ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ 2014 ESYÖRÜK
 
eskisehiryoruklerdernegi
EY ERTUĞRULUN EVLADI..! KAYA GİBİ SERT KAYI GİBİ MERT OLASIN...!!  
  ESKİŞEHİR YÖRÜKLER DERNEĞİ-
  AVLAMIŞ KÖYÜ YÖRÜKLERİ
  OSMANLI
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  HABER YÖRÜK ESKİŞEHİR
  İLETİŞİM
  BÜYÜK TÜRK TARİHİ
  ŞİİR KÖŞESİ
  MAKALE VE YAZILAR
  => Lozan Antlaşması
  TÜRKMENELİ KERKÜK
  VASİYETLER
  KAN BANKASI
  TÜRK TÜRKÜ SÖYLER
  NEVRUZ
  ARAMIZDAN AYRILANLAR
  ETKİNLİKLERİMİZ
  ÇANAKKALE SAVAŞI
  SEBETAYCILAR
  DİNİ BİLGİLER
  DÜŞÜNDÜREN SÖZLER
  EĞLENCELİK FIKRALAR
  BASINDA YÖRÜKLER
  YÖRÜKLER HAKKINDA
Lozan Antlaşması

LOZAN ZAFER Mİ HEZİMET Mİ

Lozan zahiren galib bir devletin mağlub bir devletle masa başına oturmasıdır.

İngiltere/İsviçrenin bir kenti olan lozanda dünya entrikalarını çevirmekte usta olan İngiltere ile bazı hakların görüşülmesi amacıyla yapılmış bir toplantıdır.

Mehmet Âkif Ersoy Safahat’ında “Köse İmam”a şöyle söyletir: “İngiliz yok mu, o hain, ya doyup patlamalı/yahut aç kalmalıdır… Yoksa bizim fal kapalı.”

Lozana galib devlet pozisyonuyla gitmiş olmamıza rağmen aşağıdaki tarihi gerçeklere halimiz ne kadar da benziyor değil mi?

”Avrupa’ya eski sadrazam Tevfik Paşanın riyaseti altında gönderilecek murahhas heyetinin azası meyanında ben de vardım.İtilaf devletlerinin murahhasları,gene Versay’ın tarihi salonunda bizi kabul ettiler.Bakınız kısa bir vakfeden sonra,elinde bir tomar kağıt olduğu halde kalkan Klamenson ne diyordu:”Efendiler!Siz de harbe sebebsiz girdiniz.Çanakkalayı yıllarca kapattınız.Muharebenin dört sene uzamasına,milyonlarca insanın ölmesine sebebiyet verdiniz.Bundan dolayı,bugün size teklif etmekte olduğumuz muahede şartları çok ağırdır.İçindeki maddeleri asla müzakere ve katiyen müzakere etmeyeceğiz.Onların bir kelimesini bile değiştirmeyeceğiz.Kül halinde ve aynen –birkaç gün içinde tetkik ettikten sonra- kabul eylemenizi istiyoruz.”[1]

Genelde toplantının dört aktörü bulunmaktadır;Mustafa Kemal,İsmet İnönü,Lord Gürzon,Haim Naumdur.

Daha önceki araştırma yazımızda olayı detayıyla ele almış,burada ise özetleyecek olursak;

-İsmet İnönüyle beraber olan Dr.Rıza Nur aynı zamanda yasak olan Hatıratım adlı dört ciltlik kitabında sürekli İsmet İnönüden bahsederek,beceriksizlik ve ilgisizliğini nazara vermektedir.

Onun bir diplomat olmadığını,zaten başta da gitmek istemediğini,M.kemalin zorlamasıyla bir asker edasıyla orada bulunup,kendi başına karar veremeyerek sürekli M.Kemali arayarak ortak noktalarda beraber karar verebildiğini,dil bilmeyip,kulağının ağır duymasından olayı sağlıklı kavramadığını,Musul ve Kerkük gibi önemli yerlerin bu şekilde verilmesiyle kalmayıp,almamız gereken adaların bile söz konusu edilmeyerek İngilizlere bırakıldığını dile getirir.

Olay yani –Lozanın İçyüzü- Büyük Doğu mecmuasının 29. sayısında tüm çıplaklığıyla işin geri planı ve hileleri ortaya konulmuştur.Şöyleki:

“Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İç yüzü” diye yazılan makaleden:

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

Lozan’da Türk murahhas heyeti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıdları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve teminatı veriyor ve diyor ki:

“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden (yani an’ane-i İslâmiyet’ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’î azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzât karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat… Sonra Ankara gizli meclis toplantıları… Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: …Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle bu millette, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudud dışı değil de, hudud içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şübheden vârestedir.

Nihaî Vesika

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..

Gizli anlaşmanın entrikası:

Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani masonluk hasebiyle Kur’anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müdhiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar heyetine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir mani’ kalmamıştır.

Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak plânın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu tesir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş ve artık Türk’ü içinden vurmanın plânını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel hadîs-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye’ye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.”[2]

-Lozanda tatmin olunulmamıştır.Belkide öyle istendiği için.Koca Osmanlıdan kalan geniş alan küçültülmüş,Misak-ı Milli ile değil,Sevr ile ölçülüp muhakeme ve mukayese yapıldığından hataya düşülmüş,müebbed hapis idama tercih edilmiştir.Ölümü gösteren İngiliz sıtmayı kabul ettirmiştir.

-Lozan bir asır sürecek olan direncimizi kırmıştır.Elimizi kolumuzu bağlamıştır.

-Lozan bir asır sürecek olan sağcı-solcu,laik anti-laik gibi kavgaları başlatmıştır.

-Lozanın bununla beraber en önemli ikinci belki de birinci kaybettirdiği ise,Osmanlı ile çizilen sınırların daha da küçültülmesi,Türk devletinin küçültülme politikasıdır.

-Sürekli önde tutulmaya çalışılan bir görüşte de;İslamiyetin değil,Türk rıkının hedef alınmasıdır.

Oysa bilinmelidir ki;Bin küsur yıldır bu Türk devleti neyi temsil etmektedir?Türk deyince ilk akla gelen İslamiyet ve Müslümanlıktır.

O halde ayrılınan ana nokta şuradadır;Dünyada Laiklik Fransada çıktığı için bir onların kanunlarında ve idare sistemlerinde mevcuttur,birde bizde.

Laiklik tanımındaki gibi bizde uygulanmayışı,lozanda alınan kararların uygulanmasına zemin hazırlamış olmaktadır.

-Niyazi Berks’in ifadesiyle:”Türk laikliği İslâmcı selefliğe karşıt olarak doğmuştur.”[3]

Yanlış uygulamayla içimize sokulan kazık,bir türlü çıkarılamamış,milletle devlet sürekli kavgalı halde tutulmuştur.Millet suçlu olarak ve tehdit unsuru olarak kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşunda kanuna konulan bir madde de;Hilafet reisi cumhurun şahsında mündemiçtir,denilerek tepkiler çekilmemiş,dolaylı olarak kaldırılmıştır.Lozanda alınan kararlarla bu başarılmıştır.

Acaba Lozan yeni kurulan devlette bir ideal miydi?Düşünülmesi gerektir.

Acaba Lozan ile bir imparatorluğun devamı mı söz konusu yapılmış,yoksa ulus devletin devamı mı göz önünde bulundurulmuştur?Tartışmanın odaklandığı önemli noktayı oluşturmaktadır.

Birde olaylara farklı zaviyelerden bakıştır ki,ana nokta da birleşilememektedir.Oysa düşünülecek olunsa,bir çok noktada birleşilecektir.

Kadir Mısıroğlu ve yazdığı eser olan –Lozan zafer mi hezimet mi-kitabında gösterdiği hassasiyet ve telaş işin bu arka planına ve perdenin gerisine bakmış olmasındandır.

Zafer larak değerlendirenler ise olaya,maddi,zahiri ve sevr ile yapılan mukayese doğrultusunda mücerred değerlendirmedendir.

Olay gündeme geldiğinde sürekli olarak Atatürkçülükle ve laiklikle odaklandırılıp,elden gidiyor,savunması ile değerlendirilir.Sağlı bir perspektiften olaya bakılmaz.

Özetle Lozan;hakimin tüm olayları dinleyerek kalemini kırıp verdiği hüküm kabilinden değerlendirecek olursak;Lozan bir hezimettir.

Mevzii birkaç nokta açısından bakılacak olunursa;verilen bazı tavizlerle beraber bir zaferdir.

Mehmet ÖZÇELİK

28-07-2003

[1] Operatör Cemil Paşa.Canlı Tarihler.II,İstanbul.sh.133-134.

[2] Emirdağ Lahikası.II/31-33.

[3] Geçmişi Bilmek.M.Kafkas.110.

 

Powered by

Topics: osmanlı ve cumhuriyet tarihimiz |

 

3 Responses to “Lozanın gerçek yüzü”

  1. ozan Says:
    Mayıs 9th, 2008 at 10:48

    aynen.dorudur ne dim.

  2. cezmi Says:
    Haziran 9th, 2008 at 22:48

    Sarıkeçili yörüklerindenim.Şaban Beyin tavsiyesi ile siteni- zede abone oldum. Hüsrana uğradım. En büyük yörük ATATÜRK’ümüzün büyük emanetlerine ömürleri boyunca hakareti görev sayan yazarların yazısı ile karşılaştım. Kişiliği tartışmalı homoseksüel birinin görüşünden ne umu luyorki. Osmanlıyı yörükler açısından iyi bir değerlendir- memiz gerekir diye düşünüyorum. (Bi-idrakı türk) yani düşünceden yoksun türk diyenleri iyi bir sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum. Saygılarımla.
    Cezmi AYTEKİN- Emekli ASTSUBAY

  3. berat Says:
SELAM OLSUN OĞUZ KAYI BOYUNA SELAM OLSUN AVLAMIŞ KÖYÜNÜN TAŞINA TOPRAĞINA KURDUNA KUŞUNA  
 

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat ..... “

Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...

 
Facebook beğen  
 
 
 
 

 

İstiklâl Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır parlayacak! O benimdir, o benim milletimindir ancak! Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal. Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı. Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım! Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!


 
Bugün 36471 ziyaretçikişi burdaydı!
ESYÖRÜK Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol