ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  => OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ
  => DENİZ SAVAŞLARI
  => KARA MUHAREBELERİ
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ
 
OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ
  • Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na Katılması, Çanakkale Cephesi’NİN Açılması

Osmanlı devleti, Balkan Savaşları’ndaki yenilginin etkisi ile ordu ve donanmasını ıslah etme işlerine girişirken, bir yandan da iki bloğa ayrılmış Avrupa’da kendisini yalnızlıktan kurtarmak için bir takım ittifak teşebbüslerinde bulunmuştur.

Osmanlı devleti ilk ittifak teşebbüsünü geleneksel dostu saydığı İngiltere nezdinde yaptı, ancak ittifak teklifi reddedildi. İkinci ittifak teşebbüsü Fransa nezdinde oldu. Bu ittifak teşebbüsü de başarısızlığa uğrayınca Osmanlı Devleti, Almanya’ya doğru itildi. Osmanlı Devleti 22 Temmuz’da ittifak için Almanya’ya başvurmuş ve 2. Wilhelm’in isteği üzerine Almanya, Osmanlı Devleti ile ittifak görüşmelerine başlamıştır. 

2 Ağustos 1914’te de Türk – Alman ittifakı imzalanmıştır. Fakat savaşın patlamasıyla birlikte, Türk – Alman ittifakının varlığını bilmeyen itilaf devletleri, Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını sağlamak için çaba sarf ettiler. Osmanlı Devleti, savaş karşısında tarafsızlığını ilan etmekle beraber, Ağustos’un ilk haftasından itibaren süre gelen olaylar ve Almanya’nın çabaları Osmanlı Devleti’ni savaşa katılmaya sürükledi. Savaştan 5 gün sonra 2 Ağustos 1914’te Osmanlı – Alman ittifakı imzalandı. Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etti. Aynı gün Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığından şüphe duyan İngiltere, yapım ve tamirat için önceden Sultan Osman ve Reşadiye zırhlılarına ambargo koyduğu gibi bu iki geminin ikmal ve teslim muamelelerini ambargo tarihine kadar kasten geciktirmişti. Bu anlaşmaya 5 Ağustos’ta Avusturya-Macaristan da katıldı.

 

“10 Ağustos 1914 günü Goeben ve Breslau adlı Alman gemilerinin, İngilizlerin takibinden kurtulması için Çanakkale Boğazı’ndan içeri girmelerine izin verilmesi, savaşa girmemizin bir nevi sebebi oldu. Osmanlı Devleti’nin, imzalanan tarafsızlık anlaşmasına göre bu gemileri 24 saat içinde kara sularından çıkarması veya silahlarından tecrit etmesi gerekiyordu; bunların hiçbirisi yapılmadı. Enver paşa’nın gizli izni ile boğazdan girmesine izin verilen bu gemiler heyet-i vükelâca, Osmanlı Devleti tarafından satın alınmış gibi gösterildi ve Almanya’dan iki gemi satın alındığı ilan edildi. Goeben’e “Yavuz Sultan Selim” ve Breslau’a da “Midilli” adı verildi.”

            Osmanlı Donanma Komutanlığı’na atandıktan sonra Tuğamiral Suschon komutasındaki Osmanlı Donanması (1 muharebe kruvazörü, 5 hafif kruvazör, 4 muhrip ve 1 mayın gemisi), 29 Ekim günü eğitim amaçlı çıktığı Karadeniz’de, Odesa, Kefe ve Novorsisky limanlarını bombardıman etti. Bunun üzerine 1 Kasım’da Ruslar, Kafkasya sınırlarında taarruza geçtiler. İngilizler de Kasımda Akabe’yi bombardıman ettiler ve İzmir körfezinde iki gemimizi batırdılar.

Rusya’nın bağlaşığı İngiltere ve Fransa, 3 Kasım 1914 günü Çanakkale Boğazı önlerine gelerek boğaz giriş tabyaları olan Seddülbahir ve Kumkale’yi bombardıman etti. 5 Kasım’da İngiltere’nin ve 6 Kasım’da da Fransa’nın, Osmanlı Devletine savaş ilan etmesi üzerine, Osmanlı Devleti 11 Kasım’da savaş ilan etti. 14 kasım’da da Cihad-ı Mukaddes ilan etti.

 

“İngilizler, 1915 yılı başında, Avrupa’daki harp mevzi harbine dönüşünce, bütün kuvvetlerini Avrupa cephesine yığmaktansa Çanakkale veya Balkanlar’da ikinci bir cephe  açarak harbi hareket harbine çevirmeyi, bu suretle Rusya’ya ihtiyacı olan yardımın yapılabileceğini, İstanbul’un ele geçirilmesiyle Osmanlı Devleti’nin Almanya’dan kopartılabileceğini, ayrıca harbe girmekte kararsız görünen Bulgaristan’ın da Almanya tarafından harbe girmesinin önleneceğini düşünerek, Çanakkale Boğazı’nın donanmayla geçilmesine ve İstanbul’un işgaline karar verdiler.”

“Rusya’nın sonsuz insan gücünden yararlanma ve Ruslara yardımda bulunma, müttefiklerinin başlıca düşüncesini teşkil etmekteydi. Boğazlar açılmadıkça Rusya’ya gerekli yardımı yapabilmek ve Almanya’yı yıkabilmek mümkün olmayacaktı. Çanakkale Boğazı açılmadıkça Rusya’nın taarruza geçmesi imkânsız olacaktı. Bu harekât başarılı sonuçlanırsa elde edilecek siyasi sonuçlar çok büyük olacaktı. Boğazların açılması ekonomik faydalar sağlayacaktı.”

Çanakkale cephesinin açılma sebepleri; siyasi, ekonomik ve askeri amaçları gerçekleştirmek içindi. Bunlar;

  • Almanya’nın en önemli bağlaşıklarından birini saf dışı bırakmak,
  • Rusya’ya yardım için deniz yolunu açmak,
  • Kararsız durumda bulunan Balkan devletlerini üçlü anlaşma içerisine almak,
  • Ruslara cephane ve araç gereçleri ithal yolu açmak,
  • Avrupa ile Asya arasında Osmanlı ulaşımını keserek sonuçlarından yararlanmak,
  • İstanbul dolaylarından diğer cephelere asker gönderilmesine engel olmaktır.

 

 

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36465 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol