Buram, buram koktu duy gülistanı,
Dursunî kal telde, yörük kızının.

24/11/2006

 

Dursun Yeşil

Konargöçer Yörüklerdeniz.

Orta Asya’dan çıkılan yolda, konargöçeriz.
Atlı yaya önünde, hep yürür sürülerimiz.
Yaylağımız Torosları, yurt tutup yerleşmişiz.
Kara koyun-Ak koyunlu, Avşar Yörüklerdeniz.

Yaz kış, dağda ovada, sürülerimiz dolaşır,
Kıl çadırda, koyun, keçi, teke davar kaynaşır,
Oğlaklarımız otlayıp, birbiriyle yarışır,
Karakeçili-Sarıkeçili, Yörüklerdeniz.

Anamas, Söbüce, Kartal, Varsak, Kayabaş, yayla,
Yörük derler bize, konargöçeriz, yayla, yayla,
Atadan oğul’a, gelenek taşınır, sırayla,
Karaözlü, Beyliler, Eymür Yörüklerdeniz.

Dağda, reyhan, kekik, çam kokusu bir başka olur,
Bin bir çiçeğe arılar konar, balda kokulur,
Yayıkta ayran, yoğurt, peynir yaparken coşulur,
Karaman, Beyliler, Toma, Erle Yörüklerdeniz.

Sofrada hiç eksik olmaz, kavurma, ayranları,
Bakır taslarda sunar, o güzel Yörük kızları,
At, avrat, silahla meşhurdur Yörük obaları,
Hayta, Honamlı, Bıyıklı, Eski Yörüklerdeniz.

Gecenin sessizliğinde, kurt ulur, kartal uçar,
Obalarda akşam koyu sohbetler sözü açar,
Gece ışık saçan çoban yıldızı, sabah kaçar,
Oğuzhanlı, Yapağılı, Melli Yörüklerdeniz.

Kışın Toros yaylalarından ovaya inilir.
Yaylaya çıkışta, inişte zahmetler çekilir.
Türk kültüründe hep atanın izinden gidilir.
Karateke, Karaçalı, Tırtar Yörüklerdeniz.

Antalya’nın ovası, Yörüklerin yuvasıdır.
Murtuna, Alaylı, Kındıra Yörüğü farklıdır.
Bu yörenin Yörüklerinin ismi hep namlıdır.
Hacıeselli, Yeni Osmanlı, Yörüklerdeniz.

Yörük geleneğine, Yörükler sahip çıkmalı,
Nesillere destanını aktarıp, yaşatmalı,
Bir gün Yörükler kurultayında buluşmalı,
Oğuz han soyundan gelen yiğit Yörüklerdeniz…

 

 

 

Erdoğan Kırmızıoğlu

 

Yörükleri Obasında Göremedim Bu sene

Hani yaylamızın çam kokulu dağları
Bülbül bile terk etmiş viran olmuş bağları
Pınarları kurumuş çağlamıyor suları
Yörükleri yaylasında göremedim bu sene

Sürüsüyle güdülürdü koyun ile davarı
Peşi sıra gezinirdi yörüklerin kızları
Develeri yok gayri kişnemiyor atları
Yörükleri obasında göremedim bu sene

Keklik ile tavşan idi şahinlerle avları
Kavurmaydı sofralarda ayranınan aşları
Konup göçüğ gideriken obamızdan yukarı
Yörükleri yol boyunda göremedim bu sene

Binbir çeşit ot bürürdü dağı taşı yazları
Çagladımı köpürürdü derelerin suları
Değirmende döndürürdü koca koca taşları
Yörükleri değirmende göremedim bu sene

Yörük kızı tuluk asar yağlı ayran yapardı
Çalkamacı bakır tasda misafire sunardı
Hürmetinen bir elini göğsünede tutardı
Yörükleri çadırında göremedim bu sene

M.Tamer Altıparmak

 

Yörük kızı

Kır atımın yelesine yapıştım
Yörük kızı zöhre'yinen kapıştım
Kız bana bir haller oldu tutuştum
Gurban olam yörük kızı dön hele
Gel nazlanma doru attan in hele

Atı bağla otlasın şu kenarda
Testini ver doldurayım pınarda
Güzel varmı seninle bir ayarda
Gurban olam yörük kızı dön hele
Gel nazlanma doru attan in hele

Ata binmiş eğeri yok gemi yok
Türkü söyler tasası yok gamı yok
Kız senin hiç merhametin de mi yok
Gurban olam yörük kızı dön hele
Gel naz etme doru attan in hele

Güzelliğin akılları alıyor
Kaşın gözün uykuları bölüyor
Baki geldi yollarına ölüyor
Gurban olam yörük kızı dön hele
Gel nazlanma doru attan in hele...

 

Naki Baki

Yörük Çadırı

Seslendiler yörük çadırından;
' Uğramadan geçme buradan,
Gel bir bardak çay vereyim,'
' Yok sağol, gelmeyeyim,'
' Gel, bazlama da var sıcacık...'
' Hadi, seni kırmayıp geleyim.'
'Geç, otur şöyle rahat et..'
' Ben, rahatım etmeyin zahmet...'
' Buyur, şöyle afiyet olsun,'
' Size bir müzik açayım, gönlünüze neşe dolsun! '
'Elinize sağlık pek de güzel olmuş,
Aaaa, yeni bir de bebeğiniz olmuş! '
Nurtopu gibi maşallah,
Sağlıklı, uzun ömürlü olur inşallah! '
' Yedik içtik, hakkınızı helal edin,
Biz de bekleriz, siz de gelin...'

(08/07/07 10:44)
(Antalya /Beydağları)

 

Yörük kızı

İnce belli uzun boylusun
İnan çok iyi huylusun
Senin yokki kusurun
Tanrım seni korusun

Bir gün beni seversen
Çok mutlu olacaksın sen
Nerelerdesin aylardır sen
Seni her gün arıyorum ben

 

Cafer İşler

Alamanya Macerası 9 Yörüklük de..

“-boba geç onu sen hinci bizi isgan etmemişler mi dedin
etmeden gedeydiler
adam yerine gomamışlar mı
gomasalrdı gene
ebem ıramatlık varıdı da
yüzü mancar gibi gıpgırmızı
dedem de öyle
gözleri parıldardı
sürünün arkasını deşirecez deye
ne gam ne kasavet
valla gün bulur gün yerleridi
ellerinden de her iş gelidi
hinci gala-gala iki cızı yere gala-galmışıyız
etdiğimiz yenmez,
dutduğumuz keyilmez
onnar ayıntab’dan dut da
afıyona gelesiye, Uşağa, Manisaya varasıya
Antelle’de kim varısa
dağ-bayır, çay-çayır
adım adım, goyak-goyak,
her yerleri bilirler, tanırlar
görürler, görüşürleridi
hinci kim kimin yanına varıyo
kim gurbetteki oğlunu gızını zeyaret ediyo
kim ağız dadıynan yoğurt çökelek yeyo”

[ ]

“-ikdiba
bu memliketdeği insannara bak,
esgiden binaları Urumlar yapıyomuş,
Göşmen Yusuf’da
o yandan bu yana gelenner gibi,
bu yandan geden Urumlar gibi
elinden her şey geliyodu
bi de bize bak Alla(hını) se(verse) n
kör eşşek elimizden su işmez
Osmannı bizi isgan ediyon deye
almış elimizden deveyi,
davarı,
iki cızı toprak,
iki öküz, bi eşek
toprakdan ayran oluyo mu
ayran esgi dadı veriyo mu
Osmannı isgan ediyo ayaklarına
Yörüğü yoğ etmiş,
mahfetmiş
habarınız yok”
“-neyise boş ver celallenme”

 

 

 

İbrahim Çelikli

 

 

ar vurdumduymazmışız ya!

Yörük kızı

Hâl betere gelir mi?
Söz yetere gelir mi?
Yörük kızı sevenin,
Sırtı yere gelir mi?

Gör sevdiğim yananı,
Diz çöküp, yalvaranı.
Razı etmek zor imiş,
Senin gâvur ananı.

Gür saçın örükleri,
Gönlümün körükleri.
Yaylada keçi güder,
Milas'ın Yörükleri.

Açmış toprak çanağı,
Zeytinyağlı banağı.
Ballı elmaya benzer,
Yörük kızın yanağı.

Bak Sodra'nın taşına,
Bulut değmiş başına.
Sevdim Yörük kızını,
Rastık aldım kaşına.

Gelmiş Çomakdağı'ndan,
Gider yolun sağından.
Asla pişman olmazdım,
Öpseydim yanağından.

Milas Beçin Kalesi,
Al al olur lâlesi.
Yârim deveyle gezer,
Yörüktür sülâlesi.

Yörük kurmuş çadırı,
Suya salmış katırı.
Bir tas ayran içirse,
Kırk yıl geçer hatırı.

 

Zeki Çalar

Yörük Kızı

garip bir hüzün var bu akşam yüzünde
başak tarlası saçlarında güneş batmakta
turkuvaz mavisi gözlerinde çocuklar
oyunlar oynamakta
kahkahalar çınlamakta sert yüz hatlarında
pembe minik dudaklarından
bir türkü yayılır babanın atının nal sesleri
engin yaylaların doruklarında yankılanır
sarp yamaçlarında kirpiklerinin
bir bülbül gül dikeni batmış
göğsünü göz yaşınla serinletir
onmaz yarası sızılamaz gayrı

bir garip hazan var bu gece gözlerinde
uzaktan dişi bir kurt ulur
pençelerinin şavkı vurur
çilli yanaklarına ay ışığında
dişlerinin arasında namert artıkları
gözlerinden nefret kırmızısı damlar
uyuz bir it olur kucağında kıvrılır
bülbülü yalar ellerini yalar kuyruğunu
dürer büker sokar bacaklarının arasına
bilir anasının hiddetini de himmetini de
ey bu coğrafyanın anası bacısı karısı
ninnilerinle uyuduk rüyalarımızda Kosova
kan gölüne şavkı düşmüş Ay ve Yıldız
büyüdük serpildik ilk adımlarımızda
senden güç aldık ensemizde nefesin
senden öğrendik civan mertliği
düşmana amansız vurup kelle almayı
dosta düştüğünde el vermeyi
sen Yörük kızı Kübra Hatun
evlilik yıldönümün kutlu olsun

 

 

 

Dolunay Odabasi

 

Yörükler

Dünyaya yayılmış tam yedi koldan
Sırtında ok yayı gidermiş yoldan
Bazen anadoludan bazen uraldan
Dörtbin yıllık tarih yazmış yörükler

Osmanlının temelini kurmuşlar
Şeyh edebaliden öğüt almışlar
Bizans tekfuruna haber salmışlar
Düşmanını bulur ezer yörükler

Bazlaması çökeleği çorbası
Giyinmiş kuşanmış yayla urbası
Torosların zirvesinde ovası
Sipsi çalar ayran süzer yörükler

Semeri sırtında develer atlar
Çadırı kurar gidince katlar
Keçisi koyunu yayılır otlar
Bazen yayla yayla gezer yörükler

Tarhana yaparlar odun toplarlar
Teke zodlatması çalar hoplarlar
Ateş yakar üzerinde zıplarlar
Bayramda düğünde tozar yörükler

Can dostuna kurban olur kul olur
Sohbeti hoş sözü şeker bal olur
Misafire ikramı bol olur
Binbir çeşit nimet düzer yörükler

Sarı keçi kara keçi avşarı
Yüzünde parlıyor allahın nuru
Ertuğrul gazide gizemli sırrı
Tarihe bir sayfa kazar yörükler

Umut sucum okur gezerde yazar
Dostuna dost olur düşmanı ezer
Başına geleni önceden sezer
Fesatın oyununu bozar yörükler

 

 

 

Umut Suci

 

Yörükler 2-Yörük Beyi

Löngür

o akşam misafirdi köyodasında yörük beyi
anlayamadığım,
tanımadığım bir sürü kişiden bahsedildi
çocuklarından,
macerasından,
ikinci karısından
obasından, kervanından
çadırından yaylağından, kışlağından
yaşayıp, yaşamadığından,
hatta ölüm anlarından

yörüklerin hikayeleri,
darb-ı meselleri,
menkıbeleri
lakaplarını garip bulduğumuz daha bir sürü kişi
hasretle, övgüyle, coşkuyla
hüzünle yadettiler eskileri

dik duruşlu,
uzun boylu
iri-yarı,
kaytan bıyıklı
fesli, yağlıklı
gümüş zincir köstekli saatli
sedef kakmalı ağızlıklı
gümüş tabakalı
gür sesli
mercan tebihli
çul pantolonlu,
filan beyin oğlu
yörük beyi
sordu,
cevapladı
anlattı

 

 

 

İbrahim Çelikli

 

Yörükler / Develer Geçiyor -Yörük Beyi

ertesi sabah erkenden
Akgedik’de soluğu alanlardan öğrendim
“-yokmuş
yokmuş Koca Çayırda hiç kimse”
ne oörük obası, ne Allahın bir kulu
ne bir Yörük kervanı,
ne bir Yörük,
ne bir toz bulutu
ne yayılan bir sürü
ne de bir deve”

sanki ne gelmişler,
ne konmuşlar
ne gitmişler

ne zaman kalkmışlar
ne zaman
denklerini sarmışlar
yola düzülmüşler de
göz ala bildiğine
Kaşıkara Ovasını
Gencelli Ovasını
Senget Ovasını
ne zaman aşmışlar
ne toz
ne iz

topu topu
anılarımıza kazınan
deve,
önde giden eşek
eşekteki Yörük Kızı
iri-yarı,
hıltarlı
birkaç köpek
……..
birkaçta deve boku
biraz kırıntı anı
yörüklük coşkusu
o kadar işte

ha! ,,, bir de o örflü beyin fesi
köstekli saati
deve çanlı, daşşaklı yoğurt hikayesi
ve deve çanının sesi,

 

 

 

İbrahim Çelikli

 

anılarımıza kazınan
deve,
önde giden eşek
eşekteki Yörük Kızı
iri-yarı,
hıltarlı
birkaç köpek
……..
birkaçta deve boku
biraz kırıntı anı
yörüklük coşkusu
o kadar işte
....


o kadar olmadığını anladım
bu gün karşılaştığım 'Yörühgızı'nın koca koca gözlerinden,
dolgun canlı dudaklarından,
örüklü saçlarından,
kanlı canlı yanaklarından

hala karşımda Yörük kızı, kervanın en önünde
..............
hâlâ geçiyor develeriyle Yörükler......
gönlümün uzayıp giden yollarından

vakit ayırıp emek verdiğiniz için teşekkürler
 (Sevim Aslanalp)

mümkün olsa da o sesi verebilseydim
tok.. ağır baskın bir çan sesi
deve başıyla bir hareket
bir o bir bu
olmadı şu yana
benim ağammm
zengiiinn zengin

biraz yumuşak
bir sağa bir sola
ner.. dennnn
ner dennnn

diğeri küçük
tiz
öne ve arkaya
ordan
burdan
ordan burdan

yerleşik hayata geçemedik can
beceremedik

yörüğüz
köylüyüz hala

derin muhabbetle

 

Yörük Kızı

Şu gönlümü çaldı bir yörük kızı,
Önünde bir sürü kınalı kuzu.
Sardı yüreğimi derin bir sızı,
Yitirdim izini ciğer paremin.

Elâ gözlü yârim onbeş yaşında,
Dere, tepe gider, koşar peşinde.
Davar güder iken dağlar başında,
Yitirdim izini ciğer paremin.

Nice güzelleri güzel saymadım,
Suna boylu nazlı yâre doymadım.
Aranmadık köşe bucak koymadım,
Yitirdim izini ciğer paremin.

Eylül 2003

 

Basri Turan

 

 

Yörük Kızı

Uç etekli yörük kızı
Yanakların kıpkırmızı
Geziyorken yaylanızı
Seni sevdim yörük kızı.
..........
........

Rüştü Böle..

 

 

 

 

 

 

 

Yörük Kızına


Özlem ateş olup küle döndürdü filizleri
Zehir döktü yaprak,dal kırıldı
Lal oldu gökler,yıldırımlar karanlıkta kaldı
Esmiyor artık meltemler gökler ateş oldu
Mihenk taşı kırıldı elmas taş,cam yakut oldu
İntizarın şimdi bir şirpençe büyüdüğün yerde
Merhem kabul etmez bu illet düştüğü yerde
Sen ey gökleri gözlerinde tutan asude
Elbet seninde felek te bahtın kararır
Nalan olur seninde sevdan, gönlün kararır
Ellerin duaya seninde kalkmaz olur
Mabedin ölü taş duvarlar olur
Ezim ezim ezilirken, gök ve yer arasında
Layıkmıdır bunca cefa insan arasında
Derken kor zindanlarda beni hatırla
Eskidikçe hatıraların volkan gibi vursun
Rengin siyahtan sarıya dönüp dursun
İntizari an olup saysın zaman vaktini
Nilüfer kefenlerde beni,taş kefende seni
Bulup kavuştursun aynı topaklarda yar
Sen ve ben, ateş, su gibi
Hayat ve ölüm gibi

 

 

 

Mehmed Sahin

 

 

Yörük Ali Efem

Efem seni büyüklerimden dinledim.
Birazda siyah beyaz filmlerden izledim.
Asıl seni Sabahattin BURHAN’ dan dinledim.
Milli mücadele günlerini,
Kuvva-i milliye ruhuna özledim.
Başında cepken,
Sırtında camadan,
Ayakta potur,
Hele kıvırcık Söke çizmesi,
Altında doru at.
Hey gidinin efesi efelerin efesi.

Kendin için bir şey istemedin.
Sadece milli mücadele diledin.
Amacın düşmanı atmaktı yurttan.
Efeliği yaşadın, yaşattın.
Kızanların doymayınca yemek bile yemedin.
Sen Hz Ali’yi izledin.
Ceviz ağacının dibinde düşmanları gözledin.
Nefes aldırmadın düşmana,
Adına duyan geliyordu imana.
Ne yazık ki, ayaklarını kaybettin İzmir’de
Haksızlığa görünce,
Dua ettin Allaha.
İyi ki ayaklarımı kaybettim diye.
Efem sen ayaklarını kaybettin,
Hele biz, hele biz
Ruhumuza kaybettik.
Bizi sende affet efem.

Sünnet düğünündeydim bu akşam.
Herkes sarhoş, bende mi sarhoşum ne?
Kadınlar gerdan kıvırıyor,
Kızlar yarı çıplak.
Erkekler gözleri ile zinada bu akşam.
Oyunlar duruyor, zeybek çalıyor.
Arkadan sesler geliyor,
Efelerin efesi diye!
Dört kızanın çıktı oynamaya,
Hani güzel de oynadılar efem.
Milli bayram olsa anlardım.
Sarhoş muyum ne?
Anlayamadım.
Adına kültür dediler.
Sarhoş masalarına meze oldular efem.
Senin bize öğrettiğin efelik bu değildi.
Sakın bana sorma,
Cevap veremem.
Dedim ya,
Ben sarhoşum galiba efem.


Ahmet Keleş

 

Yörük Dayı

Gündüzlerin soluğu kesilmiş ne etsem
Ey yürük dayı
Bu yollar bitmez derler
Bense yorgunum, uykusuzum ne etsem
Ey yürük dayı

Garipler inlemez olmuş bu devranda
Nerede Hak ışığı garip Karaca
Soluğumuzu kesebilirler mi yoksa söyle
Ey yürük dayı

Güldüler bana, şu yırtık çorabıma
Hani küfretsem de tövbe desem ya değmez
Ne etsem bilmem
Ey yürük dayı

Durmam gayri bu diyarda
Bu gecelerin gündüzüne giderim
Pinti aşık bitti gayri bu yolda
Ne etsem bitecek
Ey yürük dayı

BEN BENDE DEĞİLİM ELLER GİBİYİM

 

Bir gün şaşırıp da; beni sorarsan

Rüzgârda savrulan, küller gibiyim.

Halimi düşünüp, seni yorarsan

Çamura bulanmış, seller gibiyim.

 

Yaşarım öylece, yasın tutarak

Bilesin bendesin; senden çok ırak

Ne haldedir diye; edersen merak?

Sonbaharda esen, yeller gibiyim.

 

Kalmadı keyifim, sevincim bitti

Keder deryasında, huzurum yitti

Var günde dost olan; zor günde gitti

Dut yemiş bülbülde; diller gibiyim.

 

Bir sevda yüklenir; katlanır kat kat

Gör de şu halimi; yerden yere at

Çıkar yüreğimi; haraç, mezat sat

Ben bende değilim, eller gibiyim.

 

Ölüm kurtuluşum; ecel  isterim

Hayatım olmuştur; sirkte gösterim

Adın bağrımdaki; nurlu bir terim

Yaprağı sararmış, güller gibiyim.

 
SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36269 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol