ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  => Osmanlıca Sözlük
  => Osmanlının Yükselişi
  => Cihan Hakimiyeti
  => Duraklama
  => Gerileme ve Çöküş I
  => Gerileme ve Çöküş II
  => Gerileme ve Çöküş III
  => YÖRÜK KÜLTÜRÜNE DAİR
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
YÖRÜK KÜLTÜRÜNE DAİR
VOYNN--------Çağırma şekli (pisst der gibi)
  Katmak--------Bir şeyin içerisine koymak(Odanın içerisine koltugu kattık)
  Hindi----------Şimdi
  Hende--------O
  Hora--------- Şuraya
  Höte---------Öte
   Getdim------giddim
  Eyi--------İyi
  Neddiriyon------Ne yapıyorsun
  Yeddim----------Yetişmek (gelmek)
Nişliyon----------Ne yapıyon
Heye-----------Evet
Nediyonuz--------Ne yapıyorsunuz
Ger ------------Kapat
 
  
Akdeniz Geleneksel Giysiler Listesi Kadın Giysileri
  Başa Giyilenler  Bedene Giyilenler  Ayağa Giyilenler  Aksesuar ve Takılar 
1 Fes İçlik (göynek ) Galloş Golan Tokurcaklı 
2 Çaş Bağırtlak (Boyunluk-Sütlük-Göğüslük  Yemeni Kaşık
3 Para Çelgi (Alınlık) Üçetek (Çitari-Kutnu  Çarık Heybe
4 Boncuklu Çelgi Delme (İç yelek  Çorap Gümüş Tokalı Kemer
5 Nezgep Ceket    Saç Şekli
6 Terlik (Tellik) Aba    Gıdılık
7 Pullu Yazma Kebe (Cepken    Perişan
8 Oyalı Yazma Direm Kuşak   Zülüf Bastı (Yanaklık
9 Kozalı Yazma Şal Kuşak.   Gümüş Bağırlık 
10 Elbi  Golan (Kolan)   Gerdanlık
11 Dastar Çintiyan    Altın Para
12   Şalvar    
13   Öncek (Önücek-Peştamal)     
         
Akdeniz Yöresi Geleneksel Giysiler Listesi Erkek Giysileri
  Başa Giyilenler  Bedene Giyilenler  Ayağa Giyilenler  Aksesuar ve Takılar 
1 Fes İçlik (göynek-mintan): Yemenli Silahlık
2 Poşu Camadan (iç yeleği): Çarık Yağlık
3   Kebe (cepken): Çorap Heybe
4   Çağşır (şalvar)   Köstekli Saat
5   Menevrek   Uzun Bıçak
6   Şal Kuşak    
7   Trablus Kuşak    
 
 
KÖYLERİMİZDE DÜĞÜN ADETLERİ
KIZ İSTEME: kız istemeye evlenme çağına gelen oğlan için anne babası ve tanıdıkları çevrelerinden kız aramaya başlarlar. Eğer oğlanın beğendiği ve seçtiği bir kız varsa iş daha da kolaylaşır. Karar verilip fikir birliği sağlanırsa kız isteme hazırlıkları başlar. Kız evine gidilecek gün haber verilir. Oğlan evinin sözcülüğü üzerine alan(kiya) kız evine gider. Ekseriyetle kız istemeye Perşembe Pazar günleri gidilir. Kızın büyüklerinden biz münasıp gördük sizde münasıp görürseniz Allah ın emri Peygamber in kavli ile kızınız... yı, oğlumuz... ya istiyoruz. Kız tarafı da kendi aralarında konuşmak amacıyla süre ister. Bir süre sonunda oğlan tarafı kız evine gider, kız evi gönüllü ise ağız tadı niteliğinde çay, kahve vs. tatlı ikramında bulunur. Eğer gönülsüz ise ikramlar şekersiz olur, gelenlerin istenmediklerini belirtmek amacıyla ayakkabıları dışarıya atma içlerine su ve acı biber koyma vs. şeyler koyma gibi gittikçe azalan görenekler uygulanır. Gönüllü taraflar arasında kızın oğlanı görmesi ve söz kesme günü de biraz geç vakitte kararlaştırılır.
Kararlaştırılan gün kız ve oğlan tarafının davetli akrabaları kız evine toplanır. Söz kesimi ve şerbet içme denilen tören yapılır. Bu törende kız tarafı kızları için gerekli gördükleri takı, giysi,ve eşyaları oğlan evinden isterler. Mutakıp kalıncaya kadar konuşulur, sonunda nişan günü kararlaştırılır. Söz kesiminde davetlilere prinç pilavı, baklava ikram edilir.
NİŞAN: söz kesiminden sonra kararlaştırılan güne kadar oğlan evi " Nişan kofası" denilen süslü ve içerisine kararlaştırılan takıların, giysilerin vs. eşyaların konulduğu kofa hazırlanır, bazı nişanlar sade olarak iki aile arasında yapıldığı gibi güldürümlü denilen gösterişli nişanlarda yapılmaktadır. Kız evine ait hazırlanan kofa gönderilir, kız evi de nişandan sonra kofa karşılığı oğlana ait giysilerle birlikte baklava, susam helvası, leblebi vs. gibi şeylerle oğlan evine gider. Buna nişan karşılığı denir.
Evlerde veya salonlarda yapılan nişanlar oğlan evi tarafından alınan nişan yüzükleri kırmızı kurdela ile birbirine bağlanır. Kız ve oğlan tarafları ve davetliler tören yeri salonda ise salona giderler, nişanlanacak kız güzel giysilerle yüksek bir yere oturtulur. Bayanlar arası sazın eşliğinde oyunlar oynanır, törenin sonunda kaynana kıza nişan yüzüğünün ve hediyesini takar. Kızı oyuna kaldırır. Bütün dost ve akrabalar, hediyelerini kıza takarlar, nişanlı kız takı ve paralarla bezenir. Hediyelerin kimler tarafından takıldığı bilinir. Nişan evde yapılacaksa davetliler kız evine gider, yapılan pirinç pilavı, baklava, limonata vs. yiyecek ve içecekler ikram edilir. Kız ve oğlan güzel giyinmiş halde ortaya çıkar. Uygun görülen seçkin bir kişinin kısa konuşmasından sonra yüzükler takılır. Kız ile oğlan davetlilerin elini öperler. Lokum sigara ve kolonya dağıtılır. Kız ve oğlana davetliler tarafından hediye ve para takılır. Hediyelerin kimler tarafından takıldığı mutlaka belli edilir. Zamanı gelince karşılık vermek adettir. Düğün hazırlıkları yapılır tarihi belirlenir.
DÜĞÜN: nişandan sonra tüm hazırlıklar biter davetliler belirtilen günde belirtilen yerde toplanırlar. Son günlerde Cumartesi-Pazar, Perşembe akşamı yapılan 3-4 saatlik (balo ve bayanlar arası) düğünden sonra kız oğlan evine gider. Böyle düğünlerde de girişte lokum, kolonya, sigara ikram edilir. Saz eşliğinde oyunlar oynanır, nikah memuru tarafından nikah yapılır. Gelin damat oyuna kalktığında hediye ve takılar takılır. Düğün sonrası takı takanlara kız evinde kız evinde hazırlanan bohçalarla karşılık verilir. Elmalı köylerinde düğünler, pazartesi öğle başlar, Perşembe akşamı biter veya Cuma öğle başlar, Pazar akşamı biter. Düğün öncesi (urba) denilen eşya, giysi ve takı alınır. Bu arada nikah yapılır. Davetliye veya oku denilen bardak, kibrit, havlu, mendil, yazma vs. hediyelerle tanıdıklar davet edilir. Düğün evini belli etmek üzere dua ile bardak asılır. Köylerde gençler tarafından bir gün önceden (keşkeklik) buğday dövülür. Düğün evinde yemek yenir. Bu ilk güne düğünün " Bayrak veya yük günü" denir. Aynı gün oğlan evinin eşyaları takıları kız kız tarafına alınan hediyeler (ağırlık) kız tarafının ihtiyacı olarak odun, bazı yiyecek maddeleri, süslenmiş koç, keçi bir araca yüklenerek saz eşliğinde tüm davetlilerle birlikte kız evine götürülür. Kız evince karşılanan misafirlerden giyecek kolisi ile koç veya keçiyi getirene hediye verir. Konuklara yemek veya şerbet verilir.
Kız evinden birkaç kişi kızın eşyaları ile birlikte kızın yeni evini döyemek üzere gelin evi döşemeye giderler. Buna ev döşeme denir. Oğlan tarafı kız tarafından gelenleri ağırladıktan sonra uğurlar. Salı ve Cuma akşamları oğlan evinde oğlan kınası yapılır. Yakılan meydan ateşinin etrafında yenilir, içilir, oynanır. Kadınlarda ayrı bir yerde düğün ederler.
Çarşamba ve Cumartesi günü kız kınası yapılır, oğlan evi misafirleriyle akşam kız evine gider, aynı gün öğleden sonra kız süslenir başı örülür veya kuaföre gider. Buna (başörme) denir. Gelen misafirlere yemek verilir. Erkek veya bayanlar ayrı yerlerde düğün kurarlar. Damat kızı koluna takarak bayan düğünü yerine alkışlar arasında getirir, karşılıklı oynarlar gelini bırakarak erkek düğününe döner. Bayanlar arası düğünde kız ve oğlan evi ayrı ayrı oyuna kaldırılır, düğün sonuna doğru gelin kaldırılarak oynatılır. Para takılır hazırlanan tepsiye kına mumlar yakılır. Gelinin etrafında türküler söylenerek dönülür, geline kaynananın eli öptürülür, gelini ağlatmak için çeşitli maniler söylenir.
Avlumuzun günden yanını deldiler
Koyun gibi, kuzu gibi avlumuza doldular
Hani benim kızım nereye gitti diye sordular
Ağlama gelin ağlama, bu gece misafirsin bize
Gel bak anası gel bak kızın gelin olmuş gidiyor
Gel bak babası gel kızın gelin olmuş gidiyor
Gel bak ağabeyi gel kızın gelin olmuş gidiyor
Gel bak halası gel kızın gelin olmuş gidiyor
Biner atın iyisine
Gider yolun goyusuna
Selam edin dayısına
Gız anam gınan gutlu olsun
Gız anası, gız anası
Hani bunun öz anası
Gızın gelin olmuş gidiyor
Gız anam gınan kutlu olsun
Geline önce kız evi sonra da oğlan evinden takılar takılır, hediyeler verilir. Oğlan evinin hediyeleri liste yapılır sonra kız evinin hazırladığı bohçalarla cevap verilir. Düğün bittikten sonra gelin kız evine gider, kınası yakılır ve kınası yakıldıktan sonra gelinin arkadaşları eğlenceye gece de devam ederler. Gelin geceyi arkadaşlarıyla geçirir.
Ertesi günü Perşembe veya Pazar gelin giydirilir orta yere oturtulur. Öğleden sonra gelini almaya gelen kişiler, ayakkabı, ceket, vs. giyecekleri çıkarmadan girerler. Çünkü gelinin yakınları olarak hediye karşılığı verirler.(bir adettir mehel olan) diye çağrılan kızın yakınları ellerini öptürerek vedalaşırlar. El öpme işi bitince imam tarafından dua edilir. Damada götürmek üzere yüksek bir yerden gençlerin içine seccade atılır, boğuşmalardan sonra seccadeyi alan damada götürür., bahşişini alır. Gelin damat veya babası, kardeşi tarafından evden çıkarılır, hazırlanan arabaya bindirilir. Kalan eşyaları da konarak yola çıkarılır. Oğlan evince düğün sırasında hizmet eden gençlere ergenlik adı verilen bahşiş verilir, bu parayla gençler kendilerine ziyafet çekerler.
Gelin oğlan evine giderken yolu kesenlere para verilir, gelin arabası hareket ettiği zaman su serpmek, şişe kırmak adettir. Gelin eve gelince arabanın kapısı açılmıyor diyerek şoföre bahşiş verilir. Gelin arabadan inmeden önce oğlanın yakınları tarafından indirmelik adıyla para ve çeşitli hediyeler verilir. Gelin damat tarafından indirilir, damat ile gelinin başına buğday veya leblebi şeker para karışımı serpilir. Çocuklar tarafından toplanır.
Damat evinin kapısında davar kesilir, kanın üzerenden gelin geçirilir. Batıllaşmış ve bazı yörelerde uygulanan gelinin iyi huylu olması isteği ile (kaynananın ayağını öpme, koltuğunun ayağının altından geçme, eşik öpme vs.) gibi adetlerde uygulanır. Damat gelini odasına götürür, duvağını açar, hoş geldin der ve görümlüğünü takar, tekrar halkın arasına girer, el öper, arkadaşları ile oynar, para takılır, eve katma yemeği yenir. Yatsı namazından sonra öğütlenir ve yumruklamalar arasında gelinin odasına gönderilir.
Evde sözü geçer olma inancıyla gelin damadın veya damat gelini ayağına basar, inanca göre basan ileride söz sahibi olur. Sabah gelin damat evdekilerin elini öper, Cuma ve Pazartesi günü öğleden sonra gelin yüzü veya duvak denilen eğlence tertip edilir. Böylece düğün bitmiş yeni yuva kurulmuş olur.

RENKLERİN DİLİ, GEÇMİŞİN SESİ YUVA EL İŞLEMELERİYLE YAŞIYOR
Bir ülkeyi veya bir şehri tanıtırken veya onun özelliklerinden bahsederken bazı belirli simgeler ortaya çıkar. Bu bazen turizm olgusu, bazen ünlü birkaç isim olgusu ve bazen ise geniş bir tarih olgusuyla kendini gösterir.
Bu yazımda sizlere buram buram tarih kokan,kültür kokan Anadolu kokan Elmalı'nın Yuva Kasaba'sına gittiğim zaman ki izlenimlerimi anlatacağım. Bu kasabada isterseniz kendinizi çağdaş bir kentte hissedebilirsiniz veya isterseniz o bozulmamış Anadolu kentlerinden birinde yaşadığınızı zannedebilirsiniz. Belki bu durum size tezatlar zinciri gibi gelebilir fakat asla öyle değildir. Çünkü burası gelişen çağa ayak uydururken tarihine de sahip çıkmıştır. Bir çok evin duvarında eski el işlemesi halı ve kilimleri görebilirsiniz. Elbette sadece bu kadar değil çulu, sarı namazlığı, ekmek torbası, kızıl çuvalı, tuz torbası, terki heybesi, iyilik torbası, tarak çulluk, mutav, renk renk işlenmiş nakış örnekleri sizi yıllar öncesine götürür. Tüm bunlar sabrın, göz emeğinin ve insanın iç dünyasının güzelliğinin birer eskimeyen abideleridir. Bütün bunları seyrederken birden kulağınızı bir yanık türkü doldurur. Çünkü kaybolup giden birçok el emeğinden göz nurundan geriye sadece bu türküler kalmıştır.
Yörük yurdudur da bizim yurdumuz
Allı yeşildir de bizim ordumuz
Bir orduya yeter bizim dördümüz
İnce belden aşıp gelir ardımız.
ANONİM
Şimdi isterseniz Fatma nineye kulak verelim. Bize anlattıklarını dinleyelim. "Bak oğlum, bizler yıllardır bu topraklarda yaşadık ve yaşıyoruz. Bu topraklarla ağladık bu topraklarla güldük,bu topraklarla birlikte güneşin altında kavrulduk,biz ona bir verdik o bize bin verdi. Evdeki kaşığımdan mezarda olacak olan taşıma kadar her şey bu toprakların eseri, elbette ki böyle bir durumda atamızın, dedemizin değerlerine sahip çıkmamak çok üzücü bir durum. Bak tüm bu gördüklerin elimin, gözümün emeği ama şimdi ihtiyarladık. Gözümüz görmez elimiz tutmaz oldu. Bunu kızım için, bunu gelinim için, şunu camiye hayrım olsun diye, şunu da cenazem için dokudum. Hepsinin örneğini ezbere biliyordum. Tüm bunları anam dokudu, ben dokudum. Fakat gel gör ki kızım dokumaz, gelinim dokumaz. Bunun nedenini bana birçok nedenler ortaya atarak anlatıyorlar ama aklım bir türlü ermiyor. bak tezgah bahçede duruyor, boynu bükük kaderini bekliyor. İşte bu tuz torbası, buna dağa giderken,yaylalara giderken azık konur, buda kızıl çuval, gelin evden giderken çeyizini buna koyar. Eskiden bu çuval olmadan gelin gönderilmezdi. Ele neylen çıkacak? Kilimsiz çulsuz gelin olur mu? derlerdi."
Buram buram nakışlı iyilik torbası, tarak çulu,terki heybesi bocuklarından mavinin yandığı kızıl çuval hala birçok evin duvarlarını süslemeye devam ediyor.bazılarının arasından Ayşe kızın kara oğlana yaktığı türküler etrafa yayılıyor, bazısında ise anaların hasret türküleri odayı kaplıyor, bazısında ise Emine Ninenin torununa söylediği ninniler hala kulaklarda çınlıyor.
Eğer bir yolunuz düşerse Yuva Kasabasına uğrayın hem serin ağaçların altında güzel doğayla tanışın, Balıklar Dağında tarihi izleyin, bir çoban kavalının sesine uyarak türküler söyleyin, elleri tek dostu olan haşır neşir olmaktan çatlayan köylünün elinden çayını için, kültürel yozlaşmanın yaşandığı günümüzde bakarsınız gerçek bir dost edinirsiniz.

KARA HASAN'IN ÖYKÜSÜ
Gavur çayının suyu bayağı durulmaya başlamış, kışın bulanık artık görülmüyordu. Mart dokuzu çıkmış, etrafta baharın müjdecileri olan yaban nergisleri ve yaban lalesi hayıtların arasında belirmeye başlamıştı. Dukguklar ötmeye başlamış, leylekler geleli birkaç hafta olmuş, boynuz ağacının ve bacaların üzerinde yerlerini almışlardı...
Saz ve toprak örtülü evlerde hafiften bir kıpırdanma başlamıştı. Bu kıpırdanış Eyüpoğlu Hasancanın evinde daha çok göze çarpıyordu Kolay mı bu? Yedi kızın içinde bir tek oğlan Eyüp vardı. Eyüp yayla göçü başlamadan önce develerin havutlarını yenileyerek kırılan hatapları tamir edecek, kamışı değişecek, havutların kamışları değişecek. Hatta hataplara takılacak hatap çanları bile elden geçmeliydi. Çanlar büyüklüklerine göre sıra ile develerin hataplarına takılacaktı. Her yıl hıdrellezden sonra Balçıklı Çukurundan taa Güğü Yaylasına çıkılır, üç direkli karakıl çadırları "ziyaretçi alanı " denilen yere kurulurdu. Başka çadır kurulacak yerlerde vardı ama oralara diğer obalar çadırlarını kuracaklardı. Eyüp oğlan böyle hazırlık içinde iken kızlar boş mu duracaklar? Onlarda yolda ve yaylada giyecekleri giysilerin hazırlığını yapmaktalar... Peştemallarına yeni kolonlar dokumaktalar ellerine yakacakları kınanın tedarikine çalışmaktalar. Ah hıdrellez bir gelse hemen göç başlasa yaz gelende bu hayıtlı çukurda yaşanır mı? Yaz sıcak insanın beynini kaynatır, ağustos böceklerinin sesine dayanılmaz bu çukurda. Hazırlıklar yavaş yavaş ilerlemektedir Balçıklıda Eyüp oğullarından başka Toparoğlu Alicenin evinde de hareket başlamıştır. Ailenin dört oğlu birde kızı vardır. Fatmana dört oğlanın içinde ecedir. Boyu bosu ve belden aşağı uzanan kara saçları ile görenlerin yüreğini hoplatır. FATMANA bu çukurdaki kızların en güzeli ve en çekicisidir. Kaşlar sanki birer sülük gibidirler kara gözlerin üzerinde. Alacalı peştemali giyip, ucu kozalı, gök boncuklu kolonuda beline doladımı, onunla yarışacak yoktur artık,dedik ya FATMANA Balçıklının en güzel kızıdır. Ak kızıdır. Ama onunda yüreğinde ince bir sızı vardır. Sızının sebebi Balçıklının en yakışıklı delikanlısı küçük KARA HASAN dır. Hasan yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı, dürüst bir delikanlıdır. Babasını çok küçük yaşlarda yitirmiş anası Güssünce ile yaşamaktadır. Bütün bu özelliklerine karşılık tek kusuru yoksul olmasıdır. Gönül yoksulluğun farkında mı? Oda Fatmana ya gönlünü kaptırmıştır. Toparoğlu Alicenin yayla hazırlığını gören Hasan'ın günleri kararmaya başlamıştır artık. Çünkü Toparoğlugil yaylaya göçecekler ama Hasan göçmeyecektir.Yoksulluk başa beladır bu çukurda. Arada bir olsa da gördüğü Fatmanayı göremeyecektir bundan sonra göçenlerin yayla dönüşü son güz ayını buluyordu. Bu en az altı ay demekti. O zamana kadar nasıl dayanacaktı HASAN? Anası Güssünceyi tam üç defa Allah'ın emri üzerine istemeye göndermiş fakat Toparoğlu Alice anasını ters yüz etmişti onlara verilecek kızlarının olmadığını, nasiplerini başka yerde aramalarını söylemişti. Kara Hasan ne yapsın? Gönül ferman dinlemiyordu. Nasıl olsa güzün yayladan döneceklerdi. O zaman Fatmana ile anlaşır, onu kaçırırdı,gönlünü böyle avuttu Hasan. Günler ne çabuk geçiyor, yaylaya sürüler önden gider,bir hafta ongün önce yola çıkan koyun ve keçi sürüleri, arkadan gelen yayla göçü ile ancak beraber varabilirlerdi yaylalara.. Hasan'ın korktuğu günler geldi. Birgün erkenden koyun ve keçi sürülerinin, çobanların önünde yola çıktıklarını gördü, biliyordu ki on gün sonra esas yayla göçü başlayacaktı.
Obanın delikanlıları ve genç kızları en iyi giysilerini giymeye başlamışlardı bile. Kızlar ellerine kınalarını yakmışlar, gök boncuklu küpelerini takmışlardı. Hasan Fatmana'yı bir daha görebilecek miydi? Tülüce tepesine çıkıp Bozyaka ya doğru bakıyor, Fatmanayı uzaktan da olsa bir defacık görmek istiyordu. Ama ne gezer Fatmana sır olmuştu sanki... Hasan'ın geceleri gözlerine uyku girmez olmuştu. Bir gece sabaha karşı gökyüzünü yıldızların en şavklısı sabah yıldızını seyrederken yüreği hop ediverdi : Eyüpoğlu Hasancanın göçü yola koyulmuştu. Bunu Hasancanın devlerindeki hatap çanlarını gümbürtüsünden anlamıştı. Göç yola koyulmuştu...Biraz sonra Bozyakanın bitişiğinden Toparoğlu Alicenin de göçü hareket etti. Onlarında develerinin hatap çanları gümbürdemeye başlamıştı. Bu çan gümbürtüleri arasında delikanlıların havaya boşalttıkları silah sesleri, Hasan'ın kulak zarlarını yırtacaktı sanki...
Kara Hasan hayıtlı çukurda kalmıştı ama yüreği göçlerle birlikte yaylaya gitmişti. Eh günler tez geçer, son güz ayları çabuk gelir. Fatmana yaylada kalacak değil ya nasıl olsa gelecekti... Hasan kendisini bu şekilde teselliye çalıştı. Son güz ayları çabuk geldi. Sarı sıcaklı Ağustos böceği sesli günler geride kaldı...Yayladaki obalar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı...
İlkönce Eyüpoğlu Hasancanın obası geldi, yine o gümbürtülü çan sesleri ile... Onu obaların diğerleri takip etti ama Toparoğlu Alicenin obasından ses çıkmıyordu... Nerede kalmıştı oba? Diğer obalar arasında Toparoğlu Alicenin obasının birkaç gün gecikmeyle geleceği söyleniyordu... Niçin gecikmişti Alicenin göçü? Kara Hasan bir türlü akıl erdiremiyordu uzatmayalım. Toparoğlu Alicenin obasıda geldi. Geldi ama FATMANASIZ... Fatmana yaylada amansız bir hastalığa (ince hastalığa) yenik düşmüştü...
Kara Hasan bu acı haberi alınca gözleri karardı, beyni zonkladı taş kesilmişti sanki Dona kaldı... Dalgın gözlerle boşluğa bakarken, dudaklarından şu dizeler dökülüverdi:
Yayla yollarında meler bir kuzu,aman aman
Seyil (sahil) evlerinde ara bul bizi.
Ünnedim Fatma diye, yalnız yatma diye
Ünnedim Ayşe diye, odayı döşe diye.
Yayla yollarını yokuş dediler aman aman,
Ak kızın koluna yapış dediler...
Ünnedim Fatma diye, yalnız yatma diye
Ünnedim Ayşe diye, odayı döşe diye.
Yayla yollarında kaldım yalnız aman aman,
Eşe dosta malüm oldu halımız.
Ünnedim Fatma diye, yalnız yatma diye
Ünnedim Güssün diye, koyunu gütsün diye.
İşte o günden bu güne kadar kaç bahar kaç yaz geldi geçti bilmiyoruz. Kim bilir kaç Kara Hasan,kaç Fatmana gelip geçmiştir? Bildiğimiz tek şey, türkülerimizin tazeliğini her zaman koruduğu, bulunduğu yöreden dışarılara taşarak, halkın malı olduğudur.
 
Antalya Yöresi Geleneksel Giysiler Listesi Kadın Giysileri
Fes: Kırmızı veya bordo renkli depme keçeden konik biçimli, başa giyilen bir parçadır.
Çaş: Fese benzer olup başa giyilen (Fes yerine) keçeli kasnaktır. Üzerine Elbi adı verilen pul işlemeli kırmızı veya yeşil tül örtülür. Üst kısmı yapma çiçeklerle süslüdür. Elbi örtüldükten sonra görülen alın kısmı boncukla bezenmiş uç kısmında bir veya iki sıra altın, gümüş para dizisi olan bir çeşit başlıktır.
Para Çelgi (Alınlık): Bordo fes üzerine veya fes biçimindeki keçe üzerine altın ve gümüş paralarla bezenmiş etrafı renkli poşu veya yazmalarla bağlanmış (çelinmiş) bir başlıktır.
Boncuklu Çelgi: Para çelgi gibi fes veya keçe biçimindeki başlığın alın kısmı boncukla bezenmiş, yalnızca uç kısmında bir veya iki dizi para dizilmiş bir başlıktır.
Nezgep: Fese benzer olup, sakak adı verilen bir parçayla çene altından geçirilerek fes yerine başa giyilir. Arka kısmı biraz daha uzuncadır. Tepesi gümüş olabilir ve alın kısmını süsleyen altın-gümüş para bulunur. Yine gümüş paralardan oluşmuş yanlardan nezgebe tutturulmuş gıdıklık ile süslenmiştir.
Terlik (Tellik): Renkli kadife kumaştan yapılmış olup sakak adı verilen parça ile çene altından başa geçirilmiştir. Alın kısmı, giyenin ekonomik durumuna göre iki-üç sıra altın-gümüş para dizisi ile süslenmiştir.
Pullu Yazma: Kare biçimindeki yazmanın etrafı pullarla işlenerek başlık üzerine örtülerek kullanılan bir örtüdür.
Oyalı Yazma: Kare biçimindeki yazma, kenarına yöresel motiflerle işlenmiş boncuk veya iğne oyası ile bu adı alır ve başlık üzerinde kullanılan bir örtüdür.
Kozalı Yazma: İğne oyası motifli, ancak çiçekleri biraz irice ve kolalı oya olan yazmadır. Başlığın en üstüne kullanılan parçadır.
Elbi: Çaş ve boncuklu çelginin üzerine örtülen, üzeri pullarla işlenmiş, kırmızı veya yeşil renkli gelin başı örtüsüdür.
Dastar: Yazmanın Korkuteli ve Elmalı yöresindeki adıdır. Bilinen kalıp baskı motifli, renkli başörtüsüdür.
İçlik (göynek): Eskilerde Canfır ve Melas kumaştan yarım yakalı, bağrı açık yaka ağzına, bağır (göğüs)kısmı pullu veya iğne oyası ile süslü bir iç giyim parçasıdır. Şimdilerde bürümcek, şile bezi veya pamuklu kumaşlardan dikilmekte olup, yaka ve kol ağızları iğne oyası işlemelidir. Üstü dar ve alta doğru genişleyen bir biçimi vardır. Giyildiği zamanki uzunluğu diz üstüne kadardır.
Bağırtlak (Boyunluk-Sütlük-Göğüslük): İçliğin kumaşından olan, yine yaka ve göğsü iğne-pullu oyalı giysi parçasıdır. Giyilince göbek hizasına kadar iner. Arkadan bağcıklarla bağlanan çeşitleri de vardır. Omuz genişliğinde, yakası açık, kolları ve arkası olmayan hakim (dik) yakalı tek parçalı bir giysi parçasıdır.
Üçetek (Çitari-Kutnu): Genellikle çitari veya kutnu kumaşlardan yapılmaktadır. Uzun kollu olup kol ağızları yırtmaçlı ve düğmelidir. Önü açık, belden itibaren üç parça eteklidir. Üç eteklerin kenarları dilimli olup, bu dilimlerin üzeri siyah kaytan işlidir. Arka parçasının alttan itibaren uç kısmında bir ardıç motifi gibi motifler kaytandan işlenir. Üçetek yapılan kumaşlar; kırmızı, mor, vişne renklerindedir. Yarım yakalı olup, ön üstten üç düğmelidir. Kutnu üçeteklerin kenarları ise sarı veya siyah harçlarla işlidir.
Delme (İç yelek): Üçetek kumaşlardan yapılan delme yelek, kısa kollu bele kadar uzunlukta ve önü açıktır. İçi astarlıdır. Önünün kenarları oymaların üzeri siyah kaytanla işlidir.
Ceket: Terikoton kumaştan yapılır. Astarla kumaş arasına çok ince pamuk konulur. Sık ve paralel dikişle sabitlenir. Genellikle kırmızı, koyu pembe renkte olmakla birlikte değişik renkte olanları da mevcuttur. Cepken formunda olup, giyildiğinde bel üstü hizasında kalmaktadır. Yaka ve kol ağızları harçla işlenmektedir.
Aba: Kadife kumaştan, sırma işlemeli, astarlı ve diz üstüne kadar uzanan bir giysidir. Genellikle İbradı bölgesindeki gelinler tarafından giyilmektedir.
Kebe (Cepken): Kebe, kadife veya çuhadan yapılmaktadır. Uzun kollu ve önden açıktır. Bele kadar uzunlukta olup, yarım yakalıdır. Cepken kenarları ve kol ağızları sarı veya siyah sim veya harçla işlidir. Cepkenin ön ve arka yüzü beyaz veya sarı simle yöreye has motiflerle işlidir. Genellikle yörede kullanılan renkler; kırmızı, bordo, mor ve yeşildir.
Direm Kuşak: Eskiden bu yana kare şeklinde, çubuklu renkli, geleneksel ipekli bir dokumadır. Ortadan katlanarak üçgen biçiminde bele sarılarak kullanılır. Uçları püsküllü olup yanlarında bazen bağcık bulunur.
Şal Kuşak: Renkli yün iplikten dokunan yaklaşık olarak 1x1 metre ebatlarında olan bir giysi parçasıdır. Bele sarılarak kullanılır.
Golan (Kolan): Renkli iplikten özel dokuma tekniği ile (çarpana) dokunan, genellikle 2-3 cm. eninde ip kumaştır. Şal kumaş üzerine dokunarak kullanılır.
Öncek (Önücek-Peştamal): Eskilerde renkli dokuma kumaşlardan üzerinde yöresel motifler bulunan bir önlük çeşitidir. Eskiden 2-3 renkli ipek dokuma kumaşlardan da yapılırken, şimdilerde ise değişik renk ve desende buldan bezinden yapılmaktadır. Genel olarak bordo, kırmızı, mor renkli olanları bulunmaktadır.
Şalvar: Şalvar üçetek kumaştan yapılmaktadır. Eğer üçetek kutnu kumaştan yapılırsa, şalvar saten kumaştan da yapılabilmektedir. Çitariden dikilen şalvarların içi astarlıdır. Uç kısmı ve paça kısmı (15cm.) astar kumaşından yani bez dokuma kumaştan yapılmaktadır. Ağı geniştir.
Çintiyan: İbradı'da karşılaşılmaktadır. Beyaz kumaş veya Amerikan kaputundan dikilmektedir. Paçaları kadife veya kutnu kumaştan olup, gerektiğinde çıkarılıp yıkanarak yeniden yerine dikilmektedir.
Çorap: El örgüsü yünden yapılan, düz beyaz çoraplar dize kadar uzunlukta olup, yanlarında değişik renklerdeki yünlerden yöre motifleri bulunur.
Çarık: Çarıklar yapılacak derinin rengine göre değişik ham deri renginde de olabilmektedir.
Yemeni: Deriden ve kısmen ucu sivri, ince topuklu ayakkabıdır. Siyah ve bordo renkli kullanılır.
Galloş: Deriden yapılan hafif topuklu, giymek için arkasında demiri bulunan bir çeşit ayakkabıdır.
Altın Para: İpe veya zincire dizilmiş göğüse kadar inebilecek uzunlukta sıra altınlardan oluşan ve boyuna takılan bir takıdır.
Gerdanlık: Gümüş paralardan oluşan veya değişik gümüş işlemelerden oluşan altın para biçiminde dizilmiş ve boyuna takılan bir takıdır.
Gümüş Bağırlık: gümüş gerdanlık gibi ucunda büyükçe para veya süsler bulunan (madalyon) bir çeşit takıdır.
Zülüf Bastı (Yanaklık): Başlığın iki yanına takılan üçgenimsi bir parça ve sarkan gümüş zincir ve paralardan oluşan bir takıdır.
Perişan: Zülüf bastı ve para çelgi (alınlık) ile birlikte başın bir yanından diğer yanına kadar uzanan aynı zamanda çenenin altından da dolaşan gümüş zincir ve paralardan oluşan bir takıdır.
Gıdılık: Perişan gibi ancak daha çok para çelgi ve fesi çenenin altına tutturmaya yarayan gümüş süs veya boncuklarla süslenmiş bir çeşit bağ ve takıdır.
Saç Şekli: Boncuklu bellik
Gümüş Tokalı Kemer: Genellikle bele takılan telkari gümüş işçiliği ile yapılmış ön tarafta iki adet gümüşten tokası bulunan bir çeşit kemerdir. Üçeteğin üzerine takılan bir takıdır.
Heybe: Renkli yün iplerden dokunmuş yöresel motiflerin bulunduğu bir çeşit azık torbasıdır. İpi genellikle çarpanadan olmakla birlikte iplede örülebilir.
Kaşık: Oyun kaşığı olarak bilinen şimşir ağacından yapılmış tahta kaşıktır.
Golan Tokurcaklı): Golan, boncuklu olarak yapılmış bir örneğidir. Zaman zaman golan kuşak yerine veya aksesuar olarak kullanılır. Uçlarındaki boncuklardan dolayı tokurcaklı golan adını alır.
Antalya Yöresi Geleneksel Giysiler Listesi Erkek Giysileri
Fes: Kırmızı veya bordo renkli depme keçeden konik biçimli, başa giyilen parçadır.
Poşu: Fes üzerine, renkli ipek ince bir dokuma olarak sarılan kumaştır. Kare biçiminde uçları püsküllüdür.
İçlik (göynek-mintan): Alaca renkli dikine çizgili, hakim yakalı, önü kapalı, dokuma kumaştan yapılmaktadır. Ön üstten üç veya beş düğme açık olabilir. Göyneğin kolları uzun olup, kol ağızları düğmelidir. Mintan; yakası hakim yaka, sol yandan düğmeli, kolları uzun olup, kol ağızları düğmelidir. Alacalı veya pamuklu kumaştan yapılan göyneklerdir.
Camadan (iç yeleği): Çuha kumaştan kolsuz yelek biçiminde yapılmış olup, önü ve arka yüzü yöresel motiflerle siyah kaytanla işlenmiştir. Ancak önü verev kesimli olup, düğmelerle bağlanmıştır.
Kebe (cepken): Yörede daha çok açık mavi veya mavi renkli çuha kumaştan yapılan önü açık bel hizasında uzun kollu bir üst giysisidir. Kenarları ve kol ağızları siyah kaytan işlemeli olup, ön ve arka yüzlerle, kol üstleri yöresel motiflerle siyah kaytanla işlemelidir.
Çağşır (şalvar): Çağşır keçi kılından dokunmuş kumaştan yapılmış ve uçkurla bele bağlanan ağı geniş diz üstünde kalan, ayak bileklerine kadar uzanan bir giysi parçasıdır. Çağşır içerisi astarlı olur.
Menevrek: Çağşır biçiminde olup, depme yün kumaştan dikilmiştir. Bölgemizde daha ziyade Burdur'da kullanılmakla birlikte, çalışmalarımızda, Akseki-İbradı tarafında da nadiren kullanıldığı ifade edilmiştir.
Şal Kuşak: Renkli yün iplerden dokunan yaklaşık olarak 1x1 metre ebatlarında olan bir giysi paçasıdır. Bele sarılarak kullanılır. Uçları püsküllü olup, üçgen olarak kullanılır.
Trablus Kuşak: El tezgahlarında dokunmuş renkli keten ve ipek karışımı dokuma kumaştan yapılmış bir çeşit kuşaktır. Yöremizde Alanya kuşağı adıyla da kullanılmaktadır. 2-3 metre uzunluğunda 15-20 cm. eninde koltuk altında başlayarak kalça üstüne kadar sarılarak kullanılmaktadır. Bu kuşak kullanıldığında şal kuşak kullanılmaz.
Çorap: Beyaz yünden, elle ve beş şişle örülen düz çorabın yanlarında siyah veya karışık renkli motifler veya işlemeler bulunur. Erkek çorapları dize kadar uzunlukta örülmektedir. Bu çoraplara dizleme çorapta denilmektedir. Çağşırın üzerine çekilerek giyilir.
Çarık: Çarıklar yapılacak derinin rengine göre değişik ham deri renginde de olabilmektedir.
Yemenli: Deriden ve kısmen ucu sivri, ince topuklu düz ayakkabıdır. Genellikle siyah rengi tercih edilir.
Kundura: Topuklu, genellikle siyah deriden bağcıksız düz erkek ayakkabısıdır.
Silahlık: Siyah deriden yapılan bir çeşit kuşak olmak üzere kişisel eşyaların konulduğu (tütünlük, tabaka, tesbih, barut ve harbi) bir aksesuardır.
Yağlık: Uçları işlemeli mendil biçiminde bir aksesuardır. Kimi zaman boyunda kimi zamanda kuşağın ön yüzünde işlemeleri görülecek şekilde kullanılır.
Heybe: Renkli yün iplerden dokunmuş yöresel motiflerin bulunduğu bir çeşit azık torbasıdır. İpi genellikle çarpanadan olmakla beraber iplede örülebilir.
Köstekli Saat: Gümüş zincirli ve bir ucu yelek düğmesine bağlı olarak kullanılan bir aksesuardır.
SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36469 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol