ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  => OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRMESİ
  => DENİZ SAVAŞLARI
  => KARA MUHAREBELERİ
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
DENİZ SAVAŞLARI
 Çanakkale Savaşı, 3 Kasım 1914’te İngiliz ve Fransızların boğazın giriş tabyaları olan Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa vurmasıyla fiilen başlamıştır. Resmi olarak savaşa girme ise, 5 Kasım’da İngiltere’nin, 6 Kasım’da da Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilanı ve Osmanlı Devleti’nin de 11 Kasım’da bu devletlere karşı savaş ilanı ile gerçekleşmiştir.
           
            Çanakkale Boğazı’na yönelik Birleşik Filo’nun taarruz planı Amiral Carden tarafından 15 Ocak 1915’te yapılmıştı. Plan 7 safhadan oluşmaktaydı;
  • Giriş tahkimatının yok edilmesi,
  • Orta bölge topçusunun yok edilmesi ve bu bölgedeki mayınların temizlenmesi,
  • Merkez tahkimatın yok edilmesi,
  • Kepez bölgesindeki esas mayın hatlarının taranması,
  • Merkeze kadar olan mayınların taranması ve topların tahribi,
  • Kalan mayınların temizlenmesi, boğazın dar yerindeki (Narrows’taki) tabyaların karaya çıkarılacak birliklerle işgal edilmesi ve Çanakkale Boğazı’nın elde tutulması,
  • Marmara’ya girip İstanbul’un ve boğazın ele geçirilmesi.

 

Bu planla müttefikler Marmara Denizi’ne çıkacak ve İstanbul’a gireceklerdi. Boğazın kara bölgesindeki güvenliğini sağlamak üzere Midilli’de yeterince kara kuvveti toplanacaktı. Bu planı uygulama tarihi olarak 19 Şubat belirlenmiştir. Çünkü İngiliz Filosu 19 Şubat 1807’de Marmara’ya girmiştir ve 19 Şubat 1915 ise bu başarının 108. yıldönümüdür. Ancak boğaza yapılan ilk saldırı, Türk savunmasını bir yoklama, bir deneme ve bir keşif niteliğinde yapılmıştır.

19 Şubat’ta boğazın dış tabyalarını tahrip etme amaçlı, 3 İngiliz zırhlısı ve kruvazör Rumeli kıyısına karşı ve 2 Fransız zırhlısı da Anadolu tabyalarını ateşe tuttu. Boğaz giriş tabyalarındaki toplarımız menzilleri yeterli olmadığından karşılık veremedi.

19 Şubat’ta başarıya ulaşamayan Birleşik Filo, giriş tabyalarını tekrar tahrip etmek için 25 Şubat’ta boğaz önlerine geldi. 8 İngiliz, 4 Fransız muharebe gemisi ile yapılan taarruz saat 07.30’da başlayarak 16.00’da son buldu. Bu muharebe sonucu giriş tabyaları susturuldu ve Çanakkale Boğazı Birleşik Filo’ya açılmış oldu.

            “Boğazı geçme planının ikinci evresini uygulamak amacıyla 26 Şubat’ta Birleşik Filo, tekrar boğaz önüne gelerek tabyaları bombardıman etti. 27 Şubat’ta İngiltere’deki İngiliz Deniz Piyade Tümeni’ne, Limni Adası’na hareketi için emir verildi. İngiliz Harbiye Nazır Lord Kitchener artık ümitlenmişti. İstanbul yolu açılmak üzereydi. 28 Şubat’tan sonraki günlerde harekâta devam edildi. Gemiler boğaza girerek her iki taraftaki Türk topçularını ateş altına alıyordu. 18 Mart Deniz Muharebesi’ne kadar belirledikleri planın evrelerini uygulamak için boğaza küçük çapta taarruzlar yaptılar.”

  • 3 KASIM 1914 (Cephenin Açılması)

 Indefatigable, Inflexible ve Bouvet gemilerinin içlerinde olduğu 28 parçadan oluşan müttefik filosu 3 Kasım 1914 sabahı saat 06.40’ta boğaz önlerine yaklaşmaya başladı. Bu filo, saat 06.50’de boğazdaki methal tabyalarımızı (Ertuğrul, Orhaniye, Seddülbahir ve Kumkale) bombardıman etmeye 14000 metre mesafeden başladı. 17 dakika süren bu bombardıman esnasında Türk bataryaları menzillerinin kısa olması nedeniyle sağlıklı karşı ateş açacak vaziyette değillerdi. Bu bombardımana karşılık olarak Orhaniye ve Ertuğrul tabyalarımızdan 4 mermi atışı sağlandı. 3 Kasım’da Türk tarafının zayiatı Ertuğrul, Kumkale ve Orhaniye’de ağır değildi. Tabyalar çok az tahrip olmuştu ve birkaç gün içinde de tamir edilmiştir. Lakin, Seddülbahir tabyası ise iki merminin merkez cephaneliğine isabeti sebebiyle cephanelikteki 38 ton barutun ve 360 adet ağır top mermisinin patlaması sebebiyle tamamen havaya uçmuştu ve bunun sonucu olarak 5 subay ve 81 er şahadete ulaşmıştır.

19 ŞUBAT 1915 SALDIRISI

3 Kasım’dan 19 Şubat’a kadar geçen durgunluk süresinde Müttefikler, Çanakkale Boğazı’na taarruz yapılıp yapılmayacağı konusunda tartışmışlardır. Türk tarafı ise bu süreyi tabyaların onarımı ve mayın hatlarının takviyesi ile değerlendirmiştir. Müttefiklerin Çanakkale Boğazı’na saldırı yapmasına, Alman Uzakdoğu Filosu’nun Folkland Deniz Muharebe sonucunda yok edilmesi ve Türklerin Süveyş Kanalı’na olan taarruzunun başarısız olması dayanak olmuştur.
19 Şubat bombardımanı sabah saat 09.35’te Kumkale ve Orhaniye tabyalarının dövülmesi ile başladı. İlerleyen saatlerde ise Ertuğrul ve Seddülbahir tabyalarını da kapsadı. Suffren gemisi Kumkale’de bulunan 4 ağır toptan üçünü tahrip ederek büyük başarı kaydetti ve bu günden sonra adı “Parlak Gemi” olarak kaldı. Bombardıman 17000 metre mesafeden olduğu için Türk tabyaları karşı ateşte bulunmadılar. Harekâta saat 12.00’dan 14.30’a kadar ara verildi. Bombardımanın ikinci safhasında müttefik gemilerinin bazılarının Türk menzilinin içine girmesi ile Türk tarafı da ateşe başladı. Saat 15.30’a kadar süren harekâtta Orhaniye ve Ertuğrul tabyaları 38 mermi ile karşı ateşte bulundular ve 2 düşman gemisine isabet sağladılar. Harekât ertesi gün sona erdirilecekti ama havanın mümkün isabetli atışlara olanak sağlamaması nedeniyle 25 Şubat’a ertelendi.
      Filonun 19 Şubat’ta 1000’den fazla top mermisi kullandığı saplanmıştır ve Türk tarafının zayiatı 2 subay, 2 er ve 11 yaralıdır.

25 ŞUBAT 1915 SALDIRISI

25 Şubat’ta fırtınan durması ile sabah saat 09.45’te boğaz önünde yerlerini alan 8 İngiliz, 4 Fransız gemisi ve diğer birçok kruvazör, torpido ve mayın arama tarama gemisinden oluşan müttefik filosu saat 10.00’da giriş tabyalarımızı bombardıman etmeye koyuldu. Bombardıman 16.00’a kadar devam etti ve Agamemnon gemisi, Ertuğrul’un başarılı atışları ile ciddi bir biçimde yara aldı. Başta tabyalarımız kuvvetli karşılık gösterdiler fakat ilerleyen saatlerde durum gittikçe vahimleşmeye başladı. Seddülbahir ve Kumkale tabyaları sadece 4’er mermi atabildiler. Filonun ağır ateşine maruz kalan Orhaniye tabyası ise hemen hemen kullanılamaz hale geldi. Tabyalarımızın müthiş ağır ateş almasıyla kışlaları dâhil hepsi harap oldu. Toplamda 83 ateş açıldı ama yalnızca 7 tanesi isabet sağlayabildi. 13 er şehit ve 18 er de yaralı verildi. Bu cesur harekâttan sonra gece boğaz girişindeki mayınlar aranacaktı. 4 tabyanın da neredeyse tamamen tahrip olmasıyla artık boğaz girişi müttefiklere açılmış bulunuyordu. Sıra, boğaz içerisindeki batarya ve tabyalardaydı.

_____________________________________________________________________________
 MART 1915 ÇIKARMASI

4 Mart gününe kadar saldırılarda bir türlü istediği sonucu elde edemeyen müttefikler, havaların da iyiye gitmesini fırsat bilerek methal tabyalarımızı tahrip amaçlı ufak çaplı bir kara çıkarmasına karar vermiştir. Bu harekât Osmanlı Genel Karargâhı İstihbarat Şubesi’nce şöyle açıklanmaktadır:
4 Mart 1915’te Saros Körfezi’nde dolaşan zırhlılar saat 4.15’te Semadirek istikametine geri dönmüşlerdir. Düşman saat 14.45’te beş zırhlı, yedi torpido ile Seddülbahir’i şiddeti bombardıman ederek sahile yaklaşan bir zırhlının çanaklığındaki mitralyözler ateşi himayesinde askerle dolu üç büyük sandalı Seddülbahir iskelesine yanaştırarak sahile 60 kadar asker çıkarmıştır. Buradaki obüs bataryasının ateşi ve bilhassa 27. Alay 10. Bölük çavuşlarından Mustafa oğlu Mehmed’in komutasında ve Seddülbahir Kalesi içinde yarım takım askerimizin süngü hücumuyla düşman püskürtülmüştür. Mehmed Çavuş mekanizması bozulan tüfeğinin işe yaramadığını görünce kaya parçaları atarak düşmana saldırmış bütün erlere örnek olmuştur. Dört şehid on dört yaralımız vardır.”


      Bu harekâtı bir de Bigalı Mehmed Çavuş’un ağzından dinleyelim:

“Ben mangamla nöbette idim. Düşman gemileri sahili şiddetle bombardıman ettikten sonra çıkarma yapmaya başladılar. Bu arada gizlendiğimiz yerden çıkarak yere yattık ve düşmana ateşe başladık. Düşman da yere yatarak bize ateş ediyordu. Birbirimize çok yakındık. Bir ara benim tüfeğimin mekanizması işlemez oldu. Hırsımdan tüfeği attım. Bunu gören bir düşman neferi ayağa kalkarak bana ateş etmeye başladı. Hemen istihkâm küreğini çekerek üzerine atıldım. Kaç kişiye vurduğumu hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi sıhhiye çadırında buldum.”

            Bu saldırıda Çanakkale müdafaasının nasıl bir şiddetle gerçekleştirildiğini gözler önüne seren bu kahraman çavuşumuz 3 Şubat 1964 tarihinde vefat etmiş ve Bigalı’ya bağlı Bahçeköy’e defnedilmiştir.

7/8 MART 1915 NUSRAT MAYIN GEMİSİ

Almanya'da özel şekilde mayın dökme gemisi olarak inşa edilen Nusrat Mayın Gemisi, 3 Eylül 1914 tarihinde Çanakkale'ye gelmiştir. Bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı.
6 Mart gecesi Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e "Oğlum, diyordu. Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat'la son 26 mayınını şu gördüğün limanda kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun."
Nazmi Bey, ertesi gün çok yakın arkadaşı olan Nusret mayın gemisi komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı'yı bulur. İki gün önce kalp krizi geçiren Nusrat'ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir başkasını görevlendirmeyi önceden Çanakkale müstahkem mevki komutanı Cevat Bey'in ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi kabul eder.
7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusret demir alarak Çanakkale'den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmış, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerliyordu. Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan ışıldakları ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusrat'ın elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı.
Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yer almaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makineler tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusrat’ın yolu üzerinde kol geziyordu.
Bir an için Nusrat'ın çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri ışıldakla taramaya yeniden başladıkları zaman Nusrat’ı görecekler ve her şey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin ışıldakları yandı. Karalığı yaran ışıldak ışığı az öteden, hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Işık dalgası kıyıları, dalgaları taraya taraya, arada bir durarak, arada bir gerileyerek ağır ağır üzerlerine geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusrat’ın böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti. Ölüm ve ışık dalgasını içine girmelerine saniye kala, Türk kıyılarında yanan ışıldak bir mucize yarattı.
Bizim kıyıda birden bire yana ışıldağımız birkaç saniye içinde, düşman ışıldağını deniz üstünde yakaladı. İki ışıldak şimdi göz gözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusrat’a yaşam umudunu geri verdi. Şimdi karşılaşan iki ışıldak, iki düşman göz birbirinden kurtulmak için olağanüstü bir savaşa başladılar. Düşman ışıldak, kurtulmak için yoğun çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusret, bu bazen üstünde, bazen yanında süren ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde, Çanakkale yönünde yol almaya başladı.
Tehlike geçmiş verilen görev büyük bir başarıyla yapılmıştı.

 

_____________________________________________________________________________

18 MART 1915 DENİZ HAREKÂTI

Sıra artık Amiral Carden’in planının üçüncü ve dördüncü devrelerini uygulamaya gelmişti. Bu plan başarıyla uygulanırsa boğazdaki mayınlar temizlenecek, en dar yerdeki (Kilitbahir-Çanakkale) kara tahkimatı (iç savunma bölgesindeki tabyalar) tahrip edilecek ve Marmara’ya çıkılacaktı.
 
Lakin Goeben ve Breslau’nun peşinden Çanakkale ağzına geldiği 10 Ağustos 1914’ten beri yedi aydır üstlendiği görevler ve Ege’nin tuzlu sularında geçirilen zor kış ayları, Carden’i sağlık yönünden çok yıpratmıştı, hastaydı ve son harekâtı yürütecek gücü kalmamıştı. Doktorların kesin raporu üzerine, görevi Amiral De Robeck’e devrederek 16 Mart’ta Londra’ya hareket etti.
            26 Şubat, 17 Mart arasındaki günleri itilaf devletleri donanması mayın arama tarama faaliyetleriyle geçirdi. Bu arada bazı bölgelere tahrip müfrezeleri çıkarılarak, susturulmuş topların tahribine çalışıldığı gibi; methalle merkez arasında ve merkezde bulunan bazı bataryalar da bombardıman edildi.  17–18 Mart gecesi üç muhriple yedi mayın arama tarama gemisi saat 22.00’dan 02.00’a kadar süren son aramalarını yaparak, methalden Kepez Burnu’na kadar olan bölgenin temiz olduğunu rapor ettiler. Hâlbuki 8 Mart 1915 günü Nusrat mayın gemisi Erenköy koyuna 26 mayın dökmüştü. Bu mayınları düşmanın fark edememiş olduğu 18 Mart günü cereyan edecek muharebede anlaşılacak ve düşman keşfedemediği, temizleyemediği bu mayınları serseri mayın olarak niteleyecektir.
            Türk tarafında ise tabyalarımız olası bir saldırı için hazırlıklarını tamamlamışlardı. 18 Mart 1915 Perşembe günü erken saatte Alman pilot Yüzbaşı Serno ve gözetleme subayı Yüzbaşı Schneider keşif için uçakla Çanakkale havaalanından havalanmışlardı ve f,lonun Bozcaada önlerinde hareketlenmekte olduğunu bildirmişlerdi. Az sonra pilot Cemal’de Ertuğrul adlı uçağı ile havalanarak aynı bilgileri doğrulayacaktı.
            İlk haberle birlikte Türk tarafı hareketlenmeye başlamıştı. Her tarafta alarm verilmiş, neferler görev yerlerinde pozisyonlarını almış ve dürbünler boğazın girişine, düşmanın geleceği yöne çevrilmiş hazır beklemekteydiler. Amiral De Robeck, bir gün önceki komutanı Amiral Carden’in planını aynen uyguluyordu. Buna göre donanma sava a birbiri ardına üç gurup halinde girecekti.
Birinci Gurup:
Bizzat Amiral De Robeck komutasında, Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible adlı dört güçlü İngiliz zırhlısından oluşmaktaydı. Bu gurubun görevi, en önde boğaza girerek, uzak mesafede, 13 kilometreden merkez tahkimatını ateş altına almak ve arkadan gelip ileriye geçecek diğer guruplara destek sağlamaktı.
 

İkinci Gurup:
Fransız Amiral Quepratte komutasında, Gaulois, Charlemagne, Bouvet, Suffren adlı dört Fransız zırhlısından oluşmaktaydı. Bu gurup, ikinci sırada bulunacak, 1,5 – 2 saat sonra emirle birinci gurubun önüne geçecek ve 5–6 kilometreye kadar sokularak merkez tahkimatının imha işine katılacaktı.
 
Üçüncü Gurup:
On eski İngiliz zırhlısından kuruluydu. Prince George, Majestic, Vengeance, Irresistible, Albion, Ocean, Triumph, Swiftsure, Corn Wallis, Canapos. İkinci guruptan iki saat kadar sonra ileriye çıkarak onun yerini alıp savaşmaya hazır olacaktı.

Bunların yanı sıra, her gurubun yanında mayın koruması için mayın tarama gemileri, orta bölgedeki küçük Türk topçusu sindirilecek kruvazörler, muhripler bulunuyordu. Böylece o tarihte Amiral De Robeck emrinde 12’si İngiliz, 4’ü Fransız olmak üzere 16 zırhlı, 4 Kruvazör, 14 muhrip, 6 uçak, 1 uçak gemisi, 5’i İngiliz 2’si Fransız 7 Denizaltı, 21 Mayın tarama gemisi, 30’dan fazla bot, 1 muhrip ana gemisi, 1 gambot ve çeşitli yardımcı gemilerden oluşan hemen hemen 100 parçalık büyük bir donanma vardı.

Plana göre kalan mayınların temizlenmesine bombardımanın ikinci saatinde mayın tarama gemileriyle başlanacak ve Çanakkale’ye kadar 800 metre genişlikte bir koridor açılacaktı.  Aynı saatlerde bazı gemiler boğazın dışında, Gelibolu yarımadasının batısında çıkarma yapılıyormuşçasına gösteride bulunacak, bir kruvazör bu sahilde aşırma ateşleriyle merkez tahkimatını ateş altına alacak, diğer bir ağır kruvazör güneyde Kumkale açıklarında Anadolu yakasındaki hedefleri bombardıman edecekti.

Limni, Gökçeada ve Bozcaada’dan hareket eden gemilerin, Boğaz ağzında üç gurup halinde savaş düzenini almaları bir saatten fazla sürmüş, sonra saat:10.05’te mayın tarama gemilerini koruyan iki kruvazör eşliğinde donanma öncüleri Boğazdan içeriye girmeye başlamışlardı.

Kruvazörlerin hemen arkasından saat 10.30’da Agamemnon’un kılavuzluğunda Amiral De Robeck’in bulunduğu en güçlü gemi, Queen Elizabeth ve diğer üç zırhlıdan oluşan birinci gurup Boğaz’a girerek yerlerini aldılar. Üçüncü guruptan Triumph ve Prince George da, büyük zırhlıların iki kanadında ilerlemekteydi.
Triumph savaş gemisi saat 11.15’te ilk atışı ile savaşı başlattı. Düşmana karşılık Mesudiye ve Dardanos tabyalarından verildi. Türk savunma planına göre gemiler topçuların menziline girinceye kadar pusuda beklenecek ve menzil içine girer girmez baskın tarzında ateş açılacaktı. Birinci gurubun dört büyük zırhlısı ateşe az sonra, saat 11.30’da başladı. Bunlar merkez tahkimatı hedef seçmişlerdi. Queen Elizabeth, Anadolu Hamidiyesi, Agamemnon Rumeli Mecidiyesi, Lord Nelson Namazgâh ve Inflexible da Rumeli Hamidiyesi’ni hedef almışlardı. Bu sırada düşmana ateş eden sadece ortadaki küçük topçulardı. Bunlar yer değiştirerek görevlerini yerine getiriyorlar, düşmanın derinlikteki merkez tahkimat topçusunu rahatça dövmesini engelliyorlar ve ateşleriyle düşman mayın tarama gemilerinin ileri sokulmasını önlüyorlardı. 35 dakika kadar süren bu tek taraflı bombardımandan sonra Amiral De Robeck, geride sessizce bekleyen ikinci gurubun ileriye geçmesi için emir verdi. Fransız Amirali komutasındaki dört Fransız zırhlısı saat 12 sıralarında harekete geçti. Gaulois, Charlemagne soldan; Bouvet ve Suffren sağdan birinci hat İngiliz zırhlılarını geçerek ileriye yanaştılar. Fransızlar şimdi merkez tahkimatındaki ağır Türk topçularının etkili menziline girmişti. O zaman kadar suskun kalan Türk ağır topçuları birden ateşe başladılar. İlerleyen dakikalarda hem birinci guruptaki Fransız, hem de ikinci guruptaki İngiliz zırhlıları ölümcül yaralar aldı. Fransızların Bouvet zırhlısı, özellikle Rumeli Mecidiyesinin ateşleriyle ağır yaralandı. Fransız Gaulois ve Charlemagne’da da hasar vardı. Fransız Suffren zırhlısına da 14 dakikada 14 mermi isabet etmiş, gemide yangınlar çıkmıştı. Bir taraf yeni ve seri ateşli toplara sahipti, diğeri daha eski ve çoğunlukla adi ateşli toplarla dövüşüyordu. Müttefiklerin 276 topuna karşılık, Türklerin savaşa katılan 78 topu vardı. Bir tarafın elindeki bol cephaneye karşı diğer taraf elindeki kısıtlı cephaneyi sakınarak kullanmak zorundaydı. Kuşkusuz Türk tarafında da kayıplar vardı. Toplardan bazıları isabet alarak saf dışı kalmış, bazıları arızalanarak ateş edemez hale gelmiş, bazıları da toprak altında kalmıştı. Telefon telleri de yer yer koptuğundan, toplarla gözetleme ve komuta yerleri arasında bağlantı sağlanamıyordu. Bu da ateşe devamı engelliyordu. Bu sebeplerle saat 14.00’a doğru Türk ağır topçusunun ateşlerinde bir yavaşlama sezilmekteydi. Türk topçusundaki bu azalma Amiral De Robeck’ i ümitlendirdi. Mayın tarama gemilerine muhriplerin kontrolünde ve korumasında ileri çıkmaları için emir verdi. Üçüncü guruba planlanan zamandan 1,5 saat evvel ön saftaki Fransızların yerini almasını bildirdi. Bunun üzerine gerideki üçüncü gurup İngiliz zırhlıları onlara yer açmak üzere büyük bir çark hareketiyle çekilmek üzere hareketlendiler. Düşman mayın tarama gemileri bugüne kadar ancak en öndeki iki sıra mayını temizleyebilmişlerdi. Hiç kimsenin Nusrat’ın gizlice yeni mayın döktüğünden haberi yoktu. İşte o günkü savaşın kaderini saptayacak alan da bunlardı. Üçüncü guruptaki İngiliz gemilerinin ikinci gurup Fransız gemilerinin yerini almak üzere ileri yanaşmaları üzerine ileri yanaşmaları boğazın en geniş yeri olan Erenköy Koyu önlerinde trafiği karıştırmıştı. Nusrat’ın mayınları da bu sırada müthiş bir sürpriz halinde ortaya çıktı.

Fransızların Bouvet zırhlısı saat 14.00’da Nusrat’ın döşediği mayınlara çarptı, bordosunda görülen yoğun bir dumandan sonra, üç dakika içinde battı. Personelin hemen hepsi (604 kişi) gemiyle birlikte sulara gömüldü.

Bu sırada saat 16.00’a doğru birinci guruptan olan ve sabahtan beri topçu ile çarpışırken bir hayli yara alan İngiliz Inflexible zırhlısının bir mayına çarptığı ve geminin tehlikeli bir şekilde yatmaya başladığı görüldü. Geriye çekilerek kendini kurtarmaya çalışıyordu. Aradan daha 10 dakika geçmeden aynı felaket İngiliz Irresistible zırhlısının başına da geldi.  O da 16.10 sıralarında yine Nusrat’ın mayınlarından birine çarptı. Hareketsiz kalan geminin mürettebatı Amiral Gemisi Queen Elizabeth’e alındı. Türk topçularının ateşiyle de az sonra sulara gömüldü. Bu koşullarda harekâta devam etmek donanmanın mahvına sebep olabilirdi. Amiral De Robeck geri çekilme emrini verdi. Bu sırada saatler 17.50’ı gösteriyordu ve savaş başlayalı 6,5 saat olmuştu. Çekilme emrinden 15 dakika sonra İngiliz Ocean zırhlısı Nusrat’ın bir başka mayınına çarptı. Ocean da biraz önce imdadına koşmaya çalıştığı Irresistible gibi boşaltıldı ve kaderine terk edildi. Az sonra Türk topçusu onun da işini bitirecek ve sulara gömülecekti. 1915 yılı Mart ayının o Perşembe günü akşam karanlığı basarken yenilmez kabul edilen muhteşem donanma hırpalanmış, yaralanmış, üç büyük zırhlısını geride bırakmış, o cehennem boğazından uzaklaşmaya çalışıyordu. Öğle saatlerinde başlayıp akşama doğru biten bu bir günlük boğaz harbinde, savaşa büyük ümitlerle başlayan büyük donanmanın kaybı, bu gamı arttıracak bir boyuttaydı. Fransız Bouvet, İngiliz Irresistible ve Ocean zırhlıları batmış, İngiliz Inflexible, Agamemnon ve Fransız Suffren, Gaulois zırhlıları görev yapamayacak şekilde ağır hasara uğramıştı. Bu donanmanın savaş gücünün üçte biri gibi önemli bir oranıydı. Ayrıca 2 muhrip ve 7 mayın arama-tarama gemisi de batmıştı.  Donanmanın asker kaybı da 900 kişiyi bulmuştu.
 Türk tarafının kaybına gelince, bugünkü savaşta 58 şehit ve 74 yaralı verilmişti. 9 top elden çıkmış tabyalarda ağır hasarlar meydana gelmişti. Çanakkale şehri ve karşısındaki Kilitbahir köyünün bir bölümü yanmış ve yıkılmıştı.
 Almanların kaybı ise 18’dir. İngilizler bugünkü savaşta öğleden sonra ateşimizin zayıflamasından cephane sıkıntısı çektiğimizi anlamışlardı. Bunun içinde üçte bir kaybımıza rağmen ertesi günde savaşı sürdürmeyi düşünenler vardı. Ancak uzun tartışmaların sonunda gemilerin üçte biri yeni bir saldırıyla elden giderse İngilizler deniz egemenliğini ve üstünlüğünü kaybedebilirlerdi. İşte bu denli endişeyle boğazı denizden geçme düşüncesini ertelemek zorunda kaldılar.

_____________________________________________________________________________
18 MART 1915 DENİZ HAREKÂTININ SONUCU

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nda 18 Mart’ta uğradıkları ağır yenilgi neticesi sadece deniz saldırılarıyla İstanbul’a ulaşmalarının mümkün olmayacağını anlamışlardı. Bundan sonra boğaz bir daha denizden zorlanmadı ve deniz hücumu ile karaya çıkarma harekâtı arasında 5 hafta geçmesi de Türklere vakit kazandırdı. 18 Mart Deniz Zaferi, top ve mayın müşterek çalışma mahsulü oldu. Türk denizcilerinin kahramanlığı ve Türk topçusunun hedefini şaşmayan çelik yumruğu bu zaferin sağlanmasında başlıca rolü oynadı. Bu savaşta erinden komutanına kadar tüm Türkler, burada başkent İstanbul’u ve bütün yurdu savunduklarını biliyorlardı. Düşman donanmasının boğazı yarıp geçmesinin ne demek olduğunun da bilincindeydiler. Saf dışı kalana ve mermileri bitene kadar dövüşeceklerdi.

      Gerçektende iyi dövüştüler. Merkez tahkimatı oluşturan bütün topçular, Avrupa yakasındaki Değirmendere, Namazgâh, Hamidiye, Mecidiye ve Anadolu yakasındaki Nara, Mecidiye, Çimenlik, Hamidiye, Dardanos, Mesudiye tabyaları görevlerini hakkıyla yaptılar. Sonuçta bunca kayıp ve gayretler boşa gitmedi. Zafer, Boğazı savunanlarındı. Müttefikler ne ummuşlar, ne bulmuşlardı. Kayıplar ağır, yenilgi kesindi. 18 Mart Londra’yı Odesa’ya giden deniz yolunun Erenköy Koyu’nda kaybolduğunun bütün dünyaya ilan edildiği bir gün olmuştur. 18 Mart İtilaf devletlerinin ve onların yenilmez sanılan armadalarının son tarih denemelerinin bir başlangıcı olmuştur ve 18 Mart yersiz bir gururun Nusrat mayınları ile boğuluşunun tarihe geçtiği gün oldu.

 

_____________________________________________________________________________

 

 

 

_____________________________________________________________________________

 

 

 

 

_____________________________________________________________________________

SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36463 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol