ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  => Göktürkler
  => Uygurlar
  => Karahanlılar
  => Türkler'de Islamiyet
  => Cengiz Han
  => Büyük Selçuklu
  => Oğuzların Boy Teşkilatı
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Karahanlılar

KARAHANLILAR

Orta Asya' da ilk Müslüman-Türk devleti Karahanlılar' dır. Karahanlılar Uygur Devleti' nin zayıflayıp dağılmaya yüz tuttuğu Dokuzuncu Yüzyıl ortasında Orta Asya' nın batı kısmında yaşıyorlardı. Başkentleri şimdi haritadan silinmiş olan Balasagun şehri idi. Doğudan batıya çok geniş bir sahaya yayılan Karahanlı Kağanlığı Doğu, Batı ve Merkez olmak üzere üç hakimiyet bölgesine ayrılmıştı. Sonraları şimdiki Doğu Türkistan' da bulunan Kaşgar şehrini devlet merkezi yaptılar. İlk defa Karahanlı hükümdarlarından Bazır Han' ın oğlu Saltuk Buğra Han, Onucu Yüyyıl' ın ilk yarısında Müslümanlığı kabul etti. Eski tarihlerin bildirdiğine göre, Saltuk Buğra Han ile birlikte iki yüz bin çadır halkı daha İslam Dini' ne girmiştir ki, bu aşağı-yukarı bir milyon kişi eder. Böylece o çağda Orta Asya' da en kudretli Türk Devleti Müslüman olmuş oluyordu.

Karahanlılar bu tarihten sonra öbür Türk boylarını da İslam birliğine sokmak üzere çalıştılar. Bunların zamanında bilhassa Kaşgar bölgesinde İslam kültürü çok yoğun bir şekilde işlendi ve pek çok kıymetli eser meydana getirildi. Bu eserlerin en önemlilerinden biri Kaşgar' lı Mahmut' un yazdığı Divanu Lugat' ı-Türk' tür. Türk lehçelerinin bir ansiklopedisi olan bu eser, Karahanlı Hakan Ailesi' nden olan Mahmud tarafından Arapça yazılmış ve Bağdad' da Abbadi Halifesi' ne sunulmuştur (1077). O tarihlerde Türkler İslam Dünyası' nda gün geçtikçe nüfuz kazanıyorlardı. Eski Türkler' in Dünya hakimiyeti ideali şimdi İslam ideolijisi ile birleşmiş ve Türkler' e yeni bir ufuk açmıştı. Öyle ki, Hazret-i Muhammed' in Müslüman Araplar' a "İleride bu ümmetin efendisi Türkler olacaktır" dediği rivayetleri dolaşıyordu.

Kaşgar Mahmud' un kitabında bu üstenlik havasına rastlıyoruz. Kitabın başlangıcında Cihan hakimiyeti' ni Tanrı' nın Türkler' e verdiğini, herkesin Türklere muhtaç olduğunu, bunun ,ç,n Türkçe öğrenmek gerektiğini söylüyor. Yine bu devirde Karahanlılar' ın saray nazırı Yusuf Has Hacib tarafından yazılan Kudadgu Bilig adlı manzum eser, özellikle devlet idarecisi olaacaklar için öğütler verir ki, o çağda hiçbir ülkede bu tip bir eser yazılmış değildir. İlk Türk mutasavvıfı Hoca ahmed Yesevi de Karahanlılar devrinde yaşamıştır. Anadolu Türk evliyalarının çoğunun Ahmed Yesevi' nin yanında derviş olarak yetişip Horasan yoluyla Anadolu' ya geldiğine inanılır. Gerek Hoca Ahmed Yesevi, gerek diğer Türk mutasavvıfları Türkler arasında Türk Dili' ne dayanan bir Müslümanlığın yayılmasında büyük rol oynamışlar, böylece Türk birliğinin kurulmasında pek büyük hizmetleri olmuştur.

Karahanlılar zamanında kendilerinden başka önce Gazneliler, sonra da Selçuklular büyük devlet kurmuşlardı. Karahanlılar' ın bu iki devletle de münasebetleri olmuş, hatta kız alıp verme yoluyla Karahanlı, Gazneli ve Selçuklu sultan aileleri arasında akrabalıklar doğmuştur. Mesela Gazneli Mahmud' un karısı Karahanlı İlig Han' ın kızı idi. Alp Arslan' ın eşlerinden Han Melik şah Hatun ve Sultan Sancar' ın eşi Türkan hatun birer Karahanlı prensesi idi. Karahanlı Devleti On üçüncü Yüzyıl' ın ilk çeyreğine kadar yaşamış olmakla birlikte, bir taraftan Gazneli ve Selçukluların, bir taraftan Karahıtaylar ve Harezmşahlar' ın baskılarıyla kuvvetlerini kaybetmişler ve başkalarına bağlı birer beylik durumuna düşmüşlerdi. Nihayet Moğol istilası bütün diğer Türk devletleri gibi onların da son kalıntılarını ortadan kaldırdı.

GAZNELİLER

"Gazneliler Devleti' nin asıl kurucusu, Piri Tigin' den sonra gelen Sebuk Tigin' dir. Sebuk Tigin, Alp Tigin' in yanına evladlık olarak girmiş Isık Göl' lü bir Türk' tü." Gazneliler Devleti' ni kuran ve devam ettiren sülale, İran bölgesindeki Samanoğulları Devleti hizmetinde çalışıyordu. Bunlardan Alp Tigin, Samanoğulları' nın Herat valisi iken 962 tarihinde Horasan bölgesinde kendi hükümdarlığını ilan etmiş, Samani hükümdarına da bağlılığını bildirmişti. Ondan sonra gelen İbrahim Bilge Tigin ve Piri Tigin zamanlarında bu devlet, yine Samanoğulları' na (Samanoğulları Türk değildir) bağlı olarak devam etti. Gazneliler Devleti' nin asıl kurucusu, Piri Tigin' den sonra gelen Sebuk Tigin' dir. Sebuk Tigin, Alp Tigin' in yanına evladlık olarak girmiş Isık Göl' lü bir Türk' tü. Samani Devleti ile bağını kopardı ve müstakil devlet haline geldi. 977-997 arasındaki yirmi yıllık hükümdarlığı zamanında komşu devletlerle doğrudan ilişkiler kurmuştu.

Fakat Samanoğulları yine bunlar üzerinde hak iddia ediyorlardı. Nihayet Karahanlılar 999 tarihinde Samanoğulları' nın merkezini işgal edip saltanatlarına son verince, Gazneliler devleti kısa zamanda o zamanın en büyük devleti (imparatorluk) oldu. Sebük Tigin' in 997' de ölümü üzerine yerine büyük oğlu Mahmud geçmişti. Gazneli Mahmud adıyla şöhret bulan bu hükümdar Türk ve İslam tarihinin en büyük sultanlarından biridir. Şiiler' e karşı Sünni Müslümanlığın hakimiyetini sağladığı için Bağdad' daki Halife de kendisini destekliyor ve ona "Sultan" ünvanını veriyordu. İslam tarihinde adeta bir efsane kahramanı haline gelen Gazneli Sultan Mahmud, otuz yılı aşan hükümdarlık zamanında devamlı seferlere Kuzey Hindistan' ı ele geçirmiş, böylece Hindistan' da İslamiyet' in kökleşmesini sağlamıştır. Bugünkü Pakistan bir bakıma onun eseri sayılır.

Gazneli Mahmud İran' dan Hindistan' ın kuzey eyaletlerine kadar bütün ülkeleri zaptetip kendisine bağladı. Alimleri ve san' atkarları koruyan, kültürün gelişmesine büyük hizmetleri dokunan bir hükümdardı. Öldüğü zaman (1030) kurduğu devlet, göçebe Oğuz kitleleri tarafından tehdid edilmeye başlamıştı. Oğlu Sultan Mes' ud bunlarla uzun zaman mücadele ettiyse de sonunda, 1040 yılında Tuğrul ve Çağrı Beyler' in komutasında ki oğuz kuvvetlerine yenildi. Gazneliler' in hakimiyet sahası Hindistan bölgesi hariç Selçuklular' a geçti. Gazneli Sultan Ailesi 1191 yılına kadar ayakta kalmış olmakla birlikte, tamamen Selçuklu sultanlarına bağlı olarak yaşadılar.

ÇAĞATAY HANLIĞI VE TİMURLULAR

Moğollar 1220 yılında Harezmşahlar' ı mağlub ettikten sonra onların ülkesini baştanbaşa zaptetmişlerdi. Cengiz' in ölümü üzerine ülkesi oğulları arasında paylaşılınca bu bölge ikinci oğlu Çağatay' a kaldı ve burası merkezi önce Almalık, sonra Kaşgar olan Çağatay Hanlığı' nın toprakları arasına girdi. Cengiz Han, Moğol soyundandı, fakat kurduğu imparatorlukta nüfusun büyük bir kısmını Türkler meydana getiriyordu ve devlet teşkilatının pekçok kademelerinde Türkler vardı. Hatta bu yüzden bazı tarihçiler Cengiz' i ilk defa bütün Türkler' i tek devlet halinde toplayan hükümdar olarak görürler. Onun ölümünden sonra Türkler devlete daha çok hakim olmaya başladılar ve Cengiz İmparatorluğu kısa bir zaman içinde hem Müslümanlaştı hem Türkleşti.

İşte bu değişmenin en belirgin örneklerinden biri, Çağatay Hanlığı' nın Timurlular eline geçmesi ve devletin Moğol karakterini tamamen kaybetmesidir. Tarihte görülmüş cihangirlerin en büyüklerinden biri olan ,aynı zamanda zekası ve teşkilatçılığı ile parlak bir şahsiyet olarak bilinen Timur Gürgan 1336 yılında Türkistan' da dünyaya geldi. Babası Barlas oymağı beyi Turgay Barlas'tı. 1361 yılında büyük bir maceraya atılarak şahsi dehası sayesinde tek başına yükseldi ve nihayet Çağatay Hanlığı' nın idaresini eline geçirdi 1370 yılında fiilen Çağatay Hanı olmuştu; fakat hem Moğollarda, hem Türkler' de devlet başkanı ancak belli sülalelerden gelebildiği için kendini sultan ilan edemedi, ancak son Çağatay Hanı'nı ömrü boyunca yanında kukla gibi gezdirerek kendisini onun "Emir" i gibi gösterdi.

Timur onbeş yıl kadar bir zamanda ardı ardına açtığı seferlerle Tebriz' den Doğu Türkistan'a kadar bütün ülkeleri fethetti ve büyük, güçlü bir devlet kurdu. Cengiz İmparatorluğu' nun Batı kanadı olan Altınordu Hanlığı'nı da kendisine bağlamıştı, fakat Altınordu Hanı Toktamış' ın ihaneti üzerine, bu devlete büyük bir darbe indirdi ve Altınordu bir daha kuvvet bulamadı. Timur' un dehası ve kahramanlığının çok kötü sonuçlara yol açtığı iki meseleden biri bu Altınordu seferi, diğeri ise Anadolu seferidir. Altınordu' nun yediği darbe ileride o topraklar üzerinde Rusya'nın gelişmesine yaramış ve bundan İslam-Türk alemi kadar bütün dünya büyük zarar görmüştür. Timur 1391' de Altınordu' yu çökerttikten sonra 1392' den 96' ya kadar dört yıl süren bir güneybatı seferine çıktı. Bağdad' a kadar ilerledi ve şehri zaptetti, sonra bazı Güneydoğu Anadolu vilayetlerini, Güney Azerbaycan' ı aldı, bölgedeki bazı beylikleri ve özellikle Osmanoğlu hakimiyetinden korkanları kendisine tabi kıldı. Başkenti Semerkant' a döndükten sonra kısa bir hazırlıkla bu defa Hindistan üzerine yürüdü, oradaki Türk Sultanlığı' nı yarı-müstakil Hind emirlerini kendine bağladı.

Timur' un karşısında rakib olacak iki devlet kalmıştı: Osmanlılar ve Mısır Memlukleri. Hind seferinden döner dönmez tekrar Batı'ya yöneldi. İlk hedefi Osmanlılar'dı. Daha önceki Bağdad seferi sırasında Celayiroğulalrı' nın ve Akkoyunlular' ın ülkelerini ellerinden almış, bu iki hanedanın hükümdarları ise kendilerini Timur'a karşı koruyacak bir devlet aramaya kalkmışlardı. Bu iki hükümdar, Karakoyunlu Kara Yusuf ve Celayiroğlu Ahmed kah Yıldırım' a, kah Mısır Memlukleri'ne sığınıyorlardı. Öbür yandan Yıldırım'ın ortadan kaldırdığı bazı Anadolu beyliklerinin hükümdarları da Timur'a sığınmışlardı. Bunların iki tarafı kışkırtmaları savaş için bahane olduysa da, Timur'un asıl gayesi İslam Dünyası' nın tamamına hakim olmak, yani Osmanlılar' ı ve Memklukleri de kendine bağladıktan sonra tekrar Hindistan-Çin üzerine yürümekti.

1400 yılında Anadolu' ya girdi, fakat Yıldırım' la karşılaşmadan Azerbaycan' a döndü. Ertesi yıl tekrar geldi, Ankara' ya kadar Türk şehirlerini yakıp yıktıktan sonra Yıldırım' ın kendini metbu tanımadığını görünce, iş artık muharebeye kalmıştı. 1402' deki Çubuk Savaşı' nda Osmanlı ordusu mağlub olunca bütün Anadolu' ya istila etti ve daha önce Osmanlı ülkesine katılmış olan Anadolu Beylikleri' nin hafızalarından hiç silinmeyen kötü hatıralar bıraktı ve Anadolu Türklüğü kendilerini fillerle ezen bu cihangiri Nasreddin Hoca' nın nükteleriyle gülünç hale düşürerek manevi bir intikam aldı.

Timur Osmanlılar' ı, Anadolu Beyleri'ni, Mısır Memlukleri' ni, hatta Bizans' ı kendine bağlı birer devlet haline getirdikten sonra memleketine döndü. 1405 yılında Çin tarafına sefer hazırlanmış ve yola çıkmıştı, fakat Otrar' da ölümü üzerine bütün planları suya düştü. Zaten o Yakındoğu' dan çekilir çekilmez eski siyasi statü yeniden kurulmuştu. Timur' un Cihangir Mirza, Ömer Şeyh Mirza, Miranşah ve Şahruh Mirza adlarında dört oğlu vardı. Kendisinden sonra ülkesinin çeşitli yerlerinde bunlar ve oğulları hüküm sürdüler. Ülke eski Türk geleneğine göre şehzadeler arasında paylaştırılıyor, sonra bunlardan bir tanesi diğerlerine hakim sayılıyordu. Fakat Semerkand' da hüküm süren Sultan Halil ile Herat' taki Şahruh geçinemediler. Halil' den sonra devlete hakim olan Şahruh, Semerkand bölgesini oğlu ve veliahdı Uluğ Bey'in idaresine terketti.

Şahruh, Uluğ Bey ve ebu Said Mirza gibi çok büyük devlet adamları sayesinde devletin Herat kolu öbürüne göre daha fazla gelişti, ilim, sanat ve edebiyatta büyük isim yapmış kimseler yetişti. Özellikle Sultan Hüseyin Baykara zamanında Herat Sultanlığı parlak zamanını yaşamıştır. Semerkand kolunda en parlak şahsiyet Ömer Şeyh Mirza' nın oğlu Babür' dür. Timuroğulları' nın saltanatına Şeybani ailesinin idaresi altındaki Özbekler son vermişlerdir. Babür Mirza bularla epey mücadele ettikten sonra Hindistan'a çekilmek zorunda kaldı ve oradan yüzlerce yıl sürecek olan Babürlüler Hanedanı'nın saltanatını kurdu.

KAYNAK: Tarihte Türkler-Prof.Dr.Erol Güngör
Sayfa:70,71,72,74,75,161-164-Ötüken Yayınları

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36505 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol