ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  => Göktürkler
  => Uygurlar
  => Karahanlılar
  => Türkler'de Islamiyet
  => Cengiz Han
  => Büyük Selçuklu
  => Oğuzların Boy Teşkilatı
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Göktürkler

GÖKTÜRKLER

Göktürkler' in boy beği olan Uluğ Yabgu' nun Bumin ve İstemi adlarındaki iki oğlu, Apan Kağanı Onabay Kağan' a isyan ettiler ve devleti onun elinden aldılar. Bumin Kağan devletin Doğu bölgesine, İstemi de Batı bölgesine kağan oldular. Türk devlet geleneğine göre Doğu' da oturanlar Batı' da oturanlara üstün olur; Batı' ya hakim olanlar Doğu' daki hükümdara bağlı bulunurlardı. Bu yüzden Bumin "Büyük Kağan" oldu. Fakat sonları Doğu Kağanlığı zayıflayınca, Batı Kağanları onları zamanla dinlemez olmuşlardı.

Doğu Göktürkleri siyasi bakımdan hep Çin' le karşı karşıya geldiler. Çin' le sık sık savaş yapıyorlar, sonra arası uzun sürmeyen barış dönemleri geliyordu. Göktürk Kağanları da daha önceki Türk hükümdarları gibi zaman zaman Çinli prenseslerle evleniyorlardı. Bu arada kendi kızlarını da Çin sarayına gelin ettikleri oluyordu. Göktürkler' in ilk devirlerinde Çin' deki imparator ailesi Türk Tabgaç asılllı Wei Hanedanı idi.

Doğu Göktürk Devleti' nin başına Bumin Kağan' dan sonra kısa bir zaman İstemi Kağan geçmiş, sonra devlet Bumin' in oğulları yoluyla devam etmiştir. Bumin' den sonraki ilk kağan, onun oğlu Kara Kağan' dır. Sonra sırasıyla Mukan Kağan, Tapo Kağan, Bağa İşbara Kağan, Çur Bağa Kağan, Tulan Kağan, Bilge Tardu Kağan, Türe Kağan, Şipi Kağan, Çuluk Kağan ve Kara Kağan Göktürk tahtına oturdular. Kara Kağan zamanında (630) Çinliler büyük ordularla Göktürk ülkesine saldırdılar; yapılan savaşlardan birinde Kara Kağan esir düştü ve Türkler Çin hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar. Böylece doğu Göktürk devleti sona ermiş oluyordu. Fakat Çin eline esir düşen Türk prensleri hiçbir zaman esareti kabul etmediler ve her fırsatta başkaldırdılar. Bu isyanların hepsi de kanlı bir şekilde bastırılıyor, Çinliler isyanla ilgili herkesi öldürüyorlardı. Bu isyanların en önemlisi, meşhur Kür Şad İhtilali' dir.

Kür Şad, doğu Göktürk kağanlarından Çuluk Kağan' ın küçük oğlu idi. Çuluk Kağan ölünce yerine kardeşi, yani Kür Şad' ın amcası Kara Kağan geçmişti. Çuluk Kağan' ın ikinci karısı İçing Katun adında bir Çin prensesi idi. Bu kadın Çuluk Kağan' ı zehirleyerek öldürmüştü. Eski Türkler' de büyük kardeş ölünce onun dul karısını küçük kardeşi aldığı için, Kara Kağan bu Çinli kadınla evlendi. İçing' in maksadı kendi ailesini Çin tahtına geçirmek için Göktürkler' i Çin üzerine savaşa sokmaktı. Devletin çok buhranlı bir döneminde Çin' le yapılan savaş onbinlerce Türk' ün Çin eline esir düşmesiyle sonuçlandı. Kür Şad da bu esirler arasındaydı. Türkler Çin' in kendi ülkelerine oturttuğu kukla bir hükümdar olan Sırba Kağan' ı tanımadılar ve bütün ümidlerini Kür Şad' a bağladılar.

Kür Şad 639 yılında, yani esaretten dokuz yıl sonra Çin' in başkentinde seçme Türk savaşçılarından otuz dokuz kişi ile birlikte bir ihtilal komitesi kurdu. Kendisiyle kırk kişi olan bu komite Çin İmparatoru' nu esir ederek kaçıracak, bu siyasi kargaşalıktan faydalanan bütün esir Türkler' de ayaklanacak, sonra İmparator' un hayatı karşılığı Türk bağımsızlığının tanınması istenecekti. İmparator' un geceleri kılık değiştirerek gezdiği söyleniyordu. Kırk Türk bir gece harekete geçmek üzere karar aldılar.

Fakat o gece, İmparator sarayından çıkmadı. Kür Şad gecikilirse hareketin duyulacağından ve pek çok masum Türk' ün öldürüleceğinden endişe ettiği için ihtilali ertelemedi. Adamlarıyla birlikte İmparator' u yakalamak üzere saraya hücum etti. Çin muhafız kuvvetleriyle kırk Türk arasında şiddetli bir çarpışma başladı. Ok ve kılıçla pek çok düşmanı yere seren Türkler, sayıları gitgide kabaran Çin birlikleri tarafından sıkıştırılınca, Kür Şad Çin sarayının ahırlarını basarak oradaki seçme atları aldı ve sağ kalan Türk ihtilalcileri göktürk ülkesine doğru at sürdüler. Vey Irmağı kıyısına geldikleri zaman müthiş bir fırtına çıkmış ve sel köprüleri yıkıp götürmüştü. Irmak kenarında Çin ordusuyla savaşa tutuşan Kür Şad ve arkadaşları son oklarını da attıktan sonra kılıçlarıyla düşman sürüsüne daldılar. Sonunda birer birer hepsi de ecelin şerbetini içerek dünyadan göçtüler.

Kür Şad ve arkadaşları kanlarıyla bir destan yazdılar. Bu destan bin beş yüz yıl sonra onların torunları olan bizler tarafından hala heyecanla okunuyor. Çünkü bu kırk yiğit Türk Milleti' nin kalbinde sönmez bir istiklal ateşi yakmış oluyorlardı. Onlardan sonra bu ateşle yanan Türkler her fırsatta baş kaldırdılar. Birkaç defa daha başarısız ihtilal teşebbüsünden sonra, nihayet 682 yılında Kutluğ Şad, etrafına topladığı Türkler' le istiklalini ilan etti ve İlteriş Kutluk Kağan adıyla doğu Göktürk tahtına oturdu. Kutluğ Kağan dağılmış boylarını yeniden topladı (Bu yüzden "İl-teriş" adı vermişti) ve devleti eski gücüne kavuşturdu. O, daha önceki birçok Türk Kağanı gibi, Çinli bir prensesle değil, bir türk kızıyla evlenmişti. eşi İlbilge Katun (Hatun) ona her işinde yardımcı oldu. Kutlu Kağan' ın iki oğlu oldu ki, Bilge Han ve Kül Tigin adlarında ki bu Türk prensleri bizim tarihimizde pek seçkin bir yer işgal eder.

Kutluğ ölünce yerine kardeşi Kapgan Han, Kağan oldu. 22 yıl kağanlık yaptıktan sonra öldürülen Kapgan Kağan' ın yerine sırasıyle oğulları İnal Bögü Han, İni Han ve yoluğ Tigin kağan oldular. Fakat bu üçü de başarısız kaldılar ve bir yıl içinde arka arkaya öldürüldüler. Bunun üzerine İlteriş Kutluğ Kağan' ın oğulları Bilge Han ve Kül Tigin birleşerek ülkeyi kargaşalıktan kurtardılar. Bilge Han kağan oldu, küçük kardeşi Kül Tigin de başkumandan olarak ordunun başına geçti. Böylece Türk tarihinde ilk defa iki kardeş devlet idaresinde birlikte hareket etmiş ve hiçbir kıskançlık duymadan birbirlerine yardım etmiş oluyorlardı.

Kapgan Han' ın son yıllarında devlet hem Çin tehditi altında kalmış, hem de birçok Türk boyları Göktürk idaresine isyan etmişlerdi. Bilge Kağan ile Kül Tigin bütün bu tehlike ve tehditleri ortadan kaldırdılar, başkaldıran herkese boyun eğdirdiler. Bilge Kağan "Ülkenin, milletin ve devletin birliği" için ne gerektiyse yaptı. Türk beyleri esaret yıllarında görmüşlerdi ki, ne zaman Türk boyları birlik olsa Çin onlara harac veriyor, ama ne zaman aralarında iktidar kavgası başlasa zayıflayan devletin üzerine yürüyor. Bu yüzden babaları İlteriş Kutluğ Kağan gibi, oğulları da hiçbir ayrılıkçı, bölücü harekete fırsat vermediler. Devlete isyan eden kabileleri gerektiğinde en şiddetli bir şekilde itaat altına aldılar. Bir de şuna çok dikkat ediyorlardı. Yazın yaylalarda, kışın ise kışlalarda otururlar, her zaman tabiatla kucak kucağa hareketli bir hayat yaşarlardı. Çinliler' in büyük şehirleri vardı, daha çok ticaretle uğraşıyorlardı. Bir Türk Çin şehrine gelince oradaki eğlence hayatına kapılıyor, çarşı-pazarda satılan renkli ve ipekli kumaşlara hayran kalıyordu. Çinliler bunu fırsat bilerek Türkler' i içki, kadın ve mal vermek suretiyle kandırıp, onları Türk hayatından uzaklaştırıyorlardı. İşte Bile Kağan bütün Türkler' i bu tehlikeye karşı uyardı. Yabancı ülkelerle ticaret yapılmasını uygun görüyor, ama Türkler' in kendi vatanlarını bırakıp oralarda oturmalarını hiç istemiyordu.

Göktürk orduları başkumandanı Kül tigin 731 yılında isyancı dokuz Oğuz Türkleri' ne karşı yaptığı bir savaşta öldü. Ağabeyi Bilge Kağan ve vezir Bilge Tonyukuk ona büyük bir cenaze merasimi düzenlediler. Göktürk Devleti bu çağda o kadar tanınan ve saygı uyandıran bir devlet ki, bütün komşu ve uzak ülkeler cenaze merasimine temsilciler gönderdiler. Çin İmparatoru kendi taş yontucuları gönderdi ve kül Tigin anıtının yazılıp dikilmesine yardımcı oldu. Bilge Kağan ondan üç yıl sonra öldü. Ona da bütün ülke krallarının göderdikleri temsilcilerin bulunduğu pek büyük bir cenaze merasimi düzenlendi. Hatırası için Kül Tigin Anıtı' nın yanına bir anıt dikildi. Burada onun ağzından Türk Milleti' nin bir tarihi ve bu tarihten alınması gerekli dersler anlatılmaktadır. Kül Tigin' in, Bilge Kağan' ın ve büyük Göktürk veziri Bilge Tonyukuk' un hatıraları için dikilen anıtlara Orkun abideleri veya Orkun Kitabeleri denir. Bunlar Baykal gölü' ne dökülen orkun Nehri' nin doğu kıyısı yakınlarında dilimiştir.

orkun Abideleri Türk Milleti' nin binlerce yıllık tarihi boyunca meydana getirdiği eserlerin en başta gelenleridir; dünyada başka hiçbir milletin tarihinde bu derece ebedi hakikatleri bu kadar yüksek bir edebiyat diliyle ortaya koyan eser bulunmaz. Orada Türk tarihinin ve Türk Milleti' nin özü, taşlara kazılmıştır. Öyle ki, Türk' ün bütün tarihi kaybolsa, sadece Orkun Abideleri' ne bakarak bu milletin yüksek medeniyetini, devlet kurucu dehasını, ahlak ve faziletini, askeri kahramanlığını, devlet ve kanun anlayışını öğrenmek mümkündür. Bilge Kağan' dan sonra Göktğrk tahtına oğulları İcen türk Bilge Kağan ve Tengri Bilge Kutlug Kağan oturdular. Sonra hep küçük yaşta prensler Kağan olup bunların zamanında devlet idaresi ya annelerinin ya başkalarının eline geçtiği için devlet zayıfladı ve nihayet 745 yılında dokuz oğuzlar (Uygurlar), Göktürk ailesinin hakimiyetine son vererek onların yerine geçtiler.

Büyük göktürk İmparatorluğu' nun Doğu ve Batı olmak üzere iki kolu vardı. doğu Kağanlığı Batıdakine üstün olmakla birlikte doğu Kağanı Kimin türe Kağan' ın ölümünden (609) sonra Batı Kağanları artık Doğuyu tanımayıp müstakil olmuşlardı. Batı Kağanları Bumin Kağan' ın kardeşi İstemi Kağan' ın soyundan gelirler. Batı göktürkleri bir taraftan Çin, bir taraftan iran, Bizans ve Arap dünyası ile temas halindeydiler. İstemi' den sonra batı tahtına Bilge Tardu Kağan, sonra sıra ile Apa Kağan, İnal Kağan, Çulo Kağan, Şeku Kağan, Tung Yabgu Kağan, Bağatur sepi Kağan geçtiler. 631 tarihinde Batı Göktürk tahtı Bumin Kağan' ın oğullarına geçti. 742' de Batı Kağanlığı Türgiş hanedanının eline geçti.

KAYNAK: Tarihte Türkler-Prof.Dr.Erol Güngör

 

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36487 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol