ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  => Göktürkler
  => Uygurlar
  => Karahanlılar
  => Türkler'de Islamiyet
  => Cengiz Han
  => Büyük Selçuklu
  => Oğuzların Boy Teşkilatı
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Uygurlar

UYGURLAR

Uygurlar, Büyük Hunlar' ın torunlarıdır. Bunlar Selenga Irmağı etrafında yaşıyorlardı. Erkin denen Uygur beyleri Göktürk Devleti' ne bağlı iken Göktürk Devleti 630' da Çin hakimiyetine girince Uygurlar bağımsız bir devlet oldular ve beyleri İlteber adını aldı. 646 yılında Uygur Kağanlığı kuruldu, fakat ikinci Göktürk Devleti' nin meşhur kağanı Kapgan bunları yeniden devlete bağladı. Uygurlar nihayet 745 yılında Göktürk Devleti' nin içine düştüğü kargaşalıktan faydalanarak, beyleri Kutlug Bilge Kül' ün idaresinde bu devleti ortadan kaldırdılar. Kutlug Bilge, Uygur Kağanı oldu.

Uygurlar bir taraftan dağınık Türk kabilelerini kendi idareleri altında toplarken bir yandan Çin üzerindeki baskıları artırdılar. 751 yılında, yani Uygur Kağanlığı' nın ilk yıllarında büyük çin ordusu Talas Meydan Savaş' ından Karluk ve Araplar' a mağlub olmuş, böylece Çin' in kuvveti büyük ölçüde kırılmıştı. Türkler artık Çin' in iç işlerine karışıyorlardı. kutlug Bilge' den sonra Moyunçur, sonra da onun oğlu Bögü Kağan Uygur tahtına oturdular. Uygur Devleti' nin en parlak çağı Bögü Kağan' ın yirmi yıllık hükümdarlık devridir.

779' da Bögü' nün yerine Tung Bağa Tarkan, arkasından Külüg Bilge ve Kutlug Bilge kağan oldular. Son büyük hakan Külüg Bilge 833' de öldürüldükten sonra, devlette iç kargaşalıklar çıktı. Uygur federasyonu içindeki en güçlü Türk uruklarından Kırgızlar gitgide kuvvetlenerek onlara rakip oluyorlardı. Bu arada Uygurları' ı kuvveten düşüren başka birşey daha vardı. Vaktiyle Bögü Kağan tibet seferinden dönerken oradan Mani Dini rahipleri getirmiş, bunlar vasıtasıyla Uygurlar' ı Mani Dini' ne sokmuştu. Türkler' in hareketli ve savaşçı tabiatına aykırı düşen, onları temel gıdaları olan etten bile uzaklaştıran bu din, memlekette genel bir uyuşukluk yarattı. Sonunda Kırgızlar 840 yılında Uygur başkentine girerek, Uygur Hakanı dahil, halktan pekçok kimseyi kılıçtan geçirdiler. Böylece Uygur Devleti son buldu.

Uygurlar bu mağlubiyetten kendilerini kurtarıp toparlayacak bir varlık gösteremediler. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugün kü Doğu Türkistan (Turfan ve Kaşgar) tarafına göç ettiler. Oralarda birer kağanlık kurdularsa da bunların fazla bir siyasi ve askeri başarısı görülmedi. Ancak Doğu Türkistan' daki Uygur Devleti, Doğu-Batı ticaret yolları üzerinde bulunduğu için iktisadi bakımdan çok gelişti. Onuncu Yüzyıl başından Onüçüncü Yüzyıl başındaki Cengiz istilasına kadar Uygur Devleti' nde san' at ve edebiyat çok gelişti. İslamdan önceki Türk tarihinde medeniyet eserleri bakımından en zengin dönem bu Uygur çağı olduğu için, Türkiye Cumhuriyeti zamanında bazı kimseler "medeniyet" kelimesi yerine Uygur adının yanlış bir şekli olan "Uygar" sözünden "Uygarlık" diye bir kelime uydumuşlardır. Bugün bazılarının "medeniyet" yerine kullandığı "uygarlık" sözünün aslı budur.

KAYNAK: Tarihte Türkler-Prof.Dr.Erol Güngör

 

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36503 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol