ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  => Göktürkler
  => Uygurlar
  => Karahanlılar
  => Türkler'de Islamiyet
  => Cengiz Han
  => Büyük Selçuklu
  => Oğuzların Boy Teşkilatı
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Büyük Selçuklu

BÜYÜK SELÇUKLU IMPARATORLUĞU

Bugün Türkiye' de yaşayan Türkler' in doğrudan doğruya dedeleri Büyük Selçuklu İmparatorluğu' nu kuran Oğuz Türkleri' dir. Oğuzlar Göktürkler zamanında onların idaresine bağlı olarak Selenge Irmağı boylarında yaşıyorlardı. Bütün Türk boyları içinde Göktürk iktidarına en çok baş kaldıranlardan biri de Oğuzlar' dı. En sonunda Uygurlar' la birlikte Göktürk ailesinin saltanatını yıktılar ve Türk Devleti' ne hakim oldular. Sonraları Kırgız boyundan Türkler' in baskısıyla oğuzlar daha batıya, Seyhun Nehri civarına göçmek zorunda kaldılar ve oraya yerleştiler. İçlerinde büyük bir bölümü Kuzey Karadeniz üzerinden Ukrayna ve Balkanlar' a gitti.

Avrupalalıların "Uz" dedikleri bu Oğuz kitlesi zamanla Hıristiyan olarak kayboldu, bir kısmı Bizans ordusunda hizmet ederken Malazgirt savaşında akrabaları olan Selçuklu Oğuzları' nın tarafına geçtiler. Asya' da Oğuzlar' ın büyük çoğunlu Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında yaşıyordu. Bunlar Onuncu Yüzyıl' da Hazar Kağanlığı' na bağlı bir yabguluk halinde idi. Oğuz Yabgulugu güneyde Müslüman ülkelerle çevrili idi ve oğuzlar güneye doğru geldikçe Müslüman oluyorlardı. Oğuzlar Müslüman olduktan sonra bunlara "Türkmen" adı verilmiştir. Oğuzlar 24 boydan meydana geliyordu. Bu yirmi dört boyun Oğuz Han' ın Gün, Ay, Yıldız; Gök, Dağ ve Deniz adlarındaki altı oğlundan ve bu altı oğlun herbirinin dörder oğlundan (24) türediğine inanılıyordu. Gerçekten 24 boyun on ikisine Bozoklar, on ikisinene Üçoklar denirdi. Oğuz Destanı' nda gördüğümüz gibi, Oğuz' un üç oğluna yay, öbür üç oğluna da ok verdiği inancı vardı.

Bugünkü Türkiye' de yaşayan bizlerin herbiri işte bu yirmi dört Oğuz Boyu' ndan birinden gelmişiz. Türkiye' de birçok yer isimleri ve bugün buralarda yaşayanların isimleri Oğuz boylarının isimleridir. Hepimiz ailemizin soyunu ve bölgemizi biraz araştırırsak hangi Oğuz boyu' na mensup olduğumuzu bulabilriz. Bu boyların isimleri şöyledir. Bozoklar, Kayılar, Bayatlar, Alkaevliler, Karaevliler, Yazırlar, odurgular, Dögerler, Yaparlılar, Avşarlar, Beğdililer, Kızıklar, Karkınlar. Bu on iki boy Oğuz Han' ın Gün Han, Ay Han ve Yıldız Han adlı oğullarından türemiştir. Üçoklar: Bayındılar, Peçenekler, Çavuldurlar, Çepniler, Salurlar, Eymürler, Alayuntlular, Yüregirler, İğdirler, büğdüzler, Yıvalar ve Kınıklar. Bunlar da Oğuz Han' ın Gök Han, dağ Han, ve Deniz Han adlı oğullarından türemiştir.

Üçoklar ve Bozoklar arasında iktidar kavgası vardı, herbiri kendi kolunun daha üstün olduğunu iddia eder ve beyliğin kendisinde olmasını isterdi. Bazı boylar diğerlerinden daha kalabalık ve güçlü oldukları için onlar fazla saygı görürlerdi. Kayılar, Kınıklar, Bayatlar en ileri gelen Oğuz boylarıydı. Selçukoğulları ailesi Oğuz' un Kınık boyundandı, Osmanoğulları ise Kayı boyundandır. Kınık Boyu Oğuzları, Onuncu Yüzyıl' da seyhun Nehri civarında yaşıyordu. Dukak Bey adlı bir boy beyleri vardı. Dukak ölünce yerine oğlu Selçuk Bey geçti. Selçuk Bey' in oğuz Yabgusu ile arası açılınca Kınıklar büyük Oğuz kitlesinden ayrılarak Cend şehrine gelio yerleştiler ve burada hepsi Müslüman oldular. Selçuklu Hanedanı' na adını veren Selçuk Bey' in beş oğlu oldu. Bunların adlarıyla sırasıyla Mikail Bey ve Yunus beydir. Bunlardan İsrail Arslan, Oğuz Yabguluğu' nu eline geçirerek Oğuzlar üzerinde Selçuklu hakimiyetini kuran kumandandır.

Onuncu Yüzyıl' ın sonlarında Oğuzlar, Karahanlı Devleti' ne bağlı bir ybguluk durumunda idiler. O tarihlerde Oğuzlar' a sınır, iki büyük Türk Devleti' nden biri de Gazneliler' di. Karahanlılar ve Gazneliler İran' daki Smanoğlu Devleti' ni yıkıp topraklarını paylaşmışlardı. Gazneliler daha da kuvvetlenerek Karahanlılar' ın Batı' ya doğru sarkmak üzere yaptıkları bütün teşebbüsleri kırdılar. Fakat o sırada iki devleti birden tehdid eden bir tehlike vardı: Oğuzlar. oğuzlar büyük hayvan sürüleri peşinde göçebe yaşayan, ve bu yüden çok geniş bir sahayı hükümleri altında tutan savaşçı bir kitle idi. üstelik kendilerinin Türk kağanlığı tahtının asıl sahibi olduklarını iddia ediyorlardı. Hem Karahanlılar' dan hem Gazneliler' den kendileri ve sürüleri için çok geniş topraklar istiyorlardı.

Karahanlılar daha fazla zayıf oldukları için en büyük tehlike onları bekliyordu. Bunun üzerine Karahanlı hakan Kadir Han, gazneli Sultan Mahmud' u Oğuzlar aleyhine kışkırttı. Gazneli Mahmud, her yıl Hindistan' a sefere gidiyor ve o sırada kendi ülkesine yapılacak herhangi bir taarruzdan kuşku duyuyordu. Oğuz tehlikesini önlemek için emir Arslan Yabgu' yu sarayına davet etti, sonra hile ile onu esir edip Hindistan tarafında bir kaleye hapsetti. Oğuzlar yabgularını kurtarmak için Mahmud' a çok ricacılar gönderdiler, ama hiçbir sonuç alamadılar. Bunun üzerine iki taraf arasında açık bir mücadele başladı. Sultan Mahmud, tam Oğuzlar Horasan bölgesine nüfuz edip oralara yerleşmek üzereyken bir sefer açtı ve İran' ın geri kalan bölgelerini de istila ederek mutlak bir hakimiyet kurdu. Oğuzlar çok zor durumda kalmışlardı. Arslan Yabgu' nun yerine geçen İnanç Yabgu da Karahanlılar tarafından öldürülmüştü. Oğuzlar' ın başında Selçuk' un torunu ve Mikail' in oğulları olan tuğrul ve çağrı Beyler bulunuyordu.

Bunlar Gazneliler' e saldırmak için fırsat kollamaya başladılar. 1030 yılında Gazneli Sultan Mahmud ölünce bu fırsat ellerine geçti. Mahmud' un iki oğlu taht kavgasına girişmişti. Halbuki Tuğrul ve Çağrı Beyler tam bir dayanışma içindeydiler. Tıpkı Bilge Kağan ve Kül Tigin gibi, Tuğrul Bey devletin başına, Çağrı Bey ordunun başına geçmişlerdi. Gazne tahtını Sultan Mes' ud ele geçirdi, fakat babası kadar büyük bir devlet adamı omadığı için Oğuz tehlikesini göremedi. 1031' den başlayarak 1037' ye kadar Oğuzlar gazne topraklarına devamlı hücum ettiler. Nihayet Çağrı Bey 1037' de Merv şehrini aldı ve kendi adına hutbe okuttu. Selçuklu Devleti resmen kurulmuştu. Bir yıl sonra Nişabur fethedildi, Tuğrul Bey "Sultan" ilan edildi. Neden sonra Sultan Mes' ud tehlikeyi görerek çok büyük bir ordu ile Selçuklular' ın üzerine yürüdü. Selçuklu ordusu henüz böyle büyük bir İmparatorluk ordusu ile başa çıkacak güçte değildi. Bunun üzerine Tuğrul ve çağrı Bey' ler Türkmen taktiği ile mücadeleye karar verdiler.

Gazne ordusu ile karşılaşmaktan kaçıp, onu yıpratmak niyetinde idiler. çok sür' atli birliklerle Gazneliler' in gerisine, ilerisine hücum edip kaçıyorlar, koca orduyu peşlerinden yüzlerce, binlerce kilometrelik bir takip harekatına zorluyorlardı. Bu arada Gazne şehirlerini işgal etmeye başladılar. Şehirler önce bu göçebe ve savaşçı kalabalıktan çok korkuyor, onlara yüz vermiyorlar ve Gazne ordusunun gelmesini istiyorlardı. Ama Selçuklular' ı kendilerine çok iyi davrandığını görünce onlarla iş birliği etmeye başladılar. Öbür yandan Gazne ordusu yetişince bu şehirleri tekrar ele geçiriyor ve halka onlarla işbirliği ettiklerinden dolayı ağır cezalar veriyordu. Böylece Selçuklular bütün halkın gönlünü kazanmış, gazneliler' e karşı bir hoşnudsuzluk havası yaratmaya muvaffak olmuşlardı. Bir yıl kadar süren bu kovalamacadan sonra iki ordu Merv şehri yakınındaki Dandenakan çölünde karşılaştı. Gazne ordusu bitkin bir halde idi, kumandanları arasında anlaşmazlık vardı ve Sultan Mes' ud herşeye hakim olamıyordu.

Oğuzlar' ın yıldırım gibi saldırmaları üzerine gaznesaflarında bozgun başladı. Oğuz okçuları ordunun ileri kanatlarını ok yağmuruyla şaşkına çevirmiş, sonra dağılan akerin üzerine kılıç ve kargı ile hücuma başlamıştı. Sultan Mes' ud ordusunun yok edileceğini anlayınca geri çekildi, bütün ağırlıkları Selçuklular' ın eline geçti. 1040 yılında yapılan bu Dandenakan Meydan Savaşı işte bizim bugünlü Türk Devletimizin temelinin atıldığı savaştır. Büyük Selçuklu Devleti ve dolayısiyle Türkiye Türk Devleti bu savaşta kuruldu. Demek ki, 1988 yılı, devletimizin kuruluşunun 948.nci yıl dönümüdür. Selçuklular bu zaferden sonra büyük bir hızla İran' ın tamamını fethedip oradan Doğu Anadolu' ya, Irak ve Suriye' ye sarktılar. Devletin merkezi Nişabur' dan rey (şimdiki Tahran bölgesi) şehrine taşındı. Tuğrul Bey Büyük Sultan olmuş, Çağrı Bey yine başkomutanlığa devam ediyordu. Tuğrul Sultan' ın oğlu yoktu. Bu yüzden Selçuklu sultanlığı Çağrı Bey' in oğullarıyla devam etti. Büyük Sultan Alp Arslan işte bu Çağrı Bey' in oğludur.

Selçuklu zaferinden sonra Gazneliler birkaç defa toparlanarak hücum denemesine kalkıştılarsa da fayda vermedi, en sonunda Hindukuş dağları' nı sınır yaparak güneye çekildiler. Karahanlılar' la da barış yapıldı, her iki hükümdar ailesi arasında akrabalıklar kuruldu.

KAYNAK: Tarihte Türkler-Prof.Dr.Erol Güngör
Sayfa:76,77,78,79,80,81,82-Ötüken Yayınları

 

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36507 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol