ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
  => Yörük Oyunları
  => Yörüklerde Dokumacılık
  => Yörüklerin Soyağacı
  => Yörüklerin Anavatanı
  => Yörük Çadırları
Yörüklerde Dokumacılık

 TEKELİ

YÖRÜKLERİNDE HALI VE DÜZ

DOKUMA YAYGILAR


 

 

Selçuk yöresi, kaynaklarda daha çok Antik ve Türk döneminden kalma tarihi eserleri ile tanınır. Yöre dokumacılığı hakkında hiç bir bilgi yoktur. Ancak, yörede Türk dönemi dokumacılığının Türklerin bölgeye yerleşmesiyle birlikte başladığını söyleyebiliriz1.

 

Selçuk çevresinde yakın zamana kadar Barutçu, Zeytinköy, Acarlar, Havuçulu Sultaniye ve Belevi köylerinde dokumacılık yapılırken, günümüzde terkedilmiştir. Günümüzde sadece Tekeli yörüklerine2 mensup Barutçu ve Zeytinköy'de dokumacılık yapılırken diğer köylerde unutulmuştur.

 

Barutçu köyünün ileri gelenleri, 60 yıl öncesine kadar yörede yaylacılık yaparak yaşadıklarını, yaz aylarında Afyon, Kütahya ve Ödemiş, Bozdağ-Gölcük civarındaki yaylalarına gittiklerini, kış aylarında tekrar Selçuk'a döndüklerini iddia etmektedirler. Anılan yıllardan itibaren mecburî iskâna tabî tutulmuşlar ve bugünkü köylerinde yerleşip kalmışlardır. Ancak, söylediklerine göre, yaylacılık geleneği 1970 yıllarına kadar sürmüştür. Bu arada dokumacılık geleneğinden kopmamışlar, bugüne kadar devam ettirmişlerdir. Günümüzde, birkaç evde dokumacılık yapılmakla birlikte, büyük ölçüde terkedilmiştir3.

 

Yine, Tekeli yörüğü olduklarım söyleyen Zeytinköy halkı verdikleri bilgilerde, 1956 yılma kadar göçebelik yaptıklarını, yaz aylarında Afyon ve Kütahya civarındaki yaylalara çıktıklarını, kış aylarında tekrar Selçuk'a döndüklerini, yerleşik hayata geçinceye kadar da dokumacılık yaptıklarını söylemektedirler. Günümüzde birkaç evde tüccar halıcılığı dışında dokuma yapılmamaktadır4.

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde, yakın zamana kadar dokumacılığın ham maddesi yün, deve kılı ve pamuktu. Deve kılı ve pamuk daha az kullanılmış olup; daha çok yün tüketilmiştir. Köylüler yerleşik hayata geçinceye kadar göçebelik yaptıkları için koyun sürüleri ve deve katarları (sürü) vardı ve malzemelerini kendileri elde etmekteydi. Yünler kirmen ile iplik haline getiriliyordu.

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinin dokumalarında kırmızı, kahverengi, lacivert, mavi, siyah ve beyaz renkler hakimdir. Çok az da yeşil ve tonları görülür. Yaşlıların ifadesine göre bu renkler "kök boyalardarı" (Tabiat'tan ve bitkiden elde edilen boya) elde edilmekteydi. Günümüzde bunları bilen ve uygulayan bulunmamaktadır.

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde halı ve düz dokuma yaygılar, halkın hana veya ıstar dediği, ahşaptan yapılmış aletlerle dokunmaktaydı. Kenarları kertikli (girintili-çıkıntılı) bu tezgâhlar göçebelik sona erinceye kadar kulanılmıştır. Günümüzde ancak birkaç evde tezgâh parçasının bulunduğu söylenmektedir.

 

Yaşlıların verdiği bilgilere göre yörede yaşayan Tekeli yörüklerinde ipin tezgâh üzerine aktarılmasına göre, ip çözme veya tezgâh hazırlama deniyordu; İpler yerde çapraz şekilde hazırlanıyor ve tezgâh üzerine aktarılıyordu.

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde halıların kalitesi dokunacak yaygı tipine göre değişiyordu. Sözgelimi, zili namazlağılar (namazlık halısı) yaklaşık 150 x 110 cm., zili yaygılar 270-290 x 80-90 cm. (tek parçası), cicim namazlağı 120 x 85-90 cm., Cicim yaygı 270-300 x 90 cm. (tek parçası) boyutlarında dokunuyordu.

 

Yörede yaşayan Tekeli yörüklerinde dokumanın desenine model deniyordu. Model ezbere veya önceden dokunmuş halı veya düz dokuma yaygılara bakılarak dokunmaktaydı. Dokuma sırasında kirkit'ten yararlanılmaktaydı. Ancak, günümüzde model isimlerini hatırlayan yaşlı kalmamıştır. Yeni nesil de dokuma yapmadığı için bilmemektedir.

 

Tekeli yörüklerinin yaşadığı köylerden özellikle Barutçu Köyü'nde yapılan dokumalar arasında, günümüze gelebilen örneklerine göre halı ve düz dokuma yaygılar (kilim, cicim, sili, sumak) mevcuttur. Zeytinköy'deki düz dokuma yaygılardan da kilim, cicim ve zili örnekleri görülür. Bunlardan her biri kendine has desenlerle süslüdür ve çeşitleri (tip) vardır.

 

HALI DOKUMA:

 

Yörede halı teknikli dokumalar çok azdır. Düz dokuma yaygıların halıdan daha kıymetli sayılması ve halının yaylaya çıkma esnasında ağır gelmesi gibi nedenlerle az dokunduğu söylenmektedir. Mevcut örnekleri daha çok yastık ve heybe halısı tipindedir.

 

Yastık halıları küçük boyutludur. Genellikle 50 x 66 cm. ölçülerindedir (Resim 1). Heybe halıları iki gözlü ve genellikle kenarları saraçlıdır (deri), Boyuna takılan veya omuza almaya yarayan orta kısımları kilim tekniklidir. Heybe gözlerinden birisi yaklaşık 50 x 40 cm. ölçülerindedir (Resim 2).

 

DÜZ DOKUMA YAYGILAR:

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde düz dokuma yaygılar arasında kilim, palaz, cicim, zili, sumak türü dokumalar görülür. Kilim, cicim ve sumak teknikli örnekler çok azdır. Daha çok zili teknikli dokumalar yaygındır.

 

Kilim dokumalar:

 

Selçuk yöresinde yaşayan Tekeli yörüklerinde İlikli ve iliksiz kilim görülür. Halk arasında ilik teknikli dokumalara kilim, iliksiz kilim tekniğindeki dokumalara da, belki de dokumanın basitliğinden dolayı, palaz denilmektedir.

 

Barutçu Köyü'nde bulabildiğimiz ilikli kilim teknikli iki örnek çok yeni tarihlidir. Muhtemelen ölümlük amacıyla dokunup camiye serilmiştir. İçlerinden biri üzerindeki 1983 Gülsüm Sertoğlu yazısı da bunu doğrulamaktadır (Resim 3).

 

Barutçu Köy Cami'inde bulduğumuz Palaz diye adlandırılan iliksiz kilim teknikli örneklerden biri 230 x 140 cm. diğeri 240 x 200 cm. ölçülerindendir. Her ikisi de iki parçalıdır. Parçalardan her biri çubuk-yol desenleriyle süslüdür.

 

Cicim dokumalar:

 

Cicim dokumalar zili dokumalara göre daha azdır. Teknik bakımdan atkı ve çözgü yüzlü bezayağı (düz dokuma) cicimlerle, sarma motifli cicim tekniği görülür. Sarma motifli cicimler içinde de seyrek motifliler daha yaygındır. İçlerinde sık motifli cicim tekniğinde dokunanları da vardır. Örnekleri seccade ve yaygı tipindedir.

 

Zeytinköy Cami'inde bulduğumuz atkı ve çözgü yüzlü bezayağı (düz dokuma) cicimler iki parçalı ve tek renk kırmızı renklidir. 210 x 85+85cm. boyutlarındadır. Orta yerindeki, pıtrak (diken) motifi dışında hiç süslemesi yoktur. Bir başka örnek ise soluk bir kırmızı renge sahiptir. 220 x 77+77 cm. boyutlarındadır. Üzerinde, serpiştirilmiş halde, cicini teknikli pıtrak veya göz motifi benzeri desenler görülür (Resim 4-5).

 

Seccade şeklindeki dokumalar 120-150 x 85-90 cm. boyutlarında ve tek parçalıdır. Mevcut örnekleri siyah renkli koyun yünü veya beyaz yünden dokunmuştur. Zeminleri hayat ağacı veya zincir şekilli geometrik desenlerle süslüdür (Resim 6-7).

 

Yaygı tipindeki örnekleri genellikle beyaz renkli koyun yününden dokunmuştur. İçlerinde siyah renkli koyun yününden dokunanlar da vardır. Tek parçalı (tek şak) örnekleri genellikle 300 x 170 cm., iki parçalıları (iki şak) 270 x 80+80-90+90 cm. boyutlarındadır (Resim 5), (Şekil 1-2).

 

Zili dokumalar:

 

Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde zili dokumalar diğer düz dokuma yaygılara göre daha fazladır. Genellikle siyah renkli koyun yününden dokunan bu örneklerin içinde seccade şekilli dokumalarla, tek ve çift parçalı (şaklı) yaygı ve perde örnekleri yaygındır.

 

Zili dokumaların seccade tipindeki eski örnekleri genellikle siyah koyun yününden dokunmuştur. Kırmızı, kahverengi, lacivert, mavi, yeşil gibi koyu renklerin kullanıldığı bu örnekler 100-120 x 80-100 cm. boyutlarındadır. Namazlık amacıyla dokunanları 150 x l00 cm. ölçülerindedir. Mevcut örnekleri genellikle halkın havut (deve semeri) dediği desenlere sahiptir (Resim 8-9), (Şekil 3-4).

 

Zili yaygılar genellikle iki (şaklı) parçalıdır. Çoğunluğu siyah renkli koyun yününden dokunmuştur. Genellikle Anadolu'da gırla, kıvrım, tırnak gibi isimlerle anılan motiflerle süsülüdür. Çoğunlukla 250-270-290-300 x 70+70-90+90 cm. boyutlarındadır (Resim 10-11-12-13).

 

Zili dokumalar arasında heybe tipinde örnekler de vardır. 127x 50 cm. boyutlarındaki bu dokumalarda tırnaklı zili deseniyle süslü örneklere rastladık (Resim 14).

 

Sumak dokumalar:

 

Sumak Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde düz dokuma yaygıları arasında en az görülen dokuma türüdür. Anadolu'da daha çok çuval süslemesinde kullanılır. Barutçu Köyü Cami'inde bulabildiğimiz tek örnek de çuval üzerindedir: İliksiz kilim tekniğinde dokunan çuval çubuk desenleriyle süslenmiş, orta yerine de iki kuşak halinde sumak dokuma yapılmıştır (Resim 15).

 

DEĞERLENDİRME:

 

Selçuk, dokumayla ilgili kaynaklarda adı hiç geçmeyen bir merkezdir. Tüm Anadolu köyleri gibi, kendi gelenekleri içinde yaşayan. Tekeli yörüklerinin kurduğu Barutçu, Zeytinköy, Havutçulu ve Acarlar Köyleri ise dokumalarını hiç tanıtamamış, hatta dokuma geleneğini bile unutmuşlardır. Ancak, Barutçu ve Zeytinköy camilerinde bulunan halı ve düz dokuma yaygılar yörenin dokuma geleneğini ortaya koyan birer belge durumundadır.

 

Anadolu'da kadın evlenmeden evvel, genç kızlığı sırasında veya evlendikten sonra, kendisi ve kocası için, öldükten sonra tabutu üzerine serilmek ve mezarlıktan dönüşte, hayrına, camiye bağışlanmak üzere halı veya düz dokuma yaygılardan birini dokur. Dokumasını bilmiyorsa halı veya düz dokuma yaygı satın alır veya özel olarak dokutturup sandığının bir kenarında tımarlar (saklar). Bazen bu dokumalar üzerine, kimin adına seriliyorsa isim de yazılır. Yörelere göre değişmekle birlikte, ölümlük-dirimlik kilim-halı, ahretlik halısı-kilimi, sargı halısı veya kilimi gibi isimlerle anılan bu örnekler, aile darda kalsa bile, kesinlikle satılmaz. Ödünç verilmez. Camiye serildikten sonra da, töre gereği, geri istenmez, alınmaz, sahip çıkılmaz. Bu geleneğe dayalı, sözlü bir vakıftır. Serildikten sonra caminin malı sayılır. Tasarruf hakkı tamamen camiye aittir.5 (Resim 3).

 

Tekeli yörüklerinin yaşadığı Barutçu Köy ve Zeytinköy Camilerinde bulunan halı ve düz dokuma yaygılar da bu gelenekler sayesinde günümüze kadar gelebilmiştir. Bu işin ticaretini yapanlar tarafından, çeşitli şekillerde, halkın elinden toplanan bu örnekler bugün sadece camilerde kalmıştır. Halkın elinde hemen hiç örnek yoktur. Özellikle yörenin turistik bir bölge konumunda bulunuşu nedeniyle, ilk önce bu bu köylerdeki örnekler toplanmış veya sahiplerince turistik yörelerde satılmıştır.

 

Acarlar, Havutçulu, Barutçu ve Zeytinköylüler kendilerinin Tekeli yürüğü olduğunu söylemektedirler. İzmir, Manisa ve Aydın civarındaki köylerde yaptığımız araştırmalarda da köylülerin büyük bir bölümünün göç yoluyla Toroslardan geldiklerini iddia ettiklerini gördük6. Dokumalardaki motif  benzerlikleri de bunu doğrular niteliktedir.

 

İzmir, Manisa ve Aydın çevresindeki dokumacılık yapan köylerde halı kadar düz dokuma yaygı da dokunur. Özellikle Kozak (İzmir), Yuntdağ, Selendi, Kula (Manisa) ve Ayvacık (Çanakkale) civarında düz dokuma yaygılar daha fazladır ve bu örnekler halıdan daha kıymetli sayılır7.

 

Anadolu'da halı veya düz dokuma yaygıların desenine model, örnek, nakış, yanış gibi isimler verilir. Selçuk yöresinde yaşayan Tekeli yörüklerinde de model adı verilmektedir.

 

Batı Anadolu Bölgesinde halının kenar bordürüne su, kenar gibi isimler verilir. Düz dokuma yaygıların uzun kenarına yelen, direk, dar kenarlarına da kenar veya ayak denir. Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde de kısa ve uzun kenarlar aynı isimlerle bilinmektedir.

 

Anadolu'da kilimler ilikli veya iliksiz kilim tekniğiyle dokunur. İlikli kilimlerde desenler arasında ilik veya kirtik adı verilen yırtıklar görülür. Kilimde motifler ilikler sayesinde zenginleşir. Selçuk yöresindeki Tekeli yörüklerinde de ilikli kilim tekniğiyle dokunan örnekler görülür. Ancak, mevcut kilimler arasında ilikli örneklerin sayısı çok azdır.

 

İliksiz kilim tekniğinde dokunan düz dokuma yaygılarda desenler basit ve süslemeden uzaktır. Sadece halkın yol, çıbık (çubuk) dediği ince kuşaklar görülür. Aynı desenler Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde dokunan iliksiz kilimlerde de mevcuttur ve halk arasında bu tür desenlere çıbık (çubuk) adı verilir.

 

Cicim teknikli dokumalar Anadolu'da üç ayrı teknikle dokunur. Bunlar atkı ve çözgü yüzlü bezayağı (düz dokuma) cicim, sarma motifli cicim ve çözgü yüzlü cicim'dir8. Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde ilk iki tip yaygındır. Araştırmalarımız sırasında çözgü yüzlü cicimlere tesadüf etmedik.

 

Atkı ve çözgü yüzlü bezayağı (düz dokuma) cicimlerde çok az süsleme görülür. Bu süslemeler Anadolu'da göz, pıtrak, gül, gül saçtı, çiçek gibi isimlerle anılan desenlerle bezenir. Bu desenler Anadolu'da nazar, bolluk, bereket gibi sembolik anlamlar ifade eder. Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde, özellikle Zeytinköy'de bulduğumuz örneklerde de benzer süslemeler mevcuttur.

 

Anadolu'da sarma motifli cicimler kendi arasında seyrek ve sık motifli cicim olmak üzere iki ayrı tip gösterir. Selçuk civarında yaşayan Tekeli yörüklerinde özellikle Barutçu Köy'de seyrek motifli cicimler daha çok görülür. İçlerinde sık motifli örnekler de vardır (Resim 4-5-6-7).

 

Anadolu'da sili veya zili diye tanınan dokumalar tüm Batı Anadolu Bölgesi'nde çok kullanılan bir dokuma türüdür. Selçuk yöresinde yaşayan Tekeli yörüklerinde de çok görülen dokumalardandır. İçlerinde, tıpkı İzmir, Manisa, Aydın, Ayvacık ve Ezine (Çanakkale) civarındaki gibi, seccade, namazlağı, yer sergisi ve perde şekilli örnekleri mevcuttur (Resim. 8-9).

 

Seccade diye adlandırılan örnekleri kare şekillidir. Gerektiğinde namazlık yerine de kullanılır. Bu örnekler Yuntdağ, Kozak (Bergama) ve Ayvacık (Çanakkale) yöresindeki gibi, Selçuk civarının da en eski dokumalarıdır. Siyah renkli koyun yünü veya keçi kılından dokunan bu örneklere, anılan yörelerde çul denir. Çoğunlukla eşkenar dörtgen şekilli geometrik desenlerle süslüdür. Bunların da içi kıvrık (gıvrım) desenlerle bezelidir. Anılan yörelerde eşkenar dörtgen şekilli desenlerden her birine göl, göbek veya farda denir ve göbek sayısı dokumanın büyüklüğüne göre azalır veya çoğalır. Dokumalar da göl sayısına göre altı gollü, dokuz gollü gibi isimler alır. Siyah renkli yünleri ve gıvrım motiflerinden dolayı bu örneklere gıvrımlı gara zili-gara çul adı verilir. Yünden dokunursa ala çul adını alır (Resim 12-13).

 

Namazlık amacıyla dokunan zililer Selçuk yöresinde yaşayan Tekeli yörükierinde özellikle üstüste bindirilmiş (V) şekilli desenlerle süslenir. Bu desenlere Yozgat ve Kayseri civarında çavuş modeli denir ve bu desenle süslü dokumalara da çavuşlu namazlağı adı verilir9. Aynı desen Konya yöresinde hatap adıyla anılır. Konya çevresinde deve hamuduna hatap denir. Hatap iğde ağacından yapılır. Bu desenle süslü zili dokumalara da hataplı ismi verilir. Benzer desen Antalya civarında eyer kaşı adıyla anılır. Yuntdağ yöresinde (Soma-Manisa) Türkmen motifi, Kozak (Bergama-İzmir) civarında da gümüş çengel diye tanınır. Dokumalar da aynı isimlerle adlandırılır. Muğla, Antalya, Aydın, İzmir yöresinde ve bu arada Selçuk civarında deve hamuduna (semer) havut adı verilir. Dokuma üzerindeki benzer desenlere de havut motifi denir10. Nitekim Selçuk'a bağlı Havutçulu (havut-çulu) isimli, Tekeli yürüklerinin yaşadığı bir köy bulunmaktadır (Resim 8-9).

 

Selçuk civarında yasayan Tekeli yörüklerinin dokuduğu zililerden, yer sergisi şeklinde kullanılanlarının bir kısmında zemin elibelinde benzeri motiflerle süslenir. Benzer desenler Ayvacık ve Ezine (Çanakkale) civarında gırla motifi diye adlandırılır. Aksak bir insanın yürüyüş şekline benzetildiği için eğri büğrü yürüyüşü sembolize eder. Bu tür desenli dokumalara da gırla zili adı verilir11.(Şekil 5).

 

Selçuk çevresinde yaşayan Tekeli yörüklerinde yaygı ve heybe türü dokumalarda, içleri tarak şekilli desenlerle süslü, kare şekilli desenler görülür. Halk arasında adı unutulan bu desenlerin benzerlerine Ayvacık, Ezine yöresinde (Çanakkale), Dikili, Kozak, Yuntdag (Bergama) Kula (Manisa) yöresi ile, Toroslar ve Anamas yaylalarında yaşayan yörüklerde12 ve Mut civarındaki dokumalarda da rastlanır. Ayvacık ve Ezine (Çanakkale) yöresinde dırnak diye bilinir. Kareler-den her birine, içini süsleyen tarak şekilli desenlerinden dolayı, dırnak (tırnak) adı verilir. Bu desenlerle süslü dokumalara da dırnaklı zili denir. Aynı desen Kula çevresinde gübecik, Mut civarında güllü melek, meneğ13 adıyla tanınır (Resim 14).

 

Günümüzde Selçuk yöresinde dokuma yapılmamaktadır. Tekeli yörüklerinin kurduğu Barutçu Köy ve Zeytinköy'deki dokuma bilen kadın ve kızlar da Selçuk, Kuşadası gibi turistik merkezlerde halı gösterisi yapan mağazalarda çalışmaktadır. Bu nedenle de dokuma bilenler de bu işi tamamen terketmiş vaziyettedir. Dolayısıyla yörede dokumacılık geleneği özelliklerini tamamen kaybetmiştir.

 

SONUÇ:

 

Selçuk ve yöresi yakın zamanlara kadar, bugüne gelebilen örneklerine göre dokumalarıyla ünlüydü. Anadolu'nun dokumacılık yapan önemli merkezlerinden biri durumundaydı. Bu dokumalar Selçuk civarında, Tekeli yörüklerinin kurduğu Barutçu, Zeytinköy, Acarlar ve Havutçulu köylerinde yapılmaktaydı. Yörede göçebe yaşayan Tekeli yörüklerinin yerleşik hayata geçmesi, daha sonraki yıllarda da turizmin yörenin tek geçim kaynağı gibi görülmesi ve halkın bu yöne sevkedilmesiyle dokumacılık geleneği terkedilmiştir.

 

Bugün Selçuk yöresinde yaşayan Tekeli yörüklerinin dokumacılık geleneği sadece Barutçu ve Zeytinköy'de mevcuttur. Diğer köylerde tamamen unutulmuştur. Günümüze ulaşabilen dokuma örnekleri arasında halı ve düz dokuma yaygılar (kilim, cicim, zili) mevcuttur. Düz dokuma yaygılar arasında da daha çok zili teknikli örnekler görülür. Halı ve düz dokuma yaygılar renk, desen ve kalite bakımından Batı Anadolu Bölgesi'nin diğer yöreleriyle, özellikle Yuntdag, Kozak (Bergama), Aydın, Çanakkale ve çevresinin dokumalarıyla büyük bir benzerlik gösterir

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36471 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol