ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
  => Yörük Oyunları
  => Yörüklerde Dokumacılık
  => Yörüklerin Soyağacı
  => Yörüklerin Anavatanı
  => Yörük Çadırları
Yörük Oyunları

YÖRÜKLERDE KÖY SEYİRLİK OYUNLARI

Yörükler nişanlarda, düğünlerde ve toplantılarda çeşitli halk oyunları oynarlar. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralayabiliriz. Çiftetelli, üç ayak, sinsin, cirit vb.

Yörükler halk oyunlarının dışında seyirlik oyunlar da oynarlar. Bir kaç örnek verelim.

a. YÜSSÜK OYUNU

Çok yaygın oynanan bir oyundur. Oyuncular iki gruba ayrılır. Bir yüzük fincanlardan birinin altına konur. Bulan taraf diğer tarafa çeşitli cezalar verir. Bunlar yemek yedirme, tatlı aldırmadır.

TONGAVAT KALDIRMA (TONGAVIT) OYUNU

Mersin, Mut, Hacıahmetli köyü yörüklerinde düğünde misafirlere ikram edilecek yemeklerin büyük bir kısmı oğlan evinden gönderilir. Bu yemeklerin kız evine götürülmesi törenine tongavat kaldırma adı verilir. Yemekler, tongavat kocası denen bir erkekle yengeler eşliğinde çalgıyla götürülür. Düğün bayrağı dikilmiş ve düğün başlamıştır. Yiyeceklerin yanında ziyafette kesilmek üzere süslenmiş koç veya keçi oğlan evinde kesilirken bir cümbüş kurulur. Belli sayıdaki tongavatcı gençler tongavatcılar oyununu oynarlar. Oyun şöyle oynanır.
 

TONGAVATCILAR OYUNU:

Oyuncular:

1.Tüfekçi

2.Bayraktar

3.Denetleyici

4.Yemekçi

5.Tongavat kocası

6.Tongavat karısı yardımcısı

7.İki çocuk.

Olay oğlan evinde geçer.

Denetleyici - Haydin kız haydin eşekleri ney hazırla. Iraz nerdesin? Ahmet çabuk eşekleri hey hazırla, daha çok iş var.

Ahmet - Geliyorum yav, aceleniz ney? (Eşeği hazırlar).

Yemekçi - Ahmet ağa, neler gidecek, oduncular ney gittiler mi?

Ahmet - Onlar akşamdan gittiler, geldiler bile yav.

Denetleyici - Iraz, oy Iraz, yerin dibine mi battın kız? (Iraz elinde iki horozla gelir).

Iraz - Fatma abla, öyle bunların peşindeyim. Bunlar gidecek. Hindiden Yakup’un oğlu Mehmet gözü dikti. Düğünde gece yeriz deyi. Herkes yesin diye tutuverdim, belki çalarlar.

Fatma - Hindiden onların acelesi ne? Tahıl ney hazır mı? Yağ, fasulye, nohut nerde?

Iraz - Al kız, al iki keserler hepiciği hazır.

Fatma - Iraz abla, tahıl ney kaç havay?

Iraz - Dört havay Fatma, yetmez mi?

Fatma - Ne biley, hazar yeter.

Diğer komşular gelir.

Emine - Iraz aba kız, böyle ney mi gidecek bunlar, eğlenmeyecek miyiz?

Iraz - Ne bileyim a Emine, Ahmet pek sinirli.

Eşekler hazırlanır. Yüz yüklenir, oğlan evinin önünde üç silah atılır. Bayrak dikilir. Önde bayraklar, arkasında silahşörler, eşeklere tongavatcı karılar binerler. Arkalarına iki çocuk bindirilir.

Düğünlerde oynanan oyunlardan birisi de deve botlaması oyunudur.

DEVE BOTLAMASI OYUNU

Oyun, göç sırasında bir ailenin devesinin yavrulaması olayının ailede uyandırdığı mutluluk üzerine kurulmuştur. Oyun meydanda ve bir ateş etrafında oynanır. Odunun ateşi oyunun dekorunu tamamlar. Oyunda zenne rolünü kadın kılığına girmiş bir erkek oynar. Zenne müzik eşliğinde oynar. Bu oyunda geri zekalı bir arap tipi vardır. Arap bir tulumla güreş eder.

İki yaşlı yörük otururken devenin botlamak üzere olduğu haberi gelir. Bütün aile fertleri doğuma yardım ederler. İki kişinin oluşturduğu temsili deveyle bir kişinin temsil ettiği boduk (deve yavrusu) dinlenirken komşular çağrılır. Onlara ziyafet verilir. Bu arada çalgıcılar da getirilip şenlik kurulur. Şenlik sırasında ihtiyarla beraber karısı da oynar. Bu oyunları köy meydanında kadın erkek birlikte seyreder. Müstehcen diye nitelenebilecek konuşmalar, laf atmalar sürerken kimse rahatsız olmaz.

Oyunlar oynanırken arap sık sık ortaya girerek oyuna karışır. Arap kovalanırken ikinci bir oyun ortaya çıkar. Arap seyircilerin arasına kaçar. Bazılarının üzerinden atlar, bazılarının üzerine düşer. Bu kovalamaca sürerken bir ara arap elindeki tulumla gelip güreş tutar.

Oyun doğmaca oynandığı için oyuncular yeteneklerine göre güncel konuları işlerler. İmamın bir davranışı, muhtarın yanlış davranışı, köyün cimri zenginleri şakalarla eleştirilir.

Oyunun son bölümünde karı ile koca arasında doğan boduğa isim verilmesi konusunda bir tartışma çıkar. Kadın aile içinde kocası kadar kendisinin de söz hakkı olduğunu söyler. Tartışma uzar, kadın sözünü geçiremeyeceğini anlayınca ortadaki yoğurt kabını kocasının yüzüne kapatır. Koca da su kabını alıp karısının başında parçalar. Böylece oyun güldürücü bir sonla biter.

Oyuncuların makyajları köylüler tarafından yapılır. Cüce rolünü oynayan oyuncunun karnına bir erkek yüzü çizilir. Oyuncu karnını oynatarak hareketler yapar.

Bir diğer seyirlik yörük oyunu da Köşker oyunudur.
 

KÖŞKER OYUNU

Usta - Bu vatandaşların ayağı hep yalın kalmış.

Çırak - Ne yapacağız ya?

Usta - Çizme dikeceğiz.

Çırak - Çizme dikelim.

Usta - Bunlar eski mi?
 

Köylünün biri ayakkabısının birini ustaya verir.

1.Köylü - Al kardeşim.

2.Köylü - Ben bir körüklü çizme yaptıracağım.

Usta - Yaz oğlum ufaklığa bir körüklü çizme.

1.Köylü - Başka ne iş yaparsınız?

Çırak - Lastik ayakkabıdan tut körüklü çizmeye kadar yaparız.

Köylü - Yapın bakalım da görelim.

Usta - Gel oğlum tezgahı kuralım.
 

Usta çırağını el ve dizleri üstüne yatık vaziyete getirerek ayağının birini kaldırıp kendi boynundan dolandırdığı iple bağlar. Çırağın sırtına oturur. Çekiç yerine de eline aldığı tahta parçasını kullanır.

Usta - Şap, şap, tak, tak.

Çırak - Uf, yeter be.

Usta çırağının ayağına vurmasıyla bağırmaya başlar. Usta bazen de çırağın kalçasına vurur.

1.Köylü - Usta, usta, sana bir haber getirdim.

Usta - Neymiş, deyiver babam.

Köylü - Eben ölmüş, yahu.

Usta - Allah rahmet eylesin nöörelim.

Köylü - Anan da ölmüş.

Usta - Nöörelim.

Ustanın oğlu - Amcam ölmüş.

Usta - Nöörelim.

Ustanın oğlu - Hüü, hüü, hüü (ağlar).

Usta - Ne oldu oğlum, neye ağlan?

Oğul - Anam ölmüş.

Usta - Nee? Anan mı ölmüş?

(Yerinden fırlayıp evine koşmak ister. Ancak altındakinin ayağı boynuna dolanmış olduğundan usta koşarken altındaki de sürüklenir. Bütün seyirciler bu tabloya güler.)
 

KIZ KAÇIRMA OYUNU

Kadınların kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde erkek kılığına girilerek oynanan çeşitli oyunlar günümüzde de yaygın bir biçimde oynanmaktadır.

Bu oyun, erkek kılığına giren kızların bir çadır basarak kız kaçırması üzerine kurulmuştur. Kızlar çok iyi plan hazırlayarak kıyafet değiştirirler. Kızın yakınlarına hiç bir şey sezdirilmez. Işıklar söndürülüp çadıra ani bir baskın yapılarak evin gelinlik kızı kaçırılır.

Oyan inandırıcı olarak hazırlandığı için herkes inanır. Kızın annesinin çığlıkları bütün obayı ayağa kaldırır. Olay ortaya çıkınca uzun süre gülme vesilesi olarak anlatılır.

DEVE OYUNU

Yörük düğünlerinde deve oyunu oynamak çok yaygındır. İki ya da üç kişiden oluşturulan ve üzerine bir örtü örtülen yapma deveyle deve sahibi rolünü üstlenen deveci, düğüne gelenleri karşılar. Bu arada çeşitli şakalarla bazen gelenleri, bazen de devesini döver. Devecinin şakaları, hareketleri, düğüne gelen konuklara hoş zaman geçirtir.

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36472 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol